menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

“Bu topraklardaki su bolluğunu gençler hiç göremedi”

8 0
13.10.2025

6 Şubat Depremlerinden beri çalıştığımız iller olan Maraş, Hatay ve Adıyaman’da bir süredir köylere, kırsal bölgelere ziyaretler düzenliyor; depremden etkilenen bölgeler iklim değişikliğinin etkilerini nasıl yaşıyor, bunu anlamaya çalışıyoruz.

İklim değişikliği kaynaklı kuraklık, yer altı sularının tükenmesi, yanlış sulama yöntemleri ve kirlenen su kaynakları bir araya gelince, su krizi artık hayati hale geldi. 13 Ekim Dünya Afet Risklerinin Azaltılması Günü’nde hatırlayalım; afetlere hazırlık için dayanıklı topluluklar inşa edebilmek; bunun için de yerel halkı dinlemek, sorunları birlikte tespit edebilmek ve birlikte çözüm üretebilmek gerekiyor.

DKH (Diakonie Katastrophenhilfe) desteğiyle yürüttüğümüz toplum temelli afet risk yönetimi çalışmasında amacımız, riskleri topluluklarla birlikte değerlendirmek, iklim uyumunu desteklemek, kırılganlıkları tespit etmek, yerel bilgiyle bilimsel yaklaşımı bir araya getirmek. Köy ve mahallelerde yaptığımız ihtiyaç tespitlerinde, iklim krizinin en fazla su kaynaklarını etkilediğini net bir şekilde gördük.


Her görüşmemizde benzer endişeler dile getirildi:

”Toprak kuruyor, kar gelmiyor, hava durmadan ısınıyor. Su, artık sadece bir ihtiyaç değil; kaygının ve mücadelenin adı”.

İklim krizinin etkileri, özellikle kırsal bölgelerde yaşayanlar için her geçen yıl daha derin hissediliyor. Su krizi ise çok değil, 10-15 yıl öncesine kıyasla artık çok daha büyük. Suya erişim meselesi, yalnızca tarım ve hayvancılığı değil, köydeki gündelik yaşamı ve geçim kaynaklarını da doğrudan tehdit ediyor. Geçmişte köylerdeki tulumbalardan, kaynak sularından rahatça içme suyu temin edilebilirken, şimdi çoğu aile içme suyunu satın almak zorunda.

Öte yandan su kaynaklarının azalması, tarım ve hayvancılığı da ciddi şekilde tehdit ediyor. Görüştüğümüz birçok çiftçi, yer altı sularının kontrolsüzce çekildiğini, herkesin kuyu açtığını ama bu suların da hızla tükenmeye başladığını anlattı. Üstelik kullanılan sulama yöntemleri de çoğunlukla verimsiz; bu da tarımdaki verimi olumsuz etkiliyor. Modern sulama sistemlerinin maliyeti yüksek olduğu için çiftçiler, halk arasında ‘vahşi sulama’ olarak bilinen salma sulama yöntemine yöneliyor. Bu yöntem, suyun gereğinden fazla ve kontrolsüz kullanımına neden olarak ciddi israfa yol açıyor.

Adıyaman’da görüştüğümüz çiftçilerin aktardıkları, su kaynaklı tarım krizini özetliyor:

“Eskiden her yer su doluydu. Şimdi su yok. 10 dönüm arazim var ama su olmadığı için sadece 3 dönümünü ekebiliyorum. Gelecek yıl onu da ekmeyi düşünmüyorum.”

“Sulama sistemi damlama olsa daha iyi olur. Ama çok maliyetli; tarımdan kazanmıyoruz ki alalım”

Kuraklık ve su yetersizliği, yalnızca üretimi azaltmakla kalmıyor, insanları da köylerinden göçe zorluyor. Çünkü su yoksa tarım da yok, hayvancılık da... Saha ziyaretlerinde yaşı ileri köylülerin söyledikleri şu söz, bu zorunlu göçün nedenlerini de ortaya koyuyor:

“Biz çocukken bu topraklarda su boldu, şimdiki gençler bu bolluğu hiç göremedi.”

Köylerde........

© Bianet