menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Sırrı

65 14
05.05.2025

Ortaokulda hepimizin korktuğu bir öğretmenin dersindeyiz.

Ufacık boyuna inat en arka sırada oturan geveze bir arkadaşımız her nedense gülüyor. Öğretmen çocuğu kürsüye çağırıp bir güzel dövüyor. Çocuk sırasına dönerken yine gülüyor. Öğretmen bir kez daha dövüyor. Ama bizimki yine gülüyor.

Bunun üzerine, bir harf için kırk yıl köle olmamız öğütlenen adam, on üç yaşında bir çocuğun kaldıramayacağı kadar sert bir yumruk atıyor. Çocuk düşüyor, bir an acıyla ağlamaklı oluyor. Ardından zar zor ayağa kalkıyor ve yüzünü sınıfa dönerek tekrar gülüyor.

Öğretmen sınıfı terk ediyor.

Gülmek ve gülümsemek genellikle birbirine yakın sözcükler gibi düşünülür. Oysa iki sözcük arasında büyük fark var:

Gülümsemek, “ahenk” demek, “huzur” demek, “uymak” ve “uzlaşmak” demek. Gülmek ise cehennem kaçkını bir sözcük. Dante’nin cehenneminde bile çığlıklardan çok kahkahalar duyulur. Gülmek ahenk değil kaos, huzur değil şüphe, uymak ve uzlaşmak değil; itiraz etmek, aykırı olmak, alay etmek demek.

Hiç çekinmeden söyleyelim: “Gülmek, gülümsemenin zıt anlamlısı.”

Umberto Eco’nun Gülün Adı adlı romanı Orta Çağ’ın karanlık manastırlarından birinde geçer. Manastırda birbiri ardına vahşi cinayetler işlenir. Kitabın sonunda öğreniriz ki cinayetlerin nedeni Aristo’nun Poetica adlı kitabının ikinci........

© Birgün