Çocuklar İçin Kürt Tarihi*
Çocuklar için kitap yazmak kolay değil! Öykü, belki daha rahat yazılabilecek bir tür. Ama işin içine uzun yıllar boyunca resmi politika ve ideoloji gereği yok sayılan bir tebaanın (Kürtler) tarihsel geçmişi üzerinden birçok detayına inilerek 9-15 yaş aralığındaki çocuklar için kitap yazmak sahiden emek isteyen bir iş.
Nivis Yayınları arasında yeni çıkan “Çocuklar İçin Kürt Tarihi”, Türkçe olarak kendi alanında bir “ilk” olma savını taşıyor.
Kitabın tanıtım metninde; “Kürt çocuklarının Kürdi bir hafızaya sahip olmalarını, kimliklerini tanımalarını ve kültürel aidiyet duygularını güçlendirmelerini sağlamak.” ifadesi yer alıyor.
Kitap tümüyle renkli 74 sayfadan oluşuyor, 9-15 yaş aralığına hitap ediyor.
Elbette bu tür kitaplar Kürtçe de yazılabilir. Hatta yazılıyor da, geçtiğimiz iki yıl (2023-24) peş peşe gerçekleşen TÜYAP Diyarbakır kitap fuarlarında Kürt yayınevlerinin stantlarında da farklı benzerlerini gördüm.
Ama bu farklı! Cumhuriyet tarihi boyunca asimilasyonist politikalarla kimliğinden, dilinden, kültüründen uzak düşmüş / düşmek durumunda kalmış ailelerin çocuklarına muktedir dilin olanaklarını kullanmak üzerinden bir tarih ve kimlik bilinci çabası olarak değerlendirmek gerek.
Her bir Kürd’ün tarihi sorumluluğuna işaret ederek: “Bir nesli, kendi hakikatine uyandırmak.” sloganını kitap üzerinden işaret ediyor yayınevi…
Ehmedê Xanê, Melayê Cizîrî, Feqîyê Teyran gibi Kürt edebiyatının pirlerinin yanında; Şeddadiler, Revvadiler, Merwanîler, Eyyubiler gibi önemli yönetsel Kürdi yapılar ve Newroz Bayramı ile birlikte Dengbêjlik kültürü ve Şakiro gibi ünü akıp gelmiş sanatçılar ve dahi en eski tarihe gönderme yaparak Gutiler, Lulular, Hurriler, Mittaniler de kitapta hak ettiği yerlerini almış.
Kürt çocuklarına Kürt tarihini öğretmenin, başkalarının unutturmamasını hedefleme amacıyla bu ilk Kürt tarihi Türkçe çocuk kitabını yayınladıklarını dile getiren Nivis Yayınları ebeveynlerden ilgi bekliyor…
Ayrıca yalnız Kürt çocukları için değil, mevzuyu merak eden Türk çocukları için de bir temel bilgi kaynağı olmaya aday.
Yazarı Yusuf Azad ve Nivis Yayınevini böyle anlamlı bir kitap nedeniyle kutluyorum.
*Yusuf Azad, Çocuklar İçin Kürt Tarihi, Nivis Yayınları, 2025, Adana
(HA)
Spordaki başarılarıyla meşhur Ohio Devlet Üniversitesi (O.S.U.) sporcu öğrencilerinin sağlığından sorumlu doktorun 20 sene boyunca taciz ve tecavüzlerini sürdürebilmiş olması OSU’dan sağ kurtulmak (Surviving Ohio State) adlı belgeselde merceğe alınıyor. Güreşçilerden Amerikan futbolu oyuncularına, jimnastikçilerden hokeycilere, tenis oyuncularından sporcu olmayanlara fazlasıyla geniş bir skalada her türlü tacize serbestçe imkân tanınmış olması üniversite yönetimini de şaibe altında bırakıyor. Üstelik doktor Richard Strauss öğrencileri teferruatlı muayenelere gerekli gereksiz maruz bırakırken iddialı üniversitenin sporcu kontenjanında yer alabilmeleri için şart olan raporu verip vermemek hususunda gençlere şantaj da yapıyordu.
2025 A.B.D. yapımı 108 dakikalık belgeselin adını abartılı bulanlar, mevzubahis taciz ve tecavüzler sonucunda hayatı kararan, bir daha toparlanamayan, hatta intihar etmiş kişiler gözönüne alındığında haksız olduklarını idrak edeceklerdir. Üstelik O.S.U. yönetiminin taciz ve tecavüz kurbanlarına yönelik tazminatlarda hakikaten de yetersiz kaldığı aşikâr.
Jon Wertheim’ın senaryosundan yola çıkarak, başta kendini konuyla alakasız bulan kadın sinemacı Eva Orner’ın filmin yönetmenliğini yapması aslında birçok taciz ve tecavüz kurbanı için nötr bir mecra oluşturmuş, erkek erkeğeyken söylenmesi gurur kırıcı bulunan ayrıntılar dile getirilebilmiş.
Dünya prömiyeri haziranda Tribeca Film Festivali’nde gerçekleşen filmin aktardıklarına göre doktor öğrencileri duş aldıkları sırada mütemadiyen gözetliyor, karşılarında mastürbasyon yapıyor, onlara sarkıntılıkta bulunuyor ve olası modellik kariyerleri için ayrıca fotoğraflarını da çekiyordu.
Resmî olarak sayısı yüzlerle ifade edilen, ama aslında binlerce öğrenciye yönelik olarak gerçekleşmiş saldırılar hem tüm üniversiteliler, hem de eğitimciler ve yönetici kadrolarınca biliniyor, ancak sadece bazı maço şakalar yoluyla, yüzeysel şekilde ifade edilebiliyordu. Taşkın testosteron enerjisinden hoyratça yararlanmayı âdet edinmiş doktor Strauss, muhafazakâr A.B.D.’de eşcinselliğin bir çeşit tabu olduğunu bildiğinden adeta büyülediği kurbanların senelerce sessiz kalmasını sağlıyor, yoluna sinsice devam ediyordu, ta ki…
Lezbiyen kimliğini yıllar boyunca saklamış, hatta kariyerine halel gelmemesi için bir erkek meslektaşı ile evlenmiş müteveffa Sally Ride aslında 27 sene boyunca başka bir kadınla beraberliğini sürdürmüştü. Geleneksel A.B.D. toplumunun erkek egemen sektörlerinin birinde, sansasyonlardan beslenen ve rejim propagandasının fazlasıyla yapıldığı uzay çalışmalarında muvaffak olmak kadınlar için ne de olsa bir zamanlar imkânsızdı.
Oysa içine kapanık, çalışkan ve ziyadesiyle hırslı Sally, ülkenin cinsiyetler arasındaki eşitliği sağlama sürecinde fırsatları değerlendirdi ve A.B.D.’nin uzaya giden ilk astronotu oldu.
Dünya prömiyerini Sundance Film Festivalinde gerçekleştirdikten sonra çoğu A.B.D.’de olmak üzere dünyanın birçok festivaline katılmış Sally adlı belgesel, kahramanının profesyonel başarılarının yanında özel hayatına da teferruatlı biçimde eğiliyor.
Kadın sinemacı Cristina Costantini’nin adını hem yönetmen, hem de Tom Maroney’le senaryo hanesinde gördüğümüz 2025 A.B.D. yapımı 103 dakikalık ödüllü belgesel zengin arşiv görüntüleriyle bizi maziye sürüklüyor.
Sally’nin hayat arkadaşı Tam O’Shaughnessy bize film boyunca eşlik ediyor ve gizlice yaşanan birlikteliğin ikisi için de ne kadar zor olduğunu aktarıyor. Münasebetlerinin anlaşılmaması için Tam’in, bir zamanlar beraberce verdikleri pozlarda mesafeli olmaya çalışması, çekingenliği, mütevazılığı ve bilhassa eğreti vücut dili, gözünüzden yaşlar fışkırmasına sebep olabilir.
Bilimsel düsturların kesinlikle ön planda olduğu bir kurum olsa da N.A.S.A.’nın kadınlara eşit muamele yapmadığını, hatta genel manada astronotların güvenliği için yeterli önlemler alınmadığını ve bunun sonucunda Sally’nin kurumdan istifa ettiğini de belgesel aracılığıyla öğreniyoruz.
Akabinde Sally’nin sevgilisi Tam ile, bilhassa kız çocuklarının bilimsel alanlarda eğitimi için birlikte kurdukları akademinin herkese eşit imkânlar sunduğunu da unutmayalım.
80’lerde A.B.D.’nin en sevilen komedyenlerinden müteveffa Paul Reubens, abartılı “Pee-wee Herman” karakteriyle hem çocukların, hem de büyüklerin gönlünde taht kurmuştu. Televizyon dizileri, sinema filmleri peş peşe geliyor, Reubens başarıya doymuyordu. İkinci bir ten gibi üzerine yapışmış Pee-wee karakteri aslında pek sıradan bir tip değildi ve bazı aşırılıkları bünyesinde usturuplu biçimde de olsa barındırıyordu. Fakat Paul muhafazakârlığın tahakkümü altında özel hayatına o kadar dikkat ediyordu ki, hakkında çıkabilecek dedikodular çoktan bertaraf edilmişti. Zaten eşcinselliğini yaşayamamasının esas sebebi işkolik olmasıydı ve cinsel hayatına pek vakit ayıramıyordu.
Fakat canına tak dediğinde ve bir porno sinemasında yakalanarak umuma açık........
© Bianet
