menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

70 yıl sonra da yüzleşme yok: 6-7 Eylül, azınlıklar ve demokrasi

25 3
06.09.2025

Soru: Peki mesela örnek olarak Madımak gibi bir olay, bu tip olaylarla yüzleşilmesi gerektiğini düşünüyor musunuz?
Cevap: Ne gibi olaylar?
Soru: Madımak.
Cevap: Madımak, o nedir?
Soru: Sivas’ta insanları yakmışlardı Alevileri, yaklaşık 30-40 yıl önce.
Cevap: 30-40 yıl önce insanları yaktılar. Ya onunla ilgili bir bilgim yok, ilk defa sizden duyuyorum, Madımak.

Alıntı, Hakikat Adalet ve Hafıza Çalışmaları Derneği için KONDA Araştırma ve Danışmanlık tarafından 2022’de yapılan “Gençlerin İnsan Hakları Algısı” başlıklı kamuoyu araştırmasından.

KONDA’nın aynı yıl yaptığı iki farklı araştırmaya göre, 6-7 Eylül 1955’e dair toplumun bilgi düzeyi düşük ve görüşülen her 5 kişiden 3’ü konuya dair fikir beyan etmekten kaçınıyor.

Araştırmaya katılanların sadece yüzde 15’i, faillerin cezalandırılması gerektiğini savunurken, yüzde 5’i devletin resmî bir özür dilemesini, yüzde 9’u ise mağdurların haklarının anayasal güvenceye alınmasını talep ediyor. Karşıt görüşte, her 100 kişiden 8’i devletin bu konuda herhangi bir müdahalede bulunmaması gerektiğini söylüyor.

Siyasi tercihlere göre bakıldığında, AKP, MHP ve İYİ Parti seçmenleri arasında benzer bir tutum görülüyor ve bu pozisyon, Türkiye ortalamasıyla hemen hemen aynı. CHP ve DEM Parti (o dönem HDP) seçmenleri ise devletin 6-7 Eylül 1955 ile yüzleşmesini daha güçlü biçimde destekliyor. Ancak CHP’lilerin yarısından fazlası, HDP’lilerin ise neredeyse yarısı bu konuda fikir beyan etmiyor.

Söz konusu araştırmalar, Türkiye’de azınlıklara yönelik hak ihlalleri ile yüzleşme konusunda toplumsal farkındalık ve taleplerin hâlâ sınırlı olduğunu gösteriyor.

70 yılın ardından 6-7 Eylül 1955 ile ilgili resmî bir yüzleşme yaşanmadı. Temsiliyet boyutunda ise Cumhuriyet tarihinden bu yana Meclis’te görev alan azınlık milletvekili sayısı 30’u bulmadı.

Mevcut Meclis’te yalnızca iki gayrimüslim milletvekili bulunuyor: AKP’li Sevan Sıvacıoğlu ve DEM Parti’li George Aslan (Aryo).

DEM Parti Mardin Milletvekili George Aslan, azınlıklar için yürüttüğü hak mücadelesiyle tanınırken, Meclis konuşmaları sırasında mikrofonunun kapatılmasıyla da kamuoyu tarafından biliniyor. Süryanice konuştuğu için “sesi kısılan” Aslan, şöyle diyor: “Meclis’te Türkçe dışında bir dile yer yok. Arapçaya ‘kutsal dil’ diye izin veriyorlar; ama benim dilim de kutsal. Ben de İsa Mesih’in dilinde konuşuyorum.”

Süryani Milletvekili George Aslan ile 6-7 Eylül’ü, azınlıkların temsiliyetini ve yeni barış süreci kapsamında kurulan Komisyon’da azınlıkların rolünü konuştuk.

6-7 Eylül’le ilgili ne toplumsal anlamda ne de devlet nezdinde bir yüzleşme olduğunu görüyoruz. Sizce bu, ne ifade ediyor?

Okullardaki müfredata baktığımızda bile inkârın ne derece güçlü olduğunu görüyoruz. Bugüne kadar Türkiye’deki azınlıkların tarihine, kültürüne, dillerine dair hiçbir içerik konulmadı. Aksine, bazen ayrımcı ifadelerle anıldılar. Rumlar ve Ermeniler için ayrı okullar olduğu için belki bir miktar tanınıyorlar; ama Lozan Antlaşması’na göre azınlık statüsüne sahip olan Süryaniler için böyle bir bilinirlik, hiçbir zaman söz konusu olmadı. Bu nedenle de Türkiye’de Süryaniler, hep korku ve çekincelerle yaşamak zorunda kaldı.

Buna dair yaşadığım bir örnek var. CHP’li bir milletvekili bana Meclis kulisinde, “Süryaniler nereden geldi?” diye sormuştu. Ben de ona, “Normalde başka partiden biri bunu sorsa çok şaşırmam; ama bir sosyal demokrat bunu sorduğu için hayal kırıklığı yaşıyorum,” dedim. Ardından “Gelin, bir önerge verelim ve bu halkların tarih ve kültürlerinin müfredata dahil edilmesini talep edelim,” dedim. Ama o sadece geçiştirdi. Bu örnek bile varlığımızın nasıl yok sayıldığını gösteriyor.

Bir Trabzon ziyaretimizde de tepedeki bir köşkü gezerken rehber “Burası da Atatürk Köşkü,” dedi. Bir iş insanına aitmiş; ama Atatürk buraya geldiğinde bir gece kalmış ve adı ondan sonra “Atatürk Köşkü” olmuş. Rehbere, iş insanı için “Rum muydu, Ermeni miydi?” diye sordum. Cevap vermedi. “Sahibinin ya da varislerinin hakkı ne oldu?” dediğimde, “Oraları kurcalamayın” benzeri bir yanıt aldım. Bu tavır, bizler için başlı başına acı verici. Keza, bugüne dek hiçbir devlet yetkilisi çıkıp da “Evet, bu halklara karşı çok şey yaşattık, hata ettik, özür diliyoruz,” demedi. Tıpkı 1915’te olduğu gibi. Soykırım kelimesini dile getirdiğimizde adeta damarlarına basılmış gibi tepki veriyorlar.

6-7 Eylül’ün ailenizin hafızasında nasıl bir yeri var?

Ben olaylardan sonra dünyaya geldim. Ailem de İstanbul’da yaşamadığı için, olaylara dair pek bir bilgileri yoktu. Babam ve amcam, 1960’larda İstanbul’a geldiler ve Balıklı Rum Hastanesi’nde çalışmaya başladılar. Orada biraz cesaretli olanlar bazen kendi yaşadıklarını ya da duyduklarını anlatıyordu; ama çoğu kişi susmayı tercih ediyordu. Korkuyorlardı haklı olarak.

Cumhuriyet tarihi boyunca, TBMM’de azınlıkları temsil eden milletvekili sayısının çok az olduğunu görüyoruz. Bugün de sadece iki kişisiniz. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Partiler bize hiçbir zaman kapı açmadı. Bazen iş insanı olduğu için ya da birilerine yakın olduğu için tek tük isimleri listeye aldılar; ama bu hiçbir zaman samimi bir davet olmadı. Yani aslında bize vicdanlı bir şekilde “Siz de bu ülkenin değerli bir parçasısınız, gelin partimizde siyaset yapın,” diyen olmadı. DEM Parti dışında. Bugün bazıları bana “Neden o kadar konuşuyorsun?” diyor. E ben oraya çay içmeye gitmedim ki? Milletvekili olmadan önce Mardin’de yaptığım konuşmada da, sonrasında Meclis’e girdiğimde de sadece Süryanilerin değil; Türkiye’de ezilen ve sömürülen tüm halkların, azınlıkların sesi olmaya çalışacağımı söyledim. Bugüne kadar dilediğim kadar olmasa da bunu yerine getirdiğime inanıyorum.

Meclis’te Süryanice konuştuğunuz için de defalarca mikrofonunuz kapatıldı, bu sansüre dair ne söylemek istersiniz?

Meclis’te Türkçe dışında bir dile yer yok. Özellikle Kürtçeye. Yalnızca Arapçaya “kutsal dil” diye izin veriyorlar; ama benim........

© Bianet