Nadir toprak elementi tartışmalarının anımsattıkları
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’na katılmak üzere Eylül 2025’te ABD’ye giden Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep T. Erdoğan yıllar sonra Beyaz Saray’a kabul edildi. Bu kabulle birlikte, hemen tümü Türkiye’nin satın almasına dayalı (200’den fazla yolcu uçağı, 20 yıl süreyle sıvılaştırılmış doğal gaz-LNG vb.) olmak üzere, ABD ile birçok antlaşma imzalandı. Antlaşmalardan birinin “nadir toprak elementi” ihracatına yönelik olduğu haberi kamuoyunda genişçe yer aldı.
Nadir toprak elementlerinin teknoloji alanındaki stratejik özelliği, bu konuda Çin ve ABD arasındaki kıyasıya rekabet, bu elementleri içeren madenlerin işlenmeden ihracatının yanlış bir tercih olduğu vb. çok sayıda konu konuşulur, yazılır oldu. Bu vesileyle, Eskişehir Beylikova-Sivrihisar bölgesinde tahminen 694 milyon tonluk rezerve karşın, Beylikova’da çok küçük kapasiteli bir tesisin varlığı artık kamuoyunda yaygın olarak biliniyor. Daha dar ancak ilgili bir grupta da son 30-25 yılda Türkiye’de maden işletmeciliğiyle ilgili düzenlemelerin yarattığı sonuçlar konuşulmaya başlandı. Madenlerde yaşanan facialar, bunlarla mücadelede ve ailelerle toplumsal dayanışmada öne çıkan Selçuk Kozağaçlı ve Can Atalay gibi isimlerle birlikte, ölümlü iş kazalarının diğer kazalar gibi engellenebilir nedenlerle olduğu da.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin (İSİG Meclisi) iş cinayetleri raporlarında yansıtıldığı gibi, uzmanlık, deneyim ve sürekli denetim gerektiren riskli iş kollarından bir tanesi olan madencilik, ölümlü iş kazalarının-iş cinayetlerinin en sık görüldüğü alanlardan biridir.
Neoliberal politikalar kapsamında küreselleşen kapitalist sitemde Türkiye’ye verilen ve kabul gören “rol” kapsamında, 1990’lı yılların sonuyla 2000’li yılların başlarında yapılan mevzuat değişiklikleriyle Anadolu’nun kuş uçmaz, kervan geçmez birçok köşesi de dahil madencilik sektörüne açıldı ve işletme “kolaylıkları” yaratıldı. Maden işkolu, öncelikle ulusötesi şirketlerin hammadde ve ülke içindeki kömürlü termik santrallere yakıt tedariki için büyük bir telaş ve hızla canlandırıldı, özel sektör için cazipleştirildi. Yapılan düzenlemelerle ülkenin çok büyük bölümü maden işletmelerinin ruhsat alabileceği hale getirildi ve çalışma koşulları hukuki olarak maden sahiplerinin-patronların inisiyatifine terk edildi. Bu durum işletme maliyetlerinde büyük indirimler sağlayarak kâr-artı değer oranlarını artırdı. İlgili kuruluşlar tarafından zaman zaman hazırlanan raporlara göre, pek çoğunda en basit güvenlik önlemi bile olmayan, bir bölümünde havalandırma sistemi bile bulunmayan, olanların da çoğu zaman arızalı olduğu, işçilere neredeyse hiçbir kişisel koruyucu donanımın da temin edilmediği maden ocaklarının sayısı hızla artmaktadır. Gözlerden uzak bu köşeler, ölümlü iş kazalarıyla-iş cinayetleriyle birlikte görünür hale gelmeye başladı.
İSİG Meclisi’nin bildirimlerine göre, hemen tümü önlenebilir nedenlerden kaynaklanan kazalarda 2003 yılında 22, 2004’te 68, 2005’te 121, 2006’da 79, 2007 yılında 76, 2008’de 66, 2009’da 92, 2010 yılında 105, 2011’de 77, 2012 yılında 81, 2013’de 93, 2014 yılında 386, 2015’te 67, 2016’da 73, 2017 yılında 93, 2018’de 66, 2019’da 63, 2020’de 61, 2021’de 70, 2022 yılında 105, 2023’te 51 ve 2024 yılında da 75 madencinin yaşamı çalıştıkları maden ocaklarında sonlan(dırıl)dı.
2010 yılındaki 105 madenci ölümden 30’u Zonguldak Karadon’daki, 2014 yılındaki 386 madenci ölümünden 301’i Manisa Soma’daki mülkiyeti Türkiye Taşkömürü Kurumu’na (TTK) ait olan işletmelerde gerçekleşti. Ancak ne öl(dürü)lenler kamu emekçisi ne de ilk bakışta ölüme sebebiyet verenler olarak görünür olanlar kamu görevlisi. Ölenler emek-gücünü çok düşük ücrete taşerona satmak zorunda kalan yoksul köylüler, diğeri kamu adına iş yapan taşeron şirketin patronu.
AKP hükümetleri hukuksal engel nedeniyle kamuya ait maden işletmelerinde bilinen seyri ile özelleştirme yapamıyor. Hülle konusundaki deneyimleri tartışma götürmez kadrolar, bu yasağı aşmak için, 2004 yılında, 3213 sayılı Maden Yasası’nda değişiklik yapan 5177 sayılı Yasa’nın 23. maddesiyle ruhsat sahibinin yani devletin, sahibi olduğu işletme iznini devredebilmesi-kiraya verebilmesi (Rödovans Sözleşmesi) uygulamasına hukuksal dayanak sağladı. Bu düzenlemeyle birlikte, devlet adına ruhsat sahibi olan TTK, işletme iznini özel şirketlere (inşaat, turizm vb.) devredebiliyor ve bunun karşılığında “rödovans bedeli” denen payı alıyor.
Diğer taraftan imzalanması madenlerde yaşanmakta olan sorunları ortadan kaldıracak olmasa bile sembolik önemi olan, 1995 yılı tarihli, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO)176 sayılı “Maden Güvenliği ve Sağlığı Sözleşmesi”ne Türkiye yıllarca taraf olmadı. Hatta bu nedenle 2014 yılına kadar hükümetler Türkiye’nin, yıllarca ILO’nun kara listesindeki 24 ülkeden biri olmasına neden oldu. Bu durumu ve önlenebilir madenci ölümlerini kabul edilebilir buldular. Madenlerde güvenlik ve sağlıkla ilgili en temel önlemlerin alınmasını sağlamak amacıyla ortaya konan 176 sayılı ILO Sözleşmesi’ni görmezden gelmenin........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Sabine Sterk
Stefano Lusa
Mort Laitner
Mark Travers Ph.d
Ellen Ginsberg Simon
Gilles Touboul
John Nosta
Gina Simmons Schneider Ph.d