menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Süleymaniye’deki töreni anlatan Yılmaz: Üzerimizde ciddi bir baskı yarattı

10 1
18.07.2025

Süleymaniye’de düzenlenen PKK’nin silahların yakılarak imha edildiği törene katılanlar arasında İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi Başkanı Ercan Yılmaz da vardı. Bu tarihi adımı yerinde izleyen Yılmaz, törenin hem kendi kişisel hikâyesi hem de temsil ettiği kurum açısından büyük anlam taşıdığını söyledi.

Çatışmalı sürecin sonlanması için yıllardır mücadele yürüten İnsan Hakları Derneği (İHD) Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ve Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) temsilcilerine, silah envanteri listesi de teslim edildi. Yıllardır çatışmalı ortamdan doğrudan etkilenen bir insan hakları savunucusu olarak bu sürecin parçası olmaktan duyduğu memnuniyeti dile getiren Yılmaz, “Silahların yakılması Türkiye toplumuna verilen çok güçlü ve barışçıl bir mesajdı” dedi.

Silahların ateşe atılarak imha edilmesi sizin için neyi temsil ediyordu? Bu görüntü sizde nasıl bir etki bıraktı?

"11 Temmuz 2025 tarihinde Süleymaniye’de gerçekleşen silahların imha edilmesi merasimine, İnsan Hakları Derneği’ni temsilen katıldım. Bu törene katılmam, hem kişisel hayat serüvenim hem de temsil ettiğim kurum açısından son derece önemliydi.

Ben 35 yaşında bir Kürt insan hakları savunucusuyum. Kendimi bildim bileli Türkiye’deki Kürt meselesinin çatışmalı ortamından doğrudan ya da dolaylı olarak etkilenen biriyim; tıpkı yüz binlerce, milyonlarca insan gibi. Bu nedenle, Kürt meselesinin demokratik yollarla çözümüne dair umudun ciddi şekilde arttığı bu merasim, bizler açısından son derece sevindiriciydi. Ama aynı zamanda içimizde bir burukluk da vardı. Çünkü bu mesele, hakların tanınması ve anayasal değişikliklerle, demokratik bir ülkenin inşasıyla çözülebilecekken, yıllarca çözümsüz bırakıldı. Bu da binlerce insanın yaşamını yitirmesine neden oldu. Bu kayıpların ağırlığı, bugün atılan olumlu adımları gölgelese de, çözüm umudunun ortaya çıkması çok kıymetli.

Bu nedenle, bugün yaşadığımız sevinç, aynı zamanda bir yasla iç içe. Yine de bu adımın kıymetli olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu ülkede yaşayan herkesin, gelecek kuşaklara barışçıl, yaşanabilir ve demokratik bir ülke bırakma sorumluluğu var. Silahların imha edilmesiyle, Kürt meselesinden kaynaklı ölümlerin artık son bulma ihtimali, bize umut veriyor.

Törenin gerçekleştiği alanda çok karışık duygular yaşadım. Umuyoruz ve diliyoruz ki bu tarihi adım heba edilmez. Artık Türkiye’nin zaman da insan da kaybetmeye tahammülü yok. Çok büyük, çok ağır bir çatışmalı geçmişten söz ediyoruz. Ne yazık ki kayıpların sayısı net değil. Bazı verilere göre 50.000’den fazla PKK militanı, 20.000’den fazla sivil, asker ve polis yaşamını yitirdi. İnsan Hakları Derneği’ne göre Türkiye sınırları içinde 4.000’den fazla toplu mezar var. Sadece can kaybı 100.000’e yaklaşıyor. Milyonlarca insan doğrudan ya da dolaylı olarak yerinden edildi, hayatı altüst oldu. Bu nedenle, silahların imha edilmesini kalıcı barışa atılan ilk adım olarak görmek ve bu adımı korumak hepimizin sorumluluğu.

Bu tür gelişmeler çeşitli şekillerde adlandırılıyor: 'silah bırakma', 'silahların imhası' gibi. Ancak biz, özellikle silahların yakılarak imha edilmesinin Türkiye toplumunun tamamına güçlü bir mesaj verdiğini düşünüyoruz. Çünkü silah bırakmak, sadece barışa yönelik bir adım olabilir; fakat silahların tamamen imha edilmesi, artık bu silahlara ihtiyaç duyulmayacağına dair güçlü bir iradeyi, kalıcı barış umudunu gösteriyor. Orada bulunanlar, silahlarını tek tek alıp, o büyük ateşe atarken aslında bu kararlılığı, bu umudu, bu yükü o ateşle birlikte bıraktılar. Bu sahne hem çok sarsıcıydı hem de umut vericiydi. Aynı anda hem derin bir yas, hem de büyük bir umut yaşadık."

Sizce silahların resmi makamlar yerine İHD, ÖHD ve TİHV gibi kurumlara teslim edilmesi sürecin güvenliği ve şeffaflığı açısından nasıl bir önem taşıyor?

"Sembolik bir önemi var. Bu yaklaşım, dünyada birçok örnekte de olduğu gibi, bağımsız kurumların sürecin içerisinde yer alabilmesini ve olası aksaklıklarda müdahil olabilmesini sağlamak amacı taşıyor. Çatışmanın tarafları dışında, toplumda karşılığı olan ve bu meseleye dair uzun yıllardır çalışma yürüten kurumlara böyle bir envanterin teslim edilmesi, sürecin şeffaflığı açısından da oldukça önemli."

Silah envanteri ve isim listesinin size teslim edileceğinden önceden haberiniz var mıydı? Bu durum size nasıl bir his verdi?

"Süleymaniye’ye hareket etmeden önce, böyle bir envanter listesinin bize teslim edileceğinden haberdar değildik. Merasimin yapılacağı alana gittiğimizde böyle bir taleple karşılaştık. Silah envanteri ve silah bırakan PKK mensuplarının listesinin bize teslim edilmesi ve arşivimizde saklamamız istendi. İnsan Hakları Derneği, ÖHD ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı olarak bu meselenin doğal sorumlularından biri olduğumuzu; uzun yıllardır bu konuda çözüm üretmek için çalıştığımızı ifade ettik ve bu ağır sorumluluğu almamız gerektiğine karar verdik.

Bu karar, oradaki duygusal yoğunluğu daha da artırdı. Çünkü orada bulunan sivil toplum temsilcilerinin büyük çoğunluğu, Kürt meselesinin çözümsüzlüğünden doğrudan ya da dolaylı şekilde etkilenmiş kişilerdi. Zaten duygusal olarak ağır bir ortamda bulunuyorken, bir de bu tür bir sorumluluğun yüklenilmesi, üzerimizde ciddi bir baskı yarattı. Ancak aynı zamanda bu sürecin çözümünde üstlenmemiz gereken sorumluluğu da bize bir kez daha hatırlattı.

Bu tür meselelerde gerçekten iki taraflı çözümden ziyade, üçüncü bir tarafın, bağımsız bir gözün bulunması gerekiyor. Bu bağımsız göz, sürecin tıkandığı ya da tıkanma ihtimali olan yerlerde devreye girmelidir. İnsan Hakları Derneği de Türkiye’de bu işlevi yerine getirebilecek kurumlardan biridir. Tabii ki diğer iki kurumla birlikte.

Merasimden sonra birçok yazı yazıldı. Neredeyse tamamını okuma fırsatım oldu. Çok kıymetli yazılar yayımlandı; bu meselenin ne kadar önemli olduğunu, Türkiye’nin ve bölgenin önümüzdeki yıllarına olumlu yansımalarının neler olabileceğini ve oradaki duyguları ifade eden pek çok kişi oldu. Örneğin Besê Hozat’ın annesi, “yaşayıp yaşamadığını bilmiyordum, televizyonda görünce çok heyecanlandım” diyerek bir açıklama yapıyor. Yine, silahını imha eden PKK militanlarından birinin annesi, 11 yıldır çocuğunu görmediğinden bahsediyor. Bunları burada ajitasyon için söylemiyoruz. PKK militanlarının da bir ailesi olduğu, bu ailelerin çocuklarının sağ salim dönmesini istediği gerçeğinin kamuoyu tarafından bilinmesi gerekiyor.

Meseleyi magazinselleştiren, ciddiyetten uzak ya da aşırı milliyetçi, şoven duygularla yazılan yorumlar da vardı. Bu noktada gerçekten meselenin alfabesinden başlamak gerekiyor: PKK nasıl ve neden ortaya çıktı? PKK’liler kimdir? Bugün hâlâ PKK içerisinde faaliyet yürüten insanların profili nedir? Bunları tekrar gözden geçirmek gerekiyor. Silah bırakan ve basında haberleri çıkan PKK militanlarının tamamının aileleri Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşıyor.

Bugünden sonra yeni bir sayfa açmak gerekiyor. Burada unutmaktan bahsetmiyorum. Yaşanan acıların unutulması çok zor. Ancak her iki tarafın da kabul edeceği, kimseyi incitmeyecek şekilde, onurlu bir barıştan bahsediyorum. Onurlu bir barış, iki tarafın da onurunu kırmadan kurulmalıdır. Türkiye toplumunun neden barışa ihtiyaç duyduğunun iyi anlatılması gerekir. Bu noktada iktidara ciddi bir sorumluluk düşüyor.

Toplumsal........

© Bianet