menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Dijital medyada gazetecilerin hak ve yükümlülükleri

19 1
30.07.2025

Dijital medya dönüşümü, iletişim ve habercilik alanında köklü değişiklikler yaratırken haklar ve sorumluluklar dengesini de temelden etkilemiştir. Geleneksel basın özgürlüğü kavramının dijital ortamda yeniden tanımlanması gereksinimi ortaya çıkmış, gazeteciler hem birçok yeni fırsatla hem de benzeri görülmemiş tehditlerle karşı karşıya kalmışlardır. Dijital platformların sunduğu sınırsız bilgi paylaşım imkanları ile gelen gizlilik endişeleri, idari müdahaleler ve güvenlik sorunları, çağdaş gazeteciliğin temel parametrelerini yeniden değerlendirmeyi gerektirmektedir.

Bu değişim sürecinde gazeteciler, dijital araçların sağladığı haber toplama ve yayma imkanlarından faydalanırken, aynı zamanda ifade özgürlüğünün sınırları ve dijital güvenlik uygulamaları konularında yeni sorumluluklarla karşı karşıya kalmaktadır.

Anayasal düzeyde güvence altına alınan temel hak ve özgürlükler, dijital medya ortamında yeni boyutlar kazanarak özel koruma gereksinimi doğurduğu hiç şüphesizdir. İfade özgürlüğü, mahremiyet (gizlilik) hakkı ve bilgiye erişim hakkı, dijital medyada başlıca hakları teşkil eder. Anayasası’nın 26. maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğü, dijital ortamda bireylerin fikirlerini sansür veya ceza korkusu olmadan çevrimiçi platformlarda paylaşma hakkını da kapsar. Bu hak, uluslararası düzeyde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesi ile de güvence altına alınmıştır. Anayasa’nın 20. maddesinde düzenlenen özel hayatın gizliliği hakkı, dijital medya ortamında kendini mahremiyet düzenlemeleri ve kişisel verilerin korunması şeklinde göstermektedir. Bilgiye erişim hakkı ise, Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde öngörülen düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti ile ve basın özgürlüğünün dijital uzantısı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bilgiye erişim hakkı, bilgiye internet üzerinden kısıtlama olmadan erişilebilmesini de kapsar.

Dijital medya kapsamında değerlendirilen bu haklar, gazeteciler açısından mesleki faaliyetlerinin temel koşullarını oluştururken, aynı zamanda demokratik toplum düzeninin sürdürülmesi için de kritik öneme sahiptir. Anayasa ile güvence altına alınmış ve fakat çeşitli kanunlarla sınırlandırılmış ifade özgürlüğünün internet üzerinden yürütülen faaliyetler kapsamında da tıpkı fiziksel ortamlarda olduğu şekilde ve seviyede korunması esastır. Öte yandan, dijital medya ortamında gizlilik hakkı, gazetecilerin meslek icrasının en temel gereksinimlerinden birini oluşturmaktadır. Bu hak, sadece gazetecilerin kişisel mahremiyetini korumakla sınırlı kalmayıp haber kaynaklarının güvenliğini sağlama ve bilgi toplama süreçlerinin özgürce yürütülmesi açısından da vazgeçilmez bir unsurdur. Dijital platformlarda faaliyet gösteren gazeteciler, sürekli izleme, veri toplama ve profilleme faaliyetlerine maruz kalmakta, bu durum hem kişisel haklarını hem de mesleki bağımsızlıklarını tehdit etmektedir.

Basın özgürlüğü, modern demokratik toplumların en temel değerlerinden birini oluşturmakta ve toplumsal denetim mekanizmasının işleyişinde kritik bir rol oynamaktadır. Tarihsel süreçte baskıcı rejimlere karşı mücadelenin önemli bir aracı olan basın özgürlüğü, günümüzde bilgi toplumunun şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerinin hayata geçirilmesinde vazgeçilmez bir unsur haline gelmiştir.

Kavramsal olarak basın özgürlüğü, medya organlarının haber toplama, işleme ve yayma faaliyetlerini devlet müdahalesi, ticari baskılar ve toplumsal sansür girişimlerinden bağımsız olarak gerçekleştirebilme yeteneği olarak tanımlanabilir[1]. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesi ve Anayasa’nın 28. maddesi başta olmak üzere, ulusal ve uluslararası hukuki metinlerde güvence altına alınan basın özgürlüğü, temel olarak basın yoluyla düşünce ve kanaat özgürlüğünü, haber alma ve yayma hakkını düzenleyerek, basının demokratik işlevini yerine getirebilmesi için gerekli hukuki çerçeveyi sağlayan 5187 sayılı Basın Kanunu ile düzenlenmektedir.

Basın Kanunu, gazetecilerin mesleki haklarını güvence altına alırken, aynı zamanda sorumluluklarını da belirlemektedir. Bu bağlamda, gazetecilerin haber kaynaklarının gizliliğini koruma hakkı, meslek sırrı saklama yükümlülüğü ve düzeltme hakkı gibi temel ilkeler ve ayrıca cevap ve düzeltme hakkı, basın suçları ve cezaları, basın işletmelerinin statüsü gibi konular Basın Kanunu’nda düzenlenmiştir.

Basın özgürlüğü, elbette sınırsız bir hak değildir; demokratik toplum düzeninin gerekleri çerçevesinde belirli sınırlamalara tabi tutulabilmektedir. Bu kapsamda, Basın Kanunu’nun 3. maddesi uyarınca, “başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir.”

Günümüzde dijital medya platformlarının yaygınlaşması, basın özgürlüğü kavramının yeniden tanımlanması gereksinimini ortaya çıkarmıştır. Öte yandan, dijital çağa uyum sağlama çabaları, dezenformasyonla mücadele gereksinimi de doğurmuştur. 2022 yılında 7418 sayılı Kanun’la yapılan değişikliklerle Basın Kanunu’na eklenen düzenlemeler ile geleneksel medya organlarının yanı sıra, internet haberciliği de “süreli yayın” kapsamında değerlendirilmeye başlanmış, Türk Ceza Kanunu’na eklenen 217/A maddesi ile “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçu ile dezenformasyona yönelik tedbirler düzenlenmiştir[2]. Bu düzenleme, hiç şüphesiz dijital ortamda yapılan yayınları da kapsamaktadır. Dijital medyanın sunduğu katılımcılık ve interaktifliğin bir sonucu olarak içerik üretiminin yaygınlaşması enformasyonun giderek artmasına ve dolayısıyla dezenformasyon sorununu doğurmaktadır[3]. Dezenformasyonla mücadele politikaları, dijital medya ortamında ifade özgürlüğünün sınırlarını belirleyen en karmaşık konulardan biridir: Yanlış bilgilerin hızla yayılmasını önlemeye yönelik tedbirlerin, aynı zamanda meşru eleştiri ve farklı görüşlerin ifade edilmesini kısıtlamaması gereksinimi, hassas bir denge gerektirmektedir. Bu bağlamda gazeteciler, hem dezenformasyonla mücadelede aktif rol oynayan hem de bu mücadelenin olumsuz etkilerinden korunması gereken bir konumda bulunmaktadırlar. Bununla birlikte, dezenformasyonun gerçekten ortadan kalkmasının en temel yolu dijital okuryazarlığın desteklenmesidir[4].

Basın tanımı ve basın özgürlüğü kavramı dijitalleşmeyle yeniden ele alınırken sınırlama mekanizmaları da çeşitlenmiştir. Dijital ortamda basın özgürlüğüne yönelik tehditler, geleneksel sansür yöntemlerinden çok daha sofistike ve etkili biçimlerde uygulama alanı bulmaktadır. İnternet kesintileri, bant daraltmaları ve platform engellemeleri ile gazetecilerin hesaplarının sosyal medya platformlarından engellenmesine yönelik talepler en yaygın sansür araçları haline gelmiştir. Öte yandan, sosyal medya platformlarında uygulanan içerik moderasyon politikaları, gazetecilerin çalışmalarını doğrudan etkilemektedir. Bu sistemlerin şeffaflığı, hesap verebilirliği ve itiraz mekanizmalarının etkinliği, gazetecilerin mesleki faaliyetlerini özgürce sürdürebilmeleri açısından kritik öneme sahiptir.

Dijital delillere yönelik el koyma uygulamaları, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 134. maddesi kapsamında düzenlenmekte ve arama, el koyma ve inceleme işlemlerine ilişkin usuli güvenceleri içermektedir. Madde kapsamında, elkoyma bir zorunluluk olarak düzenlenmemiştir: “Bilgisayar veya bilgisayar kütüklerine elkoymaksızın da, sistemdeki verilerin tamamının veya bir kısmının kopyası alınabilir”. Asıl olan, cihaza elkoymaksızın delil elde edilmesi ve eğer elkonuluyor ise elkonulduktan sonra da gerekli kopyaların alınması üzerine cihazların gecikmeksizin iade edilmesidir. Zira burada elkoyma bakımından önemli olan husus, cihazların varlığı değil cihazlarda bulunan verilerdir[5]. Bununla birlikte uygulamada sıklıkla gazetecilerin mesleki araçları olan bilgisayar, telefon ve diğer dijital cihazlarına elkonulduğu ve bu elkoymanın bazı durumlarda senelerce sürdüğü görülmektedir.

Hiç şüphesiz, ceza yargılamasının amacı olan hakikatin bulunması, adaletin sağlanması ve hukuki barışın muhafazası için delillerin toplanması ve korunması gerekmektedir. Hukuki niteliği itibariyle Ceza Muhakemesi Kanunu’nda düzenlenen “arama” ve “elkoyma” koruma tedbirlerinin özel bir görünüşünü oluşturan “bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve elkoyma” koruma tedbiri, temel hak ve hürriyetler açısından başta özel hayat, ticari ve bilimsel sırlar ile mülkiyet olmak üzere müdahale oluşturmaktadır. Bu müdahale, “somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin olması” ve “başka surette delil elde etme imkanının olmaması” koşulları ile sınırlandırılmış ise de özellikle elkoyma bakımından uygulamada teknik imkansızlıklar ve iş yükü gibi gerekçelerle esasında istisnai ve geçici nitelikte olan bu tedbirin sıklıkla uygulandığı görülmektedir. Bu durum da özellikle mesleki uğraşları nedeniyle bilişim sistemlerini ve araçlarını kullananların maddi zarar ve mağduriyetlerine neden olabilmektedir.

Gazetecilerin dijital cihazlarına el konulması, haber kaynaklarının gizli kalması gerekliliği gibi gazeteciliğin asli unsurlarına yönelik endişeler doğursa da en temelde gazetecilerin gazetecilik faaliyetini yapamaması fiili sonucunu doğurabilmektedir. Dijital cihazların zarar görmesi veya bu cihazlardaki bilgilerin silinmesi, gazetecilerin çalışmalarını sürdürme kapasitesini doğrudan etkileyerek, dolaylı olarak basın özgürlüğüne müdahale anlamına gelebilmektedir.

Dijital medya ortamındaki haklar ve yükümlülükler, teknolojik dönüşümün hızıyla birlikte sürekli bir değişim halindedir. Bu dinamik süreçte, geleneksel basın özgürlüğü ilkelerinin dijital ortama uyarlanması ve yeni koruma mekanizmalarının geliştirilmesi büyük önem taşımaktadır. Hukuki çerçevenin dijital gerçekliklere adaptasyonu, gazetecilerin haklarının, özellikle fiziki müdahaleler ve dijital cihazların el konulması konularında net bir şekilde tanımlanması ihtiyacını ortaya koymaktadır.

Bu........

© Bianet