menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Sinema satılabilir mi?

12 6
01.11.2025

İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın Filmekimi gösterimleri sürerken, geçtiğimiz günlerde Özgür Üniversite Hareketi İKSV önünde toplanarak “Sinema halkındır, halka satılamaz!” sloganıyla bir eylem yaptı.


Özgür Üniversite Hareketi’nin Kültür Sanat Komisyonu tarafından düzenlenen eylemde gençler, “bağımsız sinema” adıyla yüksek bilet fiyatları üzerinden yürüyen festivalleri ve sponsorlu gösterimleri protesto ederek basın açıklamalarında şu ifadelere yer verdiler:

“Sözde bağımsız filmler, yüksek meblağlarla satılan ayrıcalık paketlerine, sponsorların, tekelci sermayenin vitrini haline getirilmiş salonlara hapsediliyor. Oysa sinema özgürlüğün, halkın, mücadelenin dilidir. Sinema halkındır, yeniden halka satılamaz.”

Gençler, açıklamanın sonunda salona girerek filmi ücretsiz izlemeye çağrı yaptı:

“Para ödemiyoruz, bilet almıyoruz. Herkesi bulundukları yerdeki Filmekimi salonlarına gidip para ödemeden film izlemeye çağırıyoruz. Lale devri bitti!”

Özgür Üniversite Hareketi’nde bulunan genç yönetmen İzem ve görüntü yönetmeni Uzay, hem Özgür Üniversite Hareketi’nin kültür-sanat komisyonunda yer alıyor hem de “Hak” belgeselinin yönetmenleri arasında.
İzem, sinemayı sınıfsal bir üretim biçimi olarak görüyor:

“Hangi halkın cebinde 90 bin lira var ki kendi hikayesini anlatsın? Sinema halkın elinden alındı. O kamerayı tutmak bile artık ayrıcalık. Biz bu yüzden sıfır bütçeyle, komün biçimde, herkesin derdiyle üretim yapıyoruz.”

İzem’e göre sermaye sineması yalnızca hikâyeyi değil, ifade biçimini de biçimlendiriyor:

“Alanda çekim yaparken bir tane bilboard vardı, üstünde “O bir İpek Yolu Kadını” yazıyordu. Kitle sprey ile orayı çizip “O bir ACAB Kadını” diye yazmıştı. Aslında sinemanın İpek Yolu Kadını haline getirildiği bir çağda yaşıyoruz. Nasıl ki orada halk böyle bir yazılama yaptıysa bizler de filmi çekerek ‘O bir İpek Yolu Kadını değil, ACAB Kadını’ diyerek yazılama yaptık. Çünkü bu şehir, halkın yaşadığı sürece ona aittir. Billboard’u da sokağı da yeniden yazıyoruz.”

Uzay ise sinemayı “kolektif hafızanın direniş aracı” olarak tanımlıyor:

“Bir eylem çekilmezse, üzerine bir şiir yazılmazsa, bir film yapılmazsa o eylem belgelenmemiş olur. Kamera bir göz, ama bizim gözümüz devletin gözü değil. Gözetlemek onların işi, belgelemek bizim.”

Onlara göre “direngen sinema” kavramı yalnızca içerik değil, üretim biçimiyle de ilgilidir.

“Kapitalist sistemin askeri disipliniyle işleyen set düzenini reddediyoruz. Yönetmenin emir verdiği, ışıkçının ast olduğu bir sistem değil, kolektif üretim modeliyle çalışıyoruz. Bu da bizim için politik bir tercih.”

Özgür Üniversiteli gençler sinemayı yalnızca estetik bir alan değil, politik bir mücadele aracı olarak görüyor. Uzay, “sinema sektör değildir” derken şunu ekliyor:

“Sinema bir ifade biçimidir. Tıpkı tiyatro gibi, toplanma biçimidir. Bir şirketin tekelinde olamaz. Halkın derdini işlerken o derdi metaya dönüştürmek, onun ruhunu satmaktır. Bundan dolayı da Sinemayı yalnızca film yani ürün olarak ele almak doğru olmayacaktır. Sinema; ekipman-araçlar, emek, sermaye ve ideolojiden oluşur .Yani tam anlamıyla bir maddi ilişkiler bütünüdür.Dolayısıyla sinemanın doğası bir üretimin özgün tarihsel koşullarında aranmalıdır. Bir sinema kendi üretim biçimiyle çelişmemek durumundadır. Aksine üretim ilişkileri ve içerik tutarlı olmalıdır. Çünkü kolektif olarak icra edilen bir sanat yapıtı emeğin örgütlenmesi ile filme dönüşmektedir. Sinemanın toplumsal işlevi, sadece duyusal bir haz nesnesine dönüşürse, yani “gösteri metası” olursa, o zaman sinema kendi doğasını yitirir. Çünkü doğasında, tıpkı ilkel av törenlerinden sonra ateş başında hikaye anlatıcılığı veya mağara duvarlarına çizilen resimler gibi tanıklık etmek ve dünyayı dönüştürmek vardır.”

Bu anlayış, İzem’in sözleriyle “amatörlüğü örgütlemek” fikrine dayanıyor:

“Sanatta uzmanlaşmayı reddediyoruz. Amatör kelimesi ‘aşkla yapan’ demek. Halkın sineması da böyle olmalı. Perfect movie diye bir şey yok. Sinemanın ahlakı, bakış açısındadır.”

Yurt filminin yönetmeni Nehir Tuna ise bu bakış açısına mesafeli yaklaşıyor. Tuna’ya göre sinema, her aşamasıyla emek gerektiren bir üretim biçimi:

“Sinema halkındır, halka satılamaz ne demek? Böyle bir şey eşyanın doğasına aykırı. Işıkçısına, sesçisine, oyuncusuna kadar herkesin emeği var. Her şey bir craft. Bedava sinema olmaz.”

Tuna, Türkiye’deki sinema sektörünün bağımsız yönetmenleri giderek sıkıştırdığını söylüyor:

“Kalamıyoruz. Bağımsız yönetmenler teker teker yanıyor. Çünkü destek mekanizmaları işlemiyor. Doğru fonlara ulaşmak artık neredeyse imkânsız.”

Yurt filmini tamamen kişisel bir çabayla, ortak yapımcıların desteğiyle çektiğini anlatan Tuna, bu süreçteki zorlukların da sinemanın gerçek maliyetini ortaya koyduğunu belirtiyor:

“Çekimler sırasında para aradığım günler oldu. Öğle arasında para bulmaya çalışıyordum. Çünkü o insanların emeğini ödemek zorundasın. Sinemayı bedava yapmak demek, o emeği yok saymak olur.”

Tuna, “para” kavramını mutlak bir belirleyici olarak görmüyor:

“Her para iyi para değildir. Birisi 1 milyon euro verip ‘filmini benim istediğim gibi çekeceksin’ dese, kabul etmem. Çünkü o zaman senin vizyonun kaybolur. Bağımsız olmak, bu özgürlüğü korumaktır.”

Ona göre sinemayı “emek-sermaye” denkleminden tamamen koparmak romantik bir düşünce:

“Resim yaparken boya alıyorsun, müzik yaparken enstrüman alıyorsun. Bu da öyle. Bedava sanat olmaz. Ama sistemin adaletsizliği, o emeği sürdürülemez hale getiriyor.”

Bir tarafta sinemayı “sınıfın dili” olarak gören Özgür Üniversiteli gençler; diğer tarafta “emeğin bedelini savunan” bağımsız bir yönetmen. Her iki taraf da sistemin baskısını kabul ediyor, fakat çözüm yollarında ayrışıyor.

Özgür Üniversiteliler için sinema, halkın elinden alınmış bir ifade aracını geri almak demek. Nehir Tuna içinse, sinemayı ayakta tutan şey o emeğin karşılığını verebilmek.

Sinema satılabilir mi? Yoksa sadece paylaşılabilir mi?

(NS/EMK)

Filmin en güçlü ve etkileyici tarafı, şüphesiz, başrol oyuncusu Nadir Sarıbacak’ın hikâyeyi baştan sona taşıyan incelikli ve etkileyici performansı.........

© Bianet