menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Anadilinde müzik eğitimi çocuğunuzun hayatında ne değiştirir?

13 8
15.10.2025

Ma Music Akademisi yeni öğretim yılında kapılarını açtı, sınıflardan Kürtçe'nin Kurmanci, Zazaki ve Sorani lehçelerinde ezgiler yükselmeye başladı. Genelde anadilinde eğitimin özelde ise anadilinde müzik eğitiminin önemini, çocukların hayatında bu konunun yer edinmesinin ve yer edinemesinin nelere sebep olduğunu Ma music Koordinatörü ve eğitmen Şerko Kaniwar ile konuştuk.

Çok temel bir soru ile başlayacağım, anadili ve müzik pedagojik açıdan neden bir araya gelmeli ?

Neden gelmesin ki. Bu şuna benziyor insan neden nefes almalı, kalbi neden atmalı sorusu gibi, o kadar hayati. Anadili ve müziğin pedagojik açıdan birleşmesinin temel önemi bireysel, kültürel ve toplumsal kimlik inşası üzerindeki etkilerini görmemizle ilgili.

Anadili, her birey, toplum ve halk için varlık gerekçesi, kim olduğunu kültürel, toplumsal ve tarihsel olarak tanımlayan temel bir unsur. Anadilinde yaşamak ve eğitim almak doğal bir haktır. Tüm toplumlar için geçerli olmakla birlikte, özellikle Kürtçe gibi asimilasyon politikalarına, dil yasaklarına ve statüsüzlüğe maruz kalan diller için çok daha kritik bir öneme sahiptir.

Dünyadan örnekler var mı bu konuyu çalışmış, farklı kültürlerde etkisini gözlemlemiş birileri?

Macar besteci ve müzik pedagogu Zoltán Kodály’e göre, bir çocuğun müzik eğitimi doğumdan dokuz ay önce (anne karnında) anadiliyle başlamalıdır. Kodály, her insanın bir anadili olduğu gibi, onunla birlikte büyüyen, kullanılmazsa körelen müzikal bir anadile sahip olduğunu belirtir. Çocuğun müzikal anadili geleneksel şarkıları (stranlar, ezgiler) ve müzikal içerikleri aracılığıyla aktarılır.

Çocuk geleneksel ezgiler, dilin vurguları, tonlamaları, ritmi ve duygusu ile doğal bir bağ kurar. Bu sayede çocuklar anneden babadan dededen neneden duyduğu kültürel kodları, geçmişten gelen ezgilerle daha iyi öğrenir, duyar ve hisseder.

Bir çocuğun müzikal anadilinde eğitim alması, iletişim kurması neyi ifade eder? Bunun çocuktaki somut etkilerini nasıl görebiliyoruz?

Çocuğun aidiyet duygusunu pekiştirir ve asimilasyona karşı dirençli bir kültürel kimlik oluşturur. Anadilinde müziğe maruz kalan veya eğitim alan çocuklar kendilerini daha güçlü ve özgüvenli hissederler. Dil gelişimine hizmet eder, kelime dağarcığını zenginleştirir, düşünme ve eleştirel becerileri geliştirir. Bu çocuklarda kültürel kimlik inşası daha sağlıklı kurulmuştur. Geçmiş ile bugün arasında güçlü bir kültürel bağ kurar, toplumsal ve tarihsel hafızanın gelecek nesillere aktarımını sağlar.

Özellikle sözlü kültüre dayanan halklar için yaşamsaldır. Anadili yasaklı veya statüsüz olan çocukların dillerinden utanç duymasını engeller, büyükleriyle ortak bir zeminde buluşmalarını sağlar. Bir kelime (örneğin "Teşi" - öreke) günlük hayattan çıksa bile, müzikal bir ezgi içinde aktarıldığında gelecek kuşaklara ulaşma şansı bulur.

Pedagojik açıdan, çocukların müzikal anadilleriyle büyümesi, eğitim alması ve oynaması, güçlü bir kültürel hafıza taşıyıcısı olmaları için elzemdir. Bu aidiyet duygusu, kendini ifade etme becerisi, dil gelişimi ve kültürel kimlik inşası için hayati bir gerekliliktir.

Bilişsel olarak çocuğun müziği matematiksel bir düzen içinde kavramasını nasıl ele alacağız peki? Burada anadili meselesinin denkleme girmesi fark yaratır mı?

Duygusal yönü bir yana bırakılırsa, müziğin tamamen matematiksel kurallar üzerine inşa edilmiş bir yapı olduğu belirtilir. Müzik, soyut ve somut bir gerçeklik olarak matematiksel bir düzen içerir. Müzikle profesyonel, akademik veya derinlemesine ilgilenmek, özellikle küçük yaşlarda beynin birçok farklı noktasını harekete geçirir. Bu, duygusal ve sosyal gelişim ile kendini ifade etme becerilerinin yanı sıra zihinsel gelişimi de destekler. Doğum öncesinden 5-6 yaşlarına kadar çocuk beyninin bazı bölgelerinin yumuşak dokulardan oluştuğu ve bu dönemin müzikle uyarılmaya açık olduğu vurgulanır.

Beyin gelişimini desteklemek için "nitelikli müzikler"in önemi özellikle belirtilir. Sanat değeri yüksek ve geleneksel müzikler önerilirken, arabesk müziklerden kesinlikle uzak durulması gerektiği güçlü bir şekilde ifade edilir.

Çocuklarla "müzikal anadil" temelinde, mümkün olduğunca erken yaşlarda başlayan bir "müzikal arkadaşlık" kurulması hedeflenmektedir. Bu ilişkinin ne kadar erken başlarsa, iletişimin o kadar güçlü olacağına inanılır. Müzik ortamı, çocukların birden fazla alanda gelişimini destekler. Bunlar çoğunlukla:

- Kendini ifade etme ve özgüven kazanma.

- Kolektif çalışmalarda demokrasi kültürünü öğrenme.

- Empati duygusunun gelişimi.

Şimdi gelelim sınıflara, “anlıyorum ama konuşamıyorum”neslinin çocukları çok yaygın. Siz derslerde neler görüyorsunuz çocukların sizinle birlikte başladığı eğitimdeki evrimleri nasıl tezahür buluyor?

Başlangıçta ağlayarak gelmek istemeyen çocukların, müzik eğitimi sonrası 3 saat kadar mekanda kalmak isteyip ebeveynleri tarafından zorla eve götürüldüğü durumlar sıkça yaşanmaktadır. Üç ay boyunca sınıfta sadece oturan, hiçbir etkinliğe katılmayan çekingen bir 5 yaşındaki çocuğun, bu sürenin sonunda tüm öğretilen ezgileri ezbere söyleyip, arkadaşlarını bir orkestra şefi gibi yönlendirmeye başlamasını gözlemliyoruz.

Özellikle 0-5 yaş arası çocukların, evde "Mamoste Şerko" (öğretmen) rolü üstlenerek ebeveynlerine ritimler, şarkılar ve danslar öğrettiği, bu sayede kültürel süreklilikte ve aktarımda ebeveynlerden daha güçlü bir rol oynadığı fark edilmiş. Bu durum, çocukların aileyi, akrabaları ve toplumu kültürel olarak değiştiren ve dönüştüren bir güç olduğunu gösteriyor.

Başlangıçta 45 dakika bile oturamayan hiperaktif çocukların, iki ay gibi kısa bir sürede 50 dakika veya bir saat boyunca arkadaşlarına kulak verip, sırası geldiğinde müziğe dahil olarak ve grup çalışmalarına isteyerek katılarak, hatta halay çekerek önemli değişimler sergilediğini görüyoruz.

Peki tam tersi neye sebep oluyor? Yani anadilinden uzak bu imkana erişememiş çocukların hayatında bu mesele nasıl bir duruma sebep oluyor?

Bu imkandan yoksun kalmanın, özellikle kültürel yabancılaşma ve anadili reddetme gibi ciddi sonuçlara yol açtığını biliyoruz. Ebeveynlerden, büyükanne/babalardan öğrenilen günlük yaşam rutinleri, düğün gelenekleri veya yas ritüelleri gibi kültürel kodlar, anadilinde sosyalleşme ortamı olmadığında çocuğa "antipatik" gelebilir. Bu durum, çocuğun farkında olmadan kendine ve kültürüne yabancılaşmasına, hatta anadiline karşı bir refleks geliştirmesine neden olur.

Evde ve aile ortamında ciddi kültürel çatışmalar yaşanır. Yavaş ve farkında olunmadan gelişen bir öz kültüre yabancılaşma süreci başlar. Sağlıklı bir kültürel kimlik inşası yerine "anti-kültürel kimlik" inşa edilmiş olur. Özellikle ergenlik döneminde, bu durum ana dili tamamen reddetmeye kadar varan örneklerle sonuçlanabilir. Anadiliyle sosyalleşen bir çocuk ve bunu yapamayan bir çocuk arasındaki fark kısacası insanın içini acıtacak derecededir.

Sona yaklaşırken bu bir öneci soruda açığa çıkan tablo ile nasıl mücadele edilecek peki, yani şunu soruyorum insanın en uzun yolculuğu kendine giden yolunu nasıl daha sağlıklı hale getireceğiz?

Kürt illerinde (2023 TÜİK verilerine göre yaklaşık 3.220.000 çocuk olmasına rağmen) çocukların ana dillerinde sosyalleşebileceği kurumların yok denecek kadar az olduğu vurgulanmaktadır. Milyonlarca çocuğun ana dilde sosyalleşememesi ve kültürel kodların aktarımı için zemin bulamaması büyük bir dengesizlik yaratmaktadır.

Öncelikle anadilinde eğitim için yasal güvence sağlanmalıdır. Sonrasında stk'lar ve yerel yönetimler bu alanda seferberlik ruhuyla hareket etmelidir. Çocukların ana dillerinde sosyalleşebilecekleri sanat, akademik disiplin ve yaşam becerilerini geliştirebilecekleri ortamlar yaratmalıyız.

Ma Music Akademisi Diyarbakır ve İstanbul'da faaliyet yürütüyor.

Ebeveyn katılımlı 0-5 yaş arasına özgü programda 25 çocuk bulunuyor. 6-12 veya 7-12 yaş arası çocukların katıldığı programda ise 30-35 çocuk yer alıyor. İstanbul’daki Egîde Cimo Müzik Okulu’nda ise 4 eğitmen ve yaklaşık 80 çocukla çalışmalar sürdürülüyor. Akademinin 6 yıllık müfredatında tüm eğitimler Kürtçe (Kurmanci, Zazaki ve bazen Soranice lehçelerinde) veriliyor.

Egîdê Cimo, Mîrê Bilûrê (Kavalın Miri) olarak biliniyor. 1918 yılında Van'dan Ermenistan'a göç eden bir ailenin çocuğu olan 1932 yılında Erdeşer Köyü’nde doğdu. Cimo, 8 yaşındayken ilk kavalını yaparak müziğe başladı. Daha sonra mey, zurna ve diğer enstrümanları da kullandı. 1955'te Erivan Radyosunun Kürtçe bölümünde müzisyen olarak çalışmaya başladı ve 1990’lı yıllara kadar aralarında Şeroyê Biro, Karapetê Xaço, Efroye Esed, Aslika Qadir, Aram Tigran gibi dengbêjlerin de olduğu pek çok müzisyene eşlik etti. Radyo çalışmalarının yanı sıra bir gece okulu olan Romanos Melikyan Müzik Enstitüsü'nde (Kulize) okudu ve 1967'de müzik yüksekokul diploması aldı. Egîdê Cimo, uzun yıllar yaşadığı Erivan'da 31 Ocak 2019 tarihinde öldü.

Egîdê Cimo'nun hayatı Welatê me Kurdistane/Kavalın Miri adlı İbrahim Yıldırım'ın yönettiği 2014 yapımı bir belgesele konu oldu. Cimo, geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden Feyziyo Rizo ile birlikte Huner Saleem’in “Vodka Lemon” filminde de yer aldı.

(NÖ)

TBMM Genel Kurulunda İYİ Parti Grup Başkanvekili Turhan Çömez'in TBMM Başkanvekili Pervin Buldan'ı küçük düşürmeye yönelik saldırılarına, Buldan'ın verdiği sert yanıtlarla genel kurulda uzun süren ve bütün gruplara yayılan bir tartışma yaşandı.

Pervin Buldan'ın oturumu açtıktan sonra usul gereğince önce üç milletvekiline kürsüden üçer dakika ve otuz milletvekiline yerlerinden birer dakika söz verdiği dönemde sıra kendisine gelen Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez, Pervin Buldan'ın geçtiğimiz hafta sonu Medya TV'de Erdal Er ile söyleşisinde Öcalan'a atfen aktardıklarını gündeme getirdi.

Çömez, Buldan'a "Geçtiğimiz hafta öğrendik ki sizin aynı zamanda mesaj taşımak gibi, ulaklık yapmak gibi bir göreviniz varmış. Sizin insanlarımızı katletmiş alçak teröristin mesajlarını Türkiye’ye taşımak gibi bir sorumluluğunuz yok" diyerek saldırdı.

Buldan Çömez'e "Sizin bu sözlerinizi reddediyorum. Ben bu kürsüye saygısızlığı, bir insana asla kabul etmem. Ben iş yapıyorsam ulaklık değil, Türkiye’nin geleceği için yapıyorum, bu ülkenin barışı için yapıyorum" diyerek karşılık verdi.

Çömez'in saldırılarını sürdürmesi üzerine Buldan genel kurula ara vererek, Grup Başkanvekillerini, Başkanlık Divanı Kulisi'ne davet etti.

15 dakika ara verilmesine karşın bir saat süren görüşmeler boyunca hitap usulleri konusunda İç Tüzük standartlarına geri dönülmesinin sağlanamadığı Buldan'ın genel kurulu açmasıyla görüldü.

Çömez, kaldığı yerden devam ederek “50 bin kişinin katilinden bir barış elçisi çıkartmaya çalışıyorlar. Biz bunu reddediyoruz” dedi. Çömez şöyle devam etti.

“Bir şey daha öğrendik. Diyor ki terörist başı ‘farklı mesajları olanlar susturulsun’ İtiraz eden kim varsa kellesi uçurulsun; cezaevinden bir terörist başı bu mesajları veriyor, biz buna hayır diyoruz. Terörist başına Sözcü ve Tele 1 izleme özgürlüğü verilmiş, ‘bunların susturulması lazım” diyor. Şiddetle itiraz ediyoruz. Biz ihanet sürecine karşıyız, mecliste de karşı çıkacağız, bütün platformlarda da terörden talimat alanlarla aynı masada oturmadık oturmayacağız.”

Çömez’in ardından “cevap verme hakkım doğdu” diyerek söz alan Pervin Buldan, İYİ Partililer ve Çömez'in sataşmaları arasında şunları söyledi:

"Sayın milletvekilleri, şimdi bir cevap verme hakkım doğdu. Ben Sayın Grup Başkan Vekillerine söz vermeden önce kendi düşüncelerimi paylaşacağım. Biraz önce de aynı........

© Bianet