menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İç ses

35 6
previous day

Şiirin diğer yazın türlerinden farklı bir yeri var. Roman ya da bir öykü okunur, ama şiir okumaktan çok dinlemekle ilgilidir sanki. Şair, sözcükler, derinlikler, hayat, şiir de geçen, hatta geçmeyen her şey dinlenir. Türkçede dinlemenin ve dinlenmenin yan yana oluşu... Şair Nihat Ziyalan’ın yakınlarda çıkan ‘Sen Neredeysen Oraya’ şiir kitabında vardı, şair sütün mayalanmasını dinliyordu bir şiirinde. Süt mayalanırken kaval sesleri geliyordu, pamuk toplamaya gidilen çocukluk günleri işitiliyordu: "gecenin çaldığı kaval / inek mi koyun mu / boyunlarındaki çan fısırdıyor mayalanmada..." Ya da Orhan Kemal’i andığı bir şiirinde, "ellili yıllardan bir gün’ü dinletiyordu Rüzgârlı Sokağın sesiyle. Bir başka şiirinde Can Yücel’i cezaevinde ziyaret edişini: "Adana Cezaevi 1974 / tutuklu tarafında Can Yücel / tel örgüden boynuma sarılmaya / sakalı firar ettiğinde / gardiyan copuyla uyarıp durdu."

Şiir kitabından başımı kaldırıp Balıkçılar Kahvehanesi’ni dinliyorum, balıkçıların sessizliği bozmasını ya da tam tersine sessizliği sımsıkı tutmasını, dalgakırana vuran dalgaların melodisini, çay bardağında şekeri karıştıran kaşığın sesini... Dinlemek, insanın kendi varlığını başka şeylerle ilişkilendirir, dalga sesinin çağrıştırdığı şeylerin peşinden gider, başkalarının........

© Birgün