Lübnan’ı bekleyen gelecek: “Hizbullah fırtınayı atlatmayı tercih ediyor"
Lübnan, iç siyasetten dış politikaya uzanan, iç içe geçmiş çoklu krizler döneminden geçiyor. İsrail’in işgali ve saldırıları sürerken, son savaşın yol açtığı yıkım da artarak devam ediyor. Şam’daki iktidar koltuğuna cihatçıların oturması ise sınır bölgelerinde çatışmalara ve Alevi katliamından kaçan Suriyelilerin göçüne neden oluyor. Ülke içinde ekonomik kriz derinleşirken, başta ABD ve Fransa olmak üzere yabancı güçlerin etki alanı giderek genişliyor.
Bu sarmal içinde en çok dikkat çeken unsur, Hizbullah’ın tavrı. Ülkedeki asli askeri güç olan Hizbullah ile karşı karşıya gelen İsrail’le Kasım 2024’te bir ateşkes anlaşmasına varıldı. Ancak o günden bu yana İsrail, Lübnan’daki güçlerini çekmiş değil. Bir yandan işgal sürerken, resmi verilere göre, ateşkes tarihinden 17 Nisan’a kadar geçen sürede İsrail anlaşmayı 2 bin 740 kez ihlal etti. Gündelik hâle gelen İsrail saldırılarında 190 kişinin öldüğü, 485 kişinin ise yaralandığı bildirildi. Son savaşta, özellikle üst düzey kadroları başta olmak üzere pek çok açıdan ciddi kayıplar veren Hizbullah ise köşesine çekilmiş görünüyor.
Peki, Hizbullah’ın askeri ve siyasi kapasitesi savaştan nasıl etkilendi? Mevcut stratejisini nasıl değerlendirmek gerekiyor? Lübnan halkı Hizbullah’ı Siyonist işgalcilere karşı meşru bir direniş gücü olarak mı görüyor; yoksa farklı yaklaşımlar da var mı? Suriye’deki gelişmeler, Lübnan iç siyaseti açısından ne anlama geliyor? Merak edilen tüm bu soruları Lübnanlı siyasi analist Dr. Anis Germani’ye sorduk.
Öncelikle Lübnan’daki mevcut durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Lübnanlılar bugünlerde ne tür zorluklarla karşı karşıya?
Kendini hem içeride hem de dışarıda türlü tehdit ile çevrilmiş şekilde bulan Lübnan, istisnai derecede tehlikeli bir sürecin içerisinden geçiyor.
Güneyde, İsrail’in Filistin halkına yönelik soykırımında yatışma yönünde hiçbir işaret yok. İsrail, Filistinlileri yaşadıkları Gazze ve Batı Şeria’dan zorla çıkartma planları yapıyor. Bu sırada İsrail’in Güney Lübnan’daki bazı bölgelerde işgali sürüyor. Ayrıca İsrail neredeyse her gün dronlarla ve uçaklarla düzenlenen hava saldırıları tam bir dokunulmazlıkla gerçekleştiriyor. Fransa ve ABD tarafından denetlenen ve başlangıçta İsrail-Lübnan arasındaki ateşkes anlaşmasını takip etmek için kurulan mekanizma, sadece ön cephesi olan bir binayı andırıyor. Yakın zamanda bu mekanizmanın, Lübnan topraklarına yönelik hiçbir engelle karşılaşmayan İsrail askeri eylemlerini meşrulaştırmaktan başka bir işe yaramadığı kanıtlandı.
Doğuda ve kuzeyde, Heyet-i Tahrir’uş Şam[1] (HTŞ - eski adıyla Nusra Cephesi, eski adıyla IŞİD, eski adıyla El Kaide) Suriye’yi ele geçirdi. HTŞ, Lübnan’a iki kez saldırdı ve Suriyeli Alevi ve Dürzi halklarına karşı katliamlar gerçekleştirdi. Bu durum Lübnan’a doğru bir kez daha bir yerinden edilme dalgalarının oluşmasına ve mezhepsel şiddetin Suriye sınırından taşması korkusuna yol açtı.
Yurt içinde, yabancı güçlerin müdahaleleri 1975-1991 İç Savaşından bu yana görülmemiş bir seviyeye ulaştı. Yeni Lübnan Cumhurbaşkanı’nın ve Başbakanı’nın seçim süreci aleni dış müdahalelerle gölgelendi. Halk arasındaki söylemde ‘Lübnan için yeni bir dönem’ şeklindeki konuşmalar doygunluğa ulaşsa da anlamlı bir değişim hâlâ belirsizliğini koruyor. Acilen ihtiyaç duyulan ekonomik reformlar mevcut değil. Esasen ABD tarafından desteklenen bankacılık sektörü reformları, Lübnan’ın 70 milyar dolarlık kayba yol açan 2019’daki mali çöküşünün temel nedenlerini çözmekten çok Hizbullah’ın finansman kanallarını izlemeye odaklanmış görünüyor. Bu arada, İsrail saldırıları nedeniyle zarar gören evlerin ve altyapının yeniden inşası durdurulurken, göç Lübnan toplumunun dokusunu kazmaya devam ediyor.
İsrail’in Lübnan’daki şiddetli saldırılarında en çok merak edilen konu Hizbullah’ın ne ölçüde yara aldığı. Sizce bu uzun süren savaşın ardından Hizbullah nasıl etkilendi? Hâlâ Siyonist güçlere karşı direniş kapasiteleri var mı?
Hizbullah’ın son savaşta önemli kayıplar verdiği bir sır değil. Yine de kalan yeteneklerinin kapsamını doğru bir şekilde değerlendirmek neredeyse imkânsız. Kesin olarak söylenebilecek şey şu: İsrail’in Lübnan’ı karadan, havadan, denizden ve hatta uzaydan takıntılı bir şekilde gözetlemesi ve sürekli olarak hava saldırıları düzenlemesi, onun kemikleşmiş kaygısını yansıtıyor. Hizbullah’a eşi benzeri görülmemiş darbeler indirdi, on yıldan uzun bir süredir toplanan istihbaratla tarihin en büyük devlet terör saldırılarından birini çağrı cihazları ile düzenledi. Tüm bunlara rağmen örgüt parçalanmaktan çok uzak.
Güney Lübnan halkı başka bir kara işgaline karşı direnme iradesine ve kapasitesine hâlâ sahip, çünkü başka seçenekleri yok. Hizbullah’ın işgale bir cevap olarak doğduğunu hatırlamak önemli. Bu tehdit devam ettiği sürece, direniş de devam edecek. İster Hizbullah adı altında hareket etsin, ister başka bir biçim alsın. İster gelişmiş silahlarla, ister sopa ve taşlarla savaşsın. Bu kararlılık 26 Ocak’ta en canlı haliyle görüldü: Binlerce silahsız Güneyli köylerini geri aldı ve işgalci İsrail güçlerini -hâlâ bulundukları beş yer hariç- Lübnan’dan çekilmeye zorladı.
Bununla birlikte, asimetrik savaşı etkisiz kılan şey Hizbullah’ın zayıflamış cephaneliği değil, İsrail’in kendi içindeki radikal dönüşümdür. 7 Ekim’den beri İsrail, kendi halkının feryadına rağmen rehinelerinin kaderine karşı ürpertici bir kayıtsızlık gösterdi, Gazze’de ciddi askeri kayıplara katlandı. Ayrıca savaşı süresiz olarak uzatarak bölge genelinde genişletmeye çalışıyor. Bu büyüyen toplumsal duyarsızlık, asimetrik savaşın bir zamanlar dayandığı ahlaki ve stratejik kaldıracı köreltti. O bakımdan paradigma değişti; bu yüzden Hizbullah binlerce İsrail ateşkes ihlaline ve saldırganlığına yanıt vermek yerine gözden uzak kalmayı ve fırtınayı atlatmayı tercih ediyor. İsrail ile bölge halkları arasındaki çatışmada yeni bir aşama şekillenmeye başlıyor, ancak bunun tam olarak nasıl şekilleneceği henüz bilinmiyor.
Suriye’deki değişimler sizin de kısaca vurguladığınız üzere Lübnan için ayrıca önem taşıyor. Peki Hizbullah sizce bu değişimden nasıl etkilendi? Bu ülke Hizbullah’ın doğudaki diğer müttefikleriyle temas etmesini sağlayan bir koridor görevi de görüyordu. Hizbullah için bu müttefik kaybı ne anlama geliyor? Lübnan bu değişimden nasıl etkilenebilir?
Suriye’de Esad rejiminin düşmesi, bir müttefik veya lojistik koridor kaybı anlamında bir yoksunluk oluşturmayacaktır. Hizbullah, Esad hükümetini muazzam bir bedel ödeyerek destekledi; savaşçılarını feda etti, kendisini sızmalara maruz bıraktı ve bölge genelinde itibarını zedeledi. Esad ise buna karşılık olarak pek bir şey sunmadı. Hizbullah’ın en kritik anlarından birinde, grubun Golan Tepeleri’nden bir cephe açmaya hazırlanırken bir anda Körfez ülkeleri ile yakınlaşma peşinde olan........
© Bianet
