Meslek, saha ve sektörle tanışma noktam; bianet
Staj yerindeki ilk sabahım oldukça kaotikti; çünkü bir ay boyunca kullanacağım otobüs hattını, stajın başlayacağı sabah denemeye karar verdim . İstanbul gibi yabancısı olduğum bir şehirde bu, bence oldukça büyük bir riskti ama artık almıştım bu riski. Neyse ki, düşündüğümün aksine trafik beni çok üzmedi ve ofise zamanında varmayı başardım.
Stajımın ilk haftası, büyük ölçüde haber yazma sürecini öğrenmekle geçti. Bu süreçte, haber yazmanın ne kadar zor ve çok katmanlı bir iş olduğunu yakından görmüş oldum. Uygun bir haber konusu bulmak, gerekli tüm bilgileri uzun uzun araştırmak, benzer haberleri tarayıp bilgileri derlemek… Hepsi başlı başına çok fazla emek isteyen aşamalar. Özellikle de bianet gibi hak odaklı ve hassasiyetlere duyarlı bir yer için haber yazmak, daha da dikkatli ve özenli olmayı gerektiriyor. Umarım bunu az da olsa başarabilmişimdir.
Staj sürecim boyunca, habere farklı açılardan bakmayı, konunun uzmanıyla görüşmenin ne kadar önemli olduğunu ve bol bol ara başlık kullanmanın yazıyı nasıl güçlendirdiğini öğrendim diyebilirim. Gazeteciliğin bana uygun olup olmadığını uzun süredir düşünüyordum. Ancak bianet ofisinde geçirdiğim bir ayın sonunda, bu mesleği gerçekten yapmak istediğime karar verdim.
Staj sürem boyunca dört farklı basın açıklamasına katılma fırsatım oldu. Her birinden ayrı şeyler öğrendim. Gazeteciliğin gerçek bir saha mesleği olduğunu düşünüyorum. Bu süreçte bana sahada olma ve mesleği sahada öğrenme fırsatı tanındı ve bu benim için çok kıymetliydi.
Staj, okuldan çok farklı bir deneyim. İlk kez yapmak istediğiniz mesleği teoriden çıkarıp pratiğe dökebileceğiniz bir alan ve bu benim için tamamen farklı bir deneyimdi, ama hiçbir zaman öyle hissettirilmedim. Daha ilk günden itibaren, sanki uzun süredir tanışıyormuşuz gibi sıcak bir karşılama gördüm. Her zaman ekibin bir parçası olduğumu hissettirdiler.
Yaşadığımız her deneyimin, hayata bakış açımızı değiştirdiği kanısındayım. Bu stajda haberin oluşturulma sürecine birebir şahit olmak ve kendim de haber oluşturduğumda, kelimelerin etkisinin ne kadar güçlü olduğunu fark etim. İnsanların hassasiyetlerine dokunmanın ne kadar kolay ve bir o kadar da sorumluluk gerektiren bir durum olduğunu anladım.
Staj süresince, aynı konu üzerine uzun süre çalışmış ve işinde uzmanlaşmış editörlerin yönlendirmesiyle birçok haber yazdım, daha doğrusu yazmaya çalıştım. Editörlerin katkısıyla haberleri daha güçlü ve sağlam bir zemine oturtmayı öğrendim.
Meslek hayatımda hep aklımda kalacak bir cümleyi, birlikte çok kısa süre çalışma fırsatı bulduğum ama her sohbete mutlaka yeni bir şey öğrendiğim Ruken Tuncel’den duydum;
“Hiçbir olumsuzluğun seninle mesleğin arasına girmesine izin verme”
Bu sözü meslek hayatım boyunca hep hatırlayacağıma inanıyorum. Umarım hiçbir şey, benle mesleğim arasına giremez.
Bianet’te geçirdiğim süre boyunca sadece haberciliği değil, aynı zamanda iş yerindeki iletişimin, bir diyaloğu nasıl başlatıp nasıl sonlandırmanın da ne kadar önemli olduğunu öğrendim. Bu bir aylık deneyim, mesleki yolculuğumda benim için çok kıymetli bir başlangıç oldu.
İlerde bir yerlerde bianet ekibi ile tekrar çalışma fırsatım olur mu bilmiyorum ama burada geçirdiğim staj süreci ve tanıdığım herkes her zaman kalbimde ve aklımda iyi bir yerde kalacak.
(NÖ/HA)
Ne varsa sokaktaki devinimde vardır. Aranan ilham sokaktadır. Sokağı, içinde bulunduğu toplumun yaşamını bilinçli ve sorgulayıcı bir şekilde gözlemlemeyi öğrenen birisi, ömür boyu öğrenmenin sırrını yakalamıştır.
Soyut olan ne varsa somutlaşır orada. Yoksullar roman kahramanı değildir mesela. Belki her gün aynı yolu arşınladığın insanlardır. Bakmasını bilirsen artık yoksulluk somut bir şeye dönüşür, onu görmeyi öğrenirsin. Sağlamcılık da öyle. Yani bilinç aslında çevreni öğrenmenin ve hayatın sırrının da sır olmadığını anlamanın yolunu açar.
Çocuk yaşlarımda bunu kısmen keşfetmişim. Keşfettiğimi anlamadan tabii. Ahmed Arif’in “Adiloş Bebe” şiirini kendi sesinden dinlediğimde, aslında yaşanan hayatın şairin elinde mayalanarak şiire dönüştüğünü anlamıştım çocuk aklımla. Aynı dönemlerde okuduğum Muzaffer İzgü’nün “Zıkkımın Kökü” kitabı bu düşüncemi pekiştirmemde etkili olmuştu. Kendisini anlatmıştı yazar aslında; yetiştiği ortamı.
Kentin çeperine itilmiş mahallelerden birinde oturuyorduk. Her sabah en yakın otobüs durağına ulaşmak için 1 km yol yürüyen, akşamları tek eğlencesi mahallede volta atmak olan, sebze satan aracın önünde sıra kavgasına girip aylarca küsen… Bizlere benziyordu okuduğum kitap ve şiirlerdeki insanlar. Edebiyatı göklerden indirmiştim kısacası. Tabii bunları edebi bir üretime çevirememiş olsam da hayatı anlayarak yaşamayı öğrendim kısmen de olsa. Bu hayata bakışımı ve politik duruşumu da temellendirecekti ileride.
Bu cumartesi benzer bir gözlem sonucunda yoksulluğun da sağlamcılığında günlük hayatta nasıl somutlaştığını gözlemledim. Maalesef sakatlar arasında bile sağlamcılık kavramını kullanmak elitizm ve toplumdan kopuk olmak gibi suçlamalara neden oluyor. Oysa sağlamcılığı üreten sistemin kendisi. Ben bunun çok somut bir örneğini gözlemledim bu cumartesi günü. Hem yoksulluk somuttu, hem sağlamcılık. Hem de el ele ilerliyorlardı.
Cumartesi günü, enstrümanlarını çaldığım ve yönettiğim İlmek Müzik Topluluğuyla Ankara Tuzluçayır’daki Sivas katliamı anmasında ezgilerimizi seslendirecektik. Bilen bilir, Tuzluçayır’da kronik bir ulaşım sorunu vardır. Onu bildiğimiz için, normalde 20 dakika da gideceğimiz otobüs yerine neredeyse tüm Ankara’yı dolaşan, yolu yaklaşık 1 saate çıkaran otobüsü seçtik. Oturarak yolculuk yapmak için tabii. İstanbul’da yaşayanların da yabancı olmadığı bir durum. Yolculuk sırasında arkadaşım geçtiğimiz yerleri betimliyor bana.
Ulus’taki Roma müzesinin önünden geçerken, burayı çok merak ettiğimi ve Roma tarihini anlatan kitaplarda gördüğümü söylüyorum. Oradan müze erişilebilirliğine geliyor söz. Müzelerin çoğunun körler için erişilebilir olmadığını söyleyerek müze merakımı dizginlediğimi söylüyorum arkadaşıma. Sonra söz klasik arabalara geliyor ve en sonunda yine kitaplarda buluşuyoruz. “Zıkkımın Kökü” kitabına geliyor söz. Orada yoksulluğun betimlenişinin mizahi yönünün çok etkileyici olduğunu söylüyorum. Tam o arada, güler misin ağlar mısın dedirtecek bir diyalog başlıyor.
Bir kadın biniyor otobüse. Engelli olduğunu söyleyerek arkadaşımdan yer istiyor. Arkadaşım kalkıyor. Karşımızda da iki teyze oturuyor. Yanıma oturan kişi teyzelerle sohbet etmeye başlıyor ve bütün hayatlarını öğrenmiş oluyorum. Yanımdaki kadının ineceği........
© Bianet
