menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

“Macron’un ikinci başkanlık dönemi birçok açıdan tam bir fiyasko”

18 13
14.09.2025

Fransa’da yaz aylarında sosyal medyada radikal sağ çevrelerin çağrısıyla ortaya çıkan “Her şeyi durduruyoruz” hareketi, kısa sürede emek ve çevre taleplerini öne çıkaran sol grupların da katılımıyla farklı toplumsal kesimlerin buluştuğu bir protesto hattına dönüştü.

Sarı Yelekliler hareketinin mirasını hatırlatan biçimde otoyol kavşaklarında ve kent meydanlarında örgütlenen eylemler, 10 Eylül’de on binlerce kişinin katıldığı gösterilere sahne oldu. Ancak sendikaların ağırlıklı olarak 18 Eylül genel grevine hazırlanmayı tercih etmesi, “Her şeyi durduruyoruz” çağrısının beklenen kitlesel ivmeyi yakalamasını engelledi.

François Bayrou hükümetinin güvenoyu alamayarak 8 Eylül’de yapılan oturumda düşüşü ile Macron’un siyasal krizi daha görünür hale getirdi.

İletişim Yayınları’nın ve Birikim Dergisi’nin kurucuları arasında yer alan araştırmacı-yazar Ahmet İnsel ile Fransa’daki gelişmeleri ve hareketin toplumsal-siyasal etkilerini konuştuk.

“Her şeyi durduruyoruz” hareketi nasıl başladı ve hangi toplumsal kesimlerden destek buluyor?

“Her şeyi durduruyoruz!” hareketi yaz başında sosyal medyada, daha çok radikal sağ aktivisti birkaç hesapta yapılan çağrılarla başladı. Belli bir tarih yoktu. Karşı çıkılan konular ise esas olarak göçmen karşıtlığı, emeklilik yaşını 64'e çıkaran yasa gibi konulardı. Daha sonra ağustos ayı başında radikal sol çevreler devreye girdi ve çağrıya emek hareketinin taleplerini, çevre sorunlarını ilave ettiler. O zamana kadar hareketi eyleme geçmeye davet eden somut bir tarih yoktu. Daha çok birkaç yıl önceki Sarı Yelekliler hareketi gibi otoyol kavşaklarında toplanmak, yolları kesmek gibi öneriler dile getiriliyordu.

Sol çevreler ve esas olarak Boyun Eğmeyen Fransa hareketinin militanları devreye girince “10 Eylül’de her şeyi durduruyoruz” çağrısı ortaya çıktı. O tarihten itibaren Sarı Yelekliler hareketinin ağırlığını oluşturan daha çok taşralı, küçük esnaf, emekli, küçük memur kitlenin yerini daha çok büyük kentli, genç, öğrenci ve kısmen sendikalı bir çevre aldı. Sürekli devam edecek bir hareket fikri gündemde olsa da, 10 Eylül merkezli bir eylem fikri öne çıktı. Ağustos sonunda belli başlı emekçi konfederasyonları 18 Eylül’de genel grev çağrısı yapınca, 10 Eylül’ü izleyen günlerde sürekli eylem çağrısı pek yankı bulmadı.

100 bini aşkın kişinin katıldığı belirtilen protestoları örgütleyenler kimler? Sendikalar, öğrenciler, sivil inisiyatifler arasındaki ilişki nasıl?

10 Eylül’de Fransa genelinde takriben 250 binden biraz az kişinin protestolara katıldığı tahmin ediliyor. Beklenen büyük çaplı bir hayatı durdurma hareketi olmadı. Bazı sendikalar çağrı yaptılar; ama esas büyük konfederasyonlar 18 Eylül’de genel grev çağrısı yapıp, 10 Eylül’le ilgili herhangi bir katılım çağrısı yapmayınca, daha çok sokak gösterileri, bazı kentlerde lise öğrencilerinin okullarını işgal etme teşebbüsleriyle sınırlı kaldı.

10 Eylül hareketini resmen destekleyen yegane parti Boyun Eğmeyen Fransa oldu. Sivil inisyatifler, Sarı Yelekliler hareketinden farklı olarak, daha çok radikal sol militan çevrelerinin ağırlığını oluşturduğu inisiyatifler oldu. Bu da daha çok öğrencilerin, kentli gençlerin öne çıkmasına, bazı sendikaların katılımıyla sınırlı kalmasına yol açtı.

Ayrıca Başbakan Bayrou, 10 Eylül tarihi iyice ete kemiğe bürününce, ağustos ayı sonunda –8 Eylül’de– parlamentoya hükümetin güven oyu talebini sunacağını ilân etti. Güvenoyu getirdi. Güvenoyu alamayacağı aşağı yukarı kesindi. Nitekim alamadı. Bu durumda 10 Eylül’de zaten düşmüş bir hükümete karşı eylem yapma motivasyonu da biraz kırıldı. “Her şeyi durduruyoruz” sloganının çağrısının çok çok gerisinde kalan bir protesto eylemi oldu. Ama çağrı; sağ bütçe görüşmelerinde, ekim-kasım aylarında düşmesi beklenen azınlık koalisyonunun beklenenden önce düşmesine yol açtı.

Protestocuların ana talepleri neler? Hükümetin ekonomik politikaları dışında başka hangi sorunlar öne çıkıyor?

Protestocuların ana talebi hükümetin bütçe açığını kısmak için önerdiği kemer sıkma politikasına karşı çıkmak. Hükümet, kamu borcunu azaltmak için kamu harcamalarında 44 milyar dolarlık bir kesinti öngörüyordu. Ama 25 yıldan beri işverenlere tanınan ve çok yüklü bir miktar tutan vergi ve sosyal kesinti muafiyetlerine dokunmuyor.

Sol partiler ise milyarderlerden alınacak özel bir varlık vergisi getirilmesini, bu muafiyetlerin azaltılmasını, emeklilik yaşının yeniden 62’ye indirilmesini, çevre konularında özellikle tarım ilacı kullanımında yeniden getirilen bazı muafiyetlerin kaldırılması vb. talepleri dile getiriyor. Elbette radikal sağ buna her şeyden önce göçmen karşıtı politikaların öne çıkarılmasını ve günlük güvenlik sorunlarına karşı sert polisiye önlemler alınması talebini ilâve ediyor. Buna karşılık radikal sağ, büyük zenginlere özel vergi gibi önlemlere karşılar.

Aslında radikal sağ kadar bütün sol çevrelerin bu protestolara esas katılma nedeni cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a olan büyük tepkileri. Bütün bu memnuniyetsizliklerin ana sorumlusu olarak hükümet ve başbakandan çok daha fazla ikinci görev süresi 2027 ilkbaharında sona erecek olan Macron’a karşı çok büyük memnuniyetsizlik var. Ama yarı-başkanlık sisteminin yürürlükte olduğu Fransa'da cumhurbaşkanının görevine son vermek mümkün değil. Dolayısıyla başbakanlar sürekli değişiyor.

Son iki yılda beşinci başbakanı atadı Macron. Mecliste partisinin ve müttefiklerinin çoğunluğu yok. Bir yıl önce yaptığını tekrar edip, ikinci kez erken seçime gitse, partisi şimdiki milletvekili sayısından çok daha azını çıkaracak ve büyük ihtimalle radikal sağ parti daha güçlenecek. Dolayısıyla aslında Fransa yarı başkanlık rejiminin çok büyük bir krizini yaşıyor. Macron’un ikinci başkanlık dönemi birçok açıdan tam bir fiyasko oldu.

Bu protestolar önceki eylemlerden hangi yönleriyle ayrışıyor?

Daha önceki eylemlerde çoğunlukla göçmenler........

© Bianet