menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kul Nesimi deyişlerinde felsefenin izleri

17 0
latest

Esasen başlı başına ciddi bir poetika arz eden Nesimi’nin şiirleri söz konusu olduğunda, nedendir, halkın deyiş sularına karıştığından mıdır, düşünsel bir analiz pek yapılmadı.

Benim burada inceleyeceğim başlıca yapıtları “Minnet Eylemem” olarak bilinen, türkü formunda da sıkça söylenen şiiri ve yanı sıra yapıtları arasında başlıca önemi arz ettiğini düşündüğüm “Güldür Gül” başlıklı eser.

“Har içinde biten gonca güle minnet eylemem
Arabi, Farisi bilmem, dile minnet eylemem”

Genelde “har içinde biten gonca gül” imgesi, cehennemi temsilen ateşi ima eden har ve o yolda bulunan güzelliklerin uyandırdığı istemeye karşı bir direnci, bilinci temsil ediyor, düşünülmüştür. Günahla elde edilen zevklerden uzak durmak çağrısı olarak yorumlanmıştır. Benim ise yorumum bundan biraz farklı olacak.

Har sıcaktır, ateş harlanır, ısısı artırılır. Isınan madde genleşir, çekimi artar. Bu noktada harın bir ayartı olarak yorumlanması kolaydır. Ancak burada daha kozmolojik ve maddenin doğasına dair kadim bir tartışmayı da bulmak mümkün.

Evrenin temel yapıtaşı, diğer üç unsurun yanı sıra Herakleitos’a göre ateştir. Ateş, tüm maddenin de yapıtaşıdır. Bütün nesneler, “töz” düzeyinde ateş ile temsil edilir, düşünülür. Gül ise, pek tabii aşkı, ulvi güzellikleri temsil ediyor. Bu imge daha sonra inceleyeceğimiz “Güldür Gül” adlı eserde yeniden, ancak bir başka şekilde karşımıza çıkacak.

Dolayısıyla Nesimi’nin ulvi bir güzelliği, bir yanıyla o çokça aradığı ve idamına götürecek “ilahi aşk”ı tekil bir madde ya da maddelerde, fani boyutta, tecimsel, elde edilmeye hazır bulmaya ikna olmadığını görüyoruz. Burada yalnızca maddenin doğasına dair bir kabul ve içerdiği mülkiyet ilişkilerine dair bir itiraz değil, aynı zamanda ilahi addettiği aşkı simgeleyen gülün maddede bulunmadığını bilen ve bu gülün varlığına delil arayan, bu yolun takipçisi olduğunu ifade eden Nesimi’yi buluruz. Bir başka ifadeyle gül ile simge ettiği aşk da onda Yaradan’ın delili olacaktır.

Gül, edebiyatın belki de en eptirilmiş simgelerinden biri. Bunu vurgulamak adına, simge olan gül ile “gerçekte” var olan, reel gül arasındaki ayrımı vurgulamak adına Amerikalı yazar Gertrude Stein “bir gül, bir güldür, bir güldür, bir gül” diyerek Romantik geleneği eleştirir. Ancak ben yine de Ernst Bloch’un izinden giderek Nesimi’de bu gülün yalnızca iki kişi arasında geçen bir aşk öyküsüyle sınırlı olmadığını, bu anlamda Yaradan’ın düzeninde (neden olmasın, utopos’ta) içerilen “vahdet”, birlik duyusu ve duygusunu da barındırdığını savlayacağım.

Şiirin ikinci dizesi ise o dönemin resmi kültür dilleri olan Arapça ve Farsça’ya ilgisizlikten ziyade, üst-dil konumlarına karşı bir aldırmayışı dile getiriyor, dilin sınıf farklarını inşa edici rollerine vurgu yapıyor.

Adeta uluslararası bir dayanışma çağrısı niteliğinde olan bu dizeler, “din farkı bilmeyiz, dil farkı bilmeyiz” diyen 1. Enternasyonal’in düşünsel izleklerine erken bir paralellik çizer. Daha minör, bireye dair bir düzeyde ise Nesimi yaşantısında insanlar arasındaki dil, kültür ve tabiiyet farklarını önemsemeyen bir yol tuttuğunu ifade eder.

Şair tekil bir varoluş olarak insanlara yaklaşmayı salık veriyor, neticede Aristoteles’in de ifade ettiği üzere “insan, toplumsal bir hayvandır”.

Bu toplumu oluşturan ilişkiler bütünü içerisinde şu veya bu bilinci kazandıran şey genel anlamıyla dil olsa da, bunun hangi dil olduğunun şair için pek de bir önemi yoktur.

“Gülden terazi tutarlar
Gülü gül ile tartarlar
Gül alır gül satarlar
Çarşı pazarı güldür gül”

Marx’ın erken dönem eserlerine damgasını vuran düşünce, insanın kolektif emeğine kapitalist üretim süreçlerinde yabancılaşarak, emek-ürünlerine de yabancılaştığı, bu sosyal, ekonomik ve siyasi koşulların onu insanca yaşam koşullarından ruhsal, fiziksel ve madden uzaklaştırdığı yönündedir. “İnsanın insanca yaşadığı koşullarda güveni güvenle, sevgiyi yalnız sevgiyle takas edebilirsiniz” der, 1848 el yazmalarında Genç Marx.

Çarşı, pazar ise tecimin, ticaretin, para ile emtianın mübadele yeridir. İlahi aşkı simge eden gülün gül ile tartıldığı, insanın en temel faaliyetleri ile ruhsal ihtiyaçlarının ayrılmadığı, toplumsal üretimin yine toplumsal bir bölüşüm, paylaşım mahiyeti kazandığı bir toplum düşü değildir de nedir, Nesimi’nin daha 17. yüzyılda aklına düşen? Sonrasında bu düşün ona bedeli, başı vurulmak ve derisi yüzülmek suretiyle idamı olsa da, sıratından sapmaz. Gül ile simge edilen her şeyin cem edildiği, cemaatin arasında yaşadığı bir ütopyanın habercisidir bu dizeler.

Nazım Hikmet, Şeyh Bedrettin Destanı ile ilgili yazıları ve yazışmalarında tarihsel malzemeye yaklaşımını........

© Bianet