menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yaşamak için çalışıyoruz, çalışırken ölüyoruz: Dilovası'nda ne oldu?

8 0
latest

Geçen hafta Cumartesi günü (8 Kasım) Kocaeli’nin Dilovası ilçesindeki parfüm deposunda çıkan yangında ikisi çocuk altı kadın işçinin yaşamını yitirdiği haberini öğrendiğimden bu yana zihnimden atamadığım düşünce bu: Yaşamak için çalışıyoruz fakat çalışırken ölüyoruz.

Esasen bu hafta TBMM plan ve bütçe komisyonunda görüşülen bütçe konusu üzerine yazıp, 2026 yılı bütçesinin insan haklarını koruyan ve geliştiren, kalıcı barışın inşasına katkı sunacak bir barış olması konusunu ele alacaktım. Ancak işçilerin yaşam hakkının ihlal edilmesi telafisi mümkün olmayan bir ihlal olduğundan bu öncelikli konuya döndüm. Mecliste tam da bugün 11.00’da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın oturumu var.

Fabrikadaki yangını ne söndürür? İtfaiye mi? İşçilerin alnından akan ter damlaları mı? Kayıplarının ardından yakınlarının döktüğü gözyaşları mı?

Yangını söndürmeye tek başına itfaiye yetmez. Sömürü arttıkça artan alın teri de yangını söndürmeye yetmez. Yaşamdan koparılan her bir işçinin ardından döktüğümüz gözyaşları da ne kadar çok olursa olsun yangını söndürmez.

Yangını “söndürecek olan insan onuruna yakışır çalışma koşulları ve bu iş cinayetlerini önleyecek etkili tedbirler ve ilgili tedbirlerin uygulanıp uygulanmadığının denetlenmesiydi. Ancak, kapitalizm bu tedbirleri almıyor. Yetkililer de bu yeterince tedbirleri denetlemiyor. Zira gerçek anlamda denetlense bu yangın önlenebilirdi.

Kapitalist sistem birçok ihlalin kök nedenidir. Bu tespit kapitalizmin sınırsız kar etme hedefi nedeniyle işçi haklarının ihlali bakımından bilhassa geçerlidir. Kapitalizm bir kuruş daha fazla kar elde etmek için daha az işçiyle daha çok üretim derdinde. İşçilerin çalışma koşullarının insan onuruna yakışır olması, ücretlerinin insanca bir yaşama yetecek düzeyde olması gibi bir gündemi yok. Benzer şekilde, üretim biçiminin topluma, doğaya ve hayvanlara verdiği zararı da umursamıyor.

Dahası, bu konuları dert edinenleri susturmak için her türlü çabayı da gösteriyor. Gerek sömürüyü kolaylaştıracak bir düzene sahip olarak gerekse de sömürüyü açığa çıkarabilecek sendikalar, insan hakları örgütleri, bağımsız basın kuruluşları, aktivistleri susturmak için her türlü girişimde bulunuyor.

Emeğimizin sömürülmesinde kapitalizme en fazla yardımcı olan ise baskıcı hükümetlerdir. Kapitalizm sömürüsü ile işçi haklarını savunanları susturan baskıcı uygulamalar ele ele gider.

1919’da kurulan ve işçilerin doğrudan temsilcisinin olduğu Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) çalışma yaşamı ve sendikal haklara ilişkin önemli çalışmalar yürütüyor. ILO 100 yılı aşkın bir sürede çalışma yaşamına ilişkin 192 sözleşme kabul etti. Bu sözleşmelerden zorla çalıştırma (29 No’lu), örgütlenme özgürlüğü (87 No’lu) eşit ücret (100 No’lu), ayrımcılık (111 No’lu) gibi konuları ele alan 10 tanesi ise temel sözleşmeler olarak tanımlanıyor.

1981 tarihli ve 155 No’lu ILO temel sözleşmesinin başlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Sözleşmesi. Türkiye Cumhuriyeti 1932’den beri üyesi olduğu ILO’nun bu temel sözleşmelerinin tamamını onaylamış durumda. 155 Nolu Sözleşme de 13 Nisan 2004’teki 25345 sayılı Resmi Gazete’de yayınlandıktan sonra 22 Nisan 2005’te yürürlüğe girdi.

ILO’nun temel sözleşmelerin tanıtıldığı sayfasında 155 No’lu Sözleşme ile ilgili şu bilgiler yer alıyor:

Sözleşme, iş güvenliği, iş sağlığı ve çalışma ortamına ilişkin tutarlı bir ulusal politika geliştirerek, uygulayamak ve periyodik olarak gözden geçirmeyi gerektirmektedir. Bu politikanın amacı, işle bağlantılı olan veya işin yürütümü sırasında ortaya çıkan kaza ve yaralanmaları, çalışma ortamında bulunan tehlike nedenlerini mümkün olduğu ölçüde asgariye indirerek önlemektir.

ILO’nun bu konudaki bir temel sözleşmesi ise 15 Haziran 2006’da kabul edilen 187 No’lu İş Sağlığı ve Güvenliğini Geliştirme Çerçeve Sözleşmesi. Ülkemizde yürürlüğe girme tarihi de 16 Ocak 2014. Bu sözleşmenin mahiyeti ile ilgili ILO şöyle diyor:

"İş sağlığı ve güvenliği konusunda ulusal sistem ve ulusal programlar aracılığıyla, aşamalı olarak, güvenli ve sağlıklı bir çalışma ortamı tesis etmeye yönelik etkin tedbirler almak, ulusal politika, ulusal sistem ve ulusal program geliştirme yoluyla iş kazalarını, meslek hastalıklarını ve ölümleri önlemek için iş sağlığı ve güvenliğinin sürekli geliştirilmesine katkıda bulunmak ve güvenli ve sağlıklı bir çalışma ortam hakkı ile ilgili her seviyede çalışmaların sürdürülmesini bildirir."

Dolayısıyla, ülkemizin bu sözleşmelerden kaynaklı yerine getirmesi gereken yükümlülükleri var.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın iş sağlığı ve güvenliği konusuna önem verildiğini belirtiyor. Bu kapsamda web sitesinde çeşitli belgeler bulunuyor. Örneğin, İş Sağlığı ve ILO Standartları başlıklı kitap indirilebilir formatta kullanıma sunuluyor. ILO’nun 2009 tarihli aynı yayının Türkçe tercümesi olan bu önemli çalışma 2018’de yayınlanmış.

Benzer şekilde, Çalışma Bakanı Prof. Dr. Vedat Işıkhan bakanlığın 2025 yılı bütçesine ilişkin TBMM’de yaptığı konuşmada iş sağlığı ve güvenliği konusunun çalışma alanlarından birisi olduğunu belirterek bu dönemde kapsamlı bir çalışma başlattıklarını belirtiyor.

Temel soru bakanlığı bu çalışmalarının işçilerin yaşamında etkili olup olmadığı ile ilgili.

Bu alanda son derece önemli işler yapan İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) raporları iş cinayetlerinin maalesef hala yaşandığını ortaya koyuyor. İSİG’in Ekim ayı verilerine göre 169 kişi çalışırken yaşamını yitirdi. 30 günlük dönemde 169 iş cinayeti günde ortalama 5 kişinin sabah çalışmak için çıktığı evine dönemediğini gösteriyor. 2025’in ilk 10 ayındaki durum ise daha 1737 işçi yaşamını yitirdi.

Ne işçilerin alın teri ne de sonrasında döktüğümüz........

© Bianet