Şırnak’taki ağaçların kesilme gerekçesi ‘güvenlik’ ve ‘petrol arama’ faaliyetleri
Şırnak’ta yaklaşık beş yıldır devam eden ağaç kesimlerinin nedeni, açılan bir davayla kısmen de olsa gün yüzüne çıktı.
Özgürlük için Hukukçular Derneği’nin (ÖHD) başvurusu ve devam eden yargı süreci sayesinde, kesimlerin Şırnak Valiliği ile Şırnak İl Jandarma Komutanlığı'nın talebiyle ve “güvenlik” gerekçesiyle yapıldığı belgelendi.
ÖHD’nin ısrarı sonucu ortaya çıkan ve “kurumlar arası gizli yazışma” niteliği taşıyan belgelerde, bölgenin büyük olması ve PKK mensuplarının bölgede olabileceği gerekçesi ile “tıraşlama ve kesim yapılması” talep ediliyor.
ÖHD Ekoloji Komisyonu’ndan Avukat İpek Sarıca, derneğin dün (29 Temmuz) yayımladığı ve ağaç kesimleriyle ilgili son gelişmeleri kapsayan bilgilendirme notunu, bianet için yorumladı.
Ağaç kesimlerine ilişkin yürütülen davada kamuoyuna ve mahkemeye farklı bilgiler sunulduğunu, güvenlik gerekçesinin ise ekonomik çıkarların üstünü örtmek için kullanıldığını söyleyen Sarıca, şöyle dedi:
“Kesimlerin gerekçesi ilk olarak dosyaya sunulan inceleme raporunda ortaya çıktı ve ağaçların güvenlik gerekçesiyle kesildiği söylendi. Ardından mahkeme, dosyaya gerekli belgeler sunulmadığı için dayanak işlemlerini Orman İdaresi’nden talep etti. Orman İdaresi, kesimlerin neden yapıldığını ve kimlerin talebi üzerine gerçekleştiğini açıklamak zorunda kaldı. Bu belgelerden, kesimlerin tamamının Şırnak Valiliği ve Şırnak İl Jandarma Komutanlığı’nın talepleri üzerine yapıldığı anlaşıldı. Yani oradaki ormansızlaşma süreci doğrudan güvenlik politikalarıyla bağlantılı. Eskiden köyleri boşaltıyorlardı, şimdi ise yeni bir yöntem uygulanıyor. Bu kez güvenlik gerekçesi bir paravan gibi kullanılıyor. Asıl nedenin, ‘ülke ekonomisinde büyük önem taşıyan’ petrol aramaları olduğu anlaşılıyor.
“İdare, kesimlerin hem gençleştirme hem de güvenlik nedeniyle yapıldığını söylüyor. Bu iki gerekçenin aynı anda öne sürülmesi, gerçeğin gizlenmesi anlamına geliyor. İlk başvurularımızdan sonra hazırlanan inceleme raporunda her şeyin hukuka uygun olduğu ifade ediliyor ve ‘silvikültürel bakım’ gerekçesi vurgulanıyordu. Ancak mahkemenin yeniden belge istemesi üzerine bu kez güvenlik gerekçesi sunuldu ve jandarmanın yazıları dosyaya eklendi. Yani bilgi, kamuoyuna ve mahkemeye farklı biçimlerde sunuldu. Bence asıl sorun şurada başlıyor: Herhangi bir yurttaş ya da kurum bilgi edinme başvurusunda bulunduğunda, olanı olduğu gibi öğrenme hakkına sahiptir. Fakat bu davada mahkemeye ayrı, kişiye ayrı bilgi verildi. Yurttaştan, kurumlardan nasıl bilgi saklanır, diye soranlara bu dava çok iyi bir örnek.”
Ağaç kesimleriyle ilgili belgelerin mahkemeden bile saklandığını vurgulayan Sarıca, açıklamasına şöyle devam etti:
“Şu anda yapılan taşımaların hukuka uygun olup olmadığını bilemiyoruz. İş ve nakil belgeleri mahkeme talep etmesine rağmen dosyaya sunulmadı. Yani belgeler mahkemeden bile saklanıyor. Bu da hukuki güvenlik açısından ciddi bir mesele. Yurttaş sürece katılamıyor, bilgiye erişemiyor, tam anlamıyla ‘yangından mal kaçırılıyor’. Özgürlük için Hukukçular Derneği olarak biz, yaklaşık 5 yıldır devam eden bu kesimlerin nedenini kısmen de olsa aydınlatabilmiş olmanın sevincini yaşıyoruz. Bugüne kadar yapılan başvurular ya hukuksuz biçimde sonuçsuz bırakıldı ya da ‘Silvikültürel bakım yapıyoruz,’ denilerek üstü kapatıldı. ‘Her şey hukuka uygundur’ denilerek geçiştirildi.
“İdarenin hem yurttaşa hem de mahkemeye yaklaşımı burada tüm açıklığıyla ortaya çıktı. Bunu açıkça görmek önemli. Umarız ki bu dava dosyası, kamuoyuna gerçekleri gösteren bir belge niteliği taşır. Çünkü bu süreç, çevresel yıkımın yanı sıra idarenin hesap verme yükümlülüğünden nasıl kaçtığını da gözler önüne seriyor. Yıllardır o bölgede sistematik şekilde çok ağır bir ekokırım yaşanıyor. Ancak daha da vahimi şu ki, bu felaket artık yasalaşarak ülke geneline yayılıyor. ‘Talan yasası’ diye adlandırılan düzenlemeler yürürlüğe girdi. Güvenlik gerekçesiyle hâlâ kesimler devam ediyorsa ve ortada silah bırakmaya kadar giden bir süreç varsa, bu kesimlerin barışa da zarar verdiği açık. Güvenlik gerekçesiyle gerçekleştirilen doğa tahribatı, taraflar arasında güvensizlik yaratır.
“Bizlerin, barışın sadece çatışmasızlık değil, aynı zamanda ekolojiyi de kapsayan bir süreç olduğunu anlatması ve bu anlayışta diretmesi gerekiyor. Hiçbir şey yapamıyorsak bile, yaşanan ekokırımı tarihe kaydetmek ve teşhir etmek zorundayız. Çünkü bu kadarına dahi izin verilmemesi gereken bir yasakla karşı karşıyayız.”
(TY)
Kulp Madencilik ve Dış Ticaret A.Ş., © Bianet
