menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Dijital çağda 'doğru' bilgiye nasıl yaklaşılır?

10 30
16.07.2025

Dijital çağ, tarihte benzeri görülmemiş bir bilgi bolluğu getirdi. Artık yalnızca içerik tüketen değil, aynı zamanda üreten aktörleriz. Her an sayısız veri, haber ve yorum ekranlarımıza düşüyor. Her içerik bilgiymiş gibi sunuluyor; ama çoğu zaman bağlamından kopuk, güvenilirliği tartışmalı ve anlamı belirsiz. Algoritmalar, içeriğin doğruluğuna değil, ne kadar hızlı yayıldığına bakıyor. Bu düzende en çok kaybeden ise çoğu zaman doğru bilgi oluyor.

Bugün bilgi, tıklanma, paylaşılma ve etkileşim alma potansiyeline göre şekillenen bir içerik formatı. Yani hakikatten çok duygulara ve algoritmalara hitap ediyor. Dijital ortamlarda veri, kanaat ve kurgu arasındaki sınırlar silinmiş durumda. Akademik bir makale, bir komplo teorisinin parçası gibi sunulabiliyor; bir parodi, ciddi bir haber estetiğinde dolaşıma sokulabiliyor. Platformlar, uzman görüşüyle anonim bir yorumu biçimsel olarak eşitliyor. Böylece içerikler, aynı hızla, aynı görünümle akıyor. Ve bu yarışta öne çıkanlar; öfke, korku ve ahlaki tepki uyandıran, hızla yayılan içerikler oluyor. Akla ve araştırmaya dayalı bilgi ise geride kalıyor. Üstelik algoritmalarla duygu temelli hale gelen bu platformlar artık haber takibinin de merkezi haline gelmiş durumda.

Bilgi krizinin yarattığı tablo karamsar görünebilir. Ancak umut, hakikatin sık unutulan bir özelliğinde saklı: Hakikat bir bilginin gerçeklikle örtüşmesinin yanında o bilginin toplum içinde nasıl anlam kazandığıyla da ilgili. Yani hakikatin toplumsal bir boyutu var. Bir bilginin “doğru” kabul edilmesi, ortak akıl ve kurumsal güvencelerle mümkün. Bu yüzden hakikati bir güven ilişkisi olarak düşünmek gerekir. Doğru bilgi sadece ortaya atılmaz; tanınır, paylaşılır ve birlikte korunur. Bu kolektif boyut, bilgi krizine karşı elimizdeki en güçlü imkânlardan biridir. Eleştirel medya okuryazarlığı ise bu sürecin temel aracı. Çünkü sadece bilgiye ulaşmak değil; onu sorgulamak, bağlamına oturtmak ve nasıl üretildiğini anlamak da gerekiyor. Bu yetkinlikler, ortak hakikati yeniden inşa etmenin önünü açıyor.

Eleştirel medya okuryazarlığı, bireyin bilgiyle kurduğu ilişkiyi sorgulayıcı ve bağlamsal bir zemine oturturken, bu yetkinliği bir adım öteye taşıyan pratik ise doğruluk kontrolü (fact-checking). Doğruluk kontrolü, kökleri 20. yüzyılın başlarına uzanan bir pratik. Başlangıçta, yayımlanmadan önce haberlerdeki isim, tarih ve istatistik gibi bilgileri kontrol eden editoryal çalışanlar aracılığıyla yürütülen bir iç denetim süreciydi. 1990’ların sonlarında ABD’de, seçim kampanyaları sırasında adayların beyanlarını inceleyen bağımsız girişimlerin ortaya çıkmasıyla doğruluk kontrolü, editoryal süreçten çıkıp kamusal denetim aracına dönüşmeye başladı. 2010’lu yıllarda sosyal medyanın yükselişiyle birlikte bu alan daha da genişledi. Doğruluk kontrolü platformları hem sayıca arttı hem de farklı coğrafyalara yayıldı. Meta ve Google gibi teknoloji şirketlerinin yanlış bilgiyle mücadele için bu kuruluşlarla işbirliğine gitmesiyle birlikte, doğruluk kontrolü dijital platformlara entegre bir yapıya evrildi.

Bugün 50’yi aşkın ülkeden 180’den fazla doğruluk kontrolü platformunun imzacısı olduğu Uluslararası Doğruluk Kontrolü Ağı (IFCN), hakikatin güvenle kurduğu bağa güçlü bir örnek sunuyor. Bu ağın yürüttüğü sertifikasyon süreci, yalnızca teknik doğrulama yöntemlerine değil, bilgiyle kurulan güven ilişkisine de dayanıyor. Bu açıdan doğruluk kontrolü bilgiyi paylaşanlar ile kamuoyu arasında kurulan kolektif bir sözleşmeyi koruma çabası. IFCN ilkeleri ise bu sözleşmeyi mümkün kılan etik çerçeveyi tanımlıyor ve hakikatin yalnızca üretilen değil, birlikte tanınan ve savunulan bir değer olduğunu vurguluyor.

Doğruluk kontrolü, ilk bakışta basit görünen ama çoğu zaman karmaşık bağlamlara sahip iddiaları değerlendirirken çeşitli yöntem ve araçlara dayanır. Burada amaç bir bilginin doğru mu yanlış mı olduğunu ortaya koymanın yanında bu bilginin hangi koşullarda üretildiğini, nasıl yayıldığını ve ne gibi etkiler yarattığını anlamaktır. Yanlış bilgiler tek bir biçimde ortaya çıkmaz. Her tür içerik, kendine özgü bir doğrulama yaklaşımı ister. Bilimsel içerikler ya da komplo teorileri de kendi içinde farklı araçlar ve sorgulama biçimleri gerektirir. Çünkü her iddia türü, farklı niyetlerle üretilir, farklı şekillerde yayılır ve farklı kitleleri etkiler.

Bu bölümde, dijital ortamda en sık karşılaşılan iddia türlerini ele alacak ve her biri için kullanılan stratejileri, yöntemleri ve araçları detaylı biçimde inceleyeceğiz.

Dijital ortamda metin olarak paylaşılan olgusal iddialar, belirli bir kişi, olay, kurum, zaman, yer veya istatistik hakkında doğruluğu sınanabilir veriler içerir. “İran, Hürmüz Boğazı’nı kapattı” gibi ifadeler buna örnektir. Bu iddialar çoğunlukla haber başlıkları, sosyal medya gönderileri, açıklamalar ya da zincir mesajlar şeklinde yayılır. Metinsel olgusal iddialar çoğu zaman belli bir siyasi, ekonomik veya toplumsal tartışmaya müdahil olmak üzere üretilir ya da paylaşılır.

Bu tür iddialarla karşılaşıldığında dikkatli ve sistemli bir sorgulama süreci gerekir. İlk adım, iddianın doğruluğunu test edebileceğimiz güvenilir kaynakların belirlenmesidir. Eğer iddia bir veriye dayanıyorsa, TÜİK, WHO veya Eurostat gibi resmi veri sağlayıcılar kontrol edilmelidir. Yasal düzenlemelerle ilgili bir içerikse, Mevzuat Bilgi Sistemi ya da Resmî Gazete gibi kaynaklar incelenmelidir. Olaylara dair iddialarda ise farklı medya kaynaklarından gelen haberler karşılaştırılarak daha dengeli bir tablo oluşturulabilir. Örneğin “İran Hürmüz Boğazı’nı kapattı” şeklindeki bir iddia, hem haber kaynakları üzerinden hem de MarineTraffic gibi deniz trafiğini gösteren araçlarla kontrol edilebilir. Tarihsel iddialarda ise konuyla ilgili akademik makaleler ve güvenilir bibliyografyalar üzerinden hâkim görüş belirlenmeli, eğer bir tartışma söz konusuysa bu tartışmanın çerçevesi netleştirilmelidir.

Dijital ortamda sık karşılaşılan bir başka metinsel yanlış bilgi türü de atıf ve alıntı iddialarıdır. Bu tür iddialar, bir kişinin ya da kurumun söylediği öne sürülen ifadelerden oluşur ve genellikle kanaat oluşturmak, duygusal etki yaratmak ya da belirli bir düşünceyi otoriteyle meşrulaştırmak amacıyla dolaşıma sokulur. Özellikle ünlü kişiler, bilim insanları, siyasetçiler ve dini figürler bu tür sahte ya da bağlam dışı alıntıların hedefi haline gelir. Bu iddialar kimi zaman tamamen uydurulmuş olurken, bazen de bağlamından koparılan gerçek sözlerin çarpıtılmasıyla oluşturulur. Resmî açıklamalar, arşiv röportajlar, tam metin konuşmalar ya da akademik yayınlar doğrulama sürecinin temel dayanaklarıdır. Ayrıca alıntının yapıldığı tarih, bağlam ve konuşma bütünlüğü de mutlaka incelenmelidir.

Dijital çağın en etkili yanlış bilgi türlerinden biri görsel ve video manipülasyonlarıdır. Bu içerikler, metinden çok daha hızlı yayılır ve daha güçlü bir duygusal etki bırakır. Çünkü görseller ve videolar, “kanıt” izlenimi verir. Birçok yanlış bilgi, ya güncel olmayan bir içeriğin yeniden servis edilmesi ya da dijital araçlarla görsel/video üzerinde yapılan oynamalarla dolaşıma sokulur. Özellikle kriz anlarında bu tür içerikler hızlı bir şekilde........

© Bianet