FilmAmed'de bellek, direniş ve umut: Bir festivalin ardından
Diyarbakır'da Sezai Karakoç Kültür ve Kongre Merkezi'nde (ÇandAmed) 26-30 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilen 9. FilmAmed Belgesel Film Festivali sona erdi.
Beş günlük maraton, insanın içini hem ısıtan hem de dağlayan anlarla doluydu. 771 film başvurusu ve 44 projeyle festivalin bugüne kadarki en yüksek katılımını gördüğü bu yıl, 26 film resmi seçkiye alındı ve 3 belgesel proje desteklenmeye hak kazandı.
FilmAmed'in hikayesi, 2011'de Kayapınar Belediyesi bünyesindeki Cegerxwîn Sanat Akademisi'nin başlattığı film günleriyle başladı. Zamanla uluslararası bir belgesel film festivaline dönüşen etkinlik, 2016 sonrası belediyelere atanan kayyumlarla en zor dönemini yaşadı.
Yerel yönetim desteği kesilince festival durabilirdi. Ancak Ortadoğu Sinema Akademisi Derneği (OSAD) ve Diyarbakır'daki sivil toplum örgütleri, festivali kendi imkânlarıyla sürdürdü. Kayyum dönemi, FilmAmed için dayanışmanın gücünü keşfetme zamanı oldu.
Bu yıl, Kayapınar Belediyesi'nin seçilmiş yönetimle iş başına gelmesiyle festival yeniden belediye desteğiyle gerçekleştiriliyor. Belediye ile OSAD'ın 10 aylık ortak emeğiyle hazırlanan 9. FilmAmed, bölgedeki kültürel faaliyetlerin yeniden canlandığının göstergesi.
"Kökler... Ateşin etrafından gerçek söylenceler" şiarıyla düzenlenen festivale Amerika'dan Arjantin'e, Almanya'dan Fransa'ya ve Kürdistan'ın dört parçasından başvurular geldi. Festival, kayyum döneminde sekteye uğratılmak istenen kültürel birikimin yok edilemeyeceğini kanıtlıyor.
Festivalin açılış filmi "Jinwar", Rojava'da kadınların kendi elleriyle inşa ettiği özerk köyü anlatıyordu. Yönetmen Nadya Derwîş'in videolu mesajı salonu duygulandırdı: "Kadınların eliyle bir yer inşa edildi. Fikirlerin birleştiği, kadınların buradan güç aldığı bir inşa."
Film sonrası dakikalarca süren ayakta alkış, sadece filme değil, belki de o köyde yaşayan kadınların cesaretine ve özgürlük arayışına da bir selamdı. "Jin, jiyan, azadî" sloganıyla biten ilk gün, festivalin ruhunu da belirlemiş oldu: Burası sadece film izlenecek bir yer değil, aynı zamanda bir dayanışma ve umut alanıydı.
Festivalin belki de en dramatik anı ikinci gün yaşandı. Sosyolog İsmail Beşikçi, kendi hayat hikayesini anlatan "Bizim İsmail" belgeselinin gösteriminin ardından konuşma yaparken rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldı. Beşikçi'nin beyin kanaması geçirdiği ve sağ tarafından felç geçirdiği öğrenildi.
Bu haber festival boyunca bir gölge gibi dolaştı. Kürt meselesini savunduğu için hayatının 17 yılını hapishanelerde geçiren bir aydının, kendi yaşam öyküsünü izlerken hastalanması, sanki bir metafor gibiydi - ne kadar acı, ne kadar ironik...
Kapanış töreninde Beşikçi'ye "Ortadoğu Sinema Akademisi Özel Dayanışma Ödülü" verildi ve ödülü filmin yönetmeni Fatin Kanat aldı. O an salonda gözlerin dolduğunu gördüm.
Üçüncü gün gösterilen "Bîra Sûrê/Sûr'un Hafızası", Diyarbakır’ın tarihi Sur ilçesinde 2015-2016 yıllarında ilan edilen sokağa çıkma yasakları sonrası yaşanan yıkımı anlatan Gazeteci Azad Altay'ın filmi, salona sığmayan bir kalabalık tarafından izlendi.
Barış Annesi Meryem Turan'ın yönetmene plaket verirken söyledikleri içimi burktu: "Sur'u bugün bize cezaevi yapmışlar. Cezaevi gibi bakıyoruz Sur'a."
FilmAmed'de gösterilen 26 film, sesi kısılan hikayelere platform oldu. Festival, sadece bir sinema etkinliği değil; görünmez kılınan anlatıların ekrana taşındığı nadir mekânlardan biriydi.
Asimilasyon ve eğitim sistemi, Şükran Demir ve Özgür Ünal'ın "YİBO" filmiyle gündeme geldi. "YİBO" 1962-2010 arası Yatılı İlköğretim Bölge Okulları'nda okuyan 25 mezunun tanıklıklarıyla, çocukların kültürleri ve dilleri nedeniyle nasıl dışlandığını, askeri disiplin altında "terbiye" edilmeye çalışıldığını gösterdi.
Sürgün, göç ve yerinden edilme, festivalin tekrarlayan temalarından biriydi. Mert Güncüer'in "Bir Sürgünün Not Defteri", Fuat Saka'nın 1980 sonrası sürgün hikayesi müziğin kültürler arası köprü olabileceğini kanıtladı. Film, sürgünün sadece bir ceza değil, aynı zamanda kültürel bir dönüşüm ve yaratıcılık kaynağı olabileceğini gösteriyordu.
Bahar Bektaş'ın "Sürgün Asla Bitmez" filmi ise Almanya'da sınır dışı bekleyen Alevi-Kürt bir ailenin travmasını; Mediha Güzelgün'ün "Üçüncü Gurbet" filmi de Maraş katliamının kuşaklararası etkilerini işledi.
Azınlıklar ve kültürel hafıza, Eren Kahraman'ın "Son Büyük İkon: Surp Giragos Kilisesi" ve Nagehan Uskan'ın "Güzel Evim Adana" filmlerinde işlendi. İki filmde Ermeni hafızasının izlerini sürdü. Kilise cemaatinin hayatta kalma mücadelesi ile zorla müslümanlaştırılmış Marie'nin kökleri arama yolculuğu, inkârın farklı yüzlerini gösterdi.
Bingöl Elmas'ın "Yeni Han" belgeseli, İstanbul Aksaray'daki bir hanı merkeze alarak Türkiye'deki göçmen meselesine ve toplumsal gerilimlere dair cesur bir fotoğraf çekiyor. Film, Suriyeli, Somalili, Uygur göçmenlerin kesiştiği mekânda, aslında "yan yana yaşayan ama birbirini boğazlamaya hazır" bir toplumun portresini çiziyor.
Yönetmen, en çok normalleşmiş ırkçılığa dikkat çekiyor: "Herkes ırkçılığa karşıyım diyor ama aslında ırkçılık hücrelere sinmiş durumda." "Han da Türkiye gibi, yaşanacak gibi değil" sözü filmin özeti gibi - yıkık dökük bir yapı, keyfi kurallar ve hukuku delmeye çalışan kurumlar... Elmas, sadece göçmenlerin hikâyesini değil, empati yoksunluğunun ve normalleşen ayrımcılığın belgeselini yapıyor.
Ekonomik baskı ve ruh sağlığı, Aybüke Avcı'nın "Domates Biber Depresyon" filminde en şaşırtıcı şekilde harmanlanmıştı. Bu film, Adana'nın Çetirtepe köyünde neoliberal tarım politikalarının, pestisitlerin ve kapitalist üretim ilişkilerinin insanların zihinsel dünyalarını nasıl çökerttiğini gösteriyordu. Domatesler, biberler gibi insanlar da ilaçla ayakta duruyordu. Buradaki ailenin öyküsü aslında Türkiye kırsalının tüm dramını özetliyordu.
Kişisel hafıza ve kolektif travma, Tuğba Yaşar'ın "Taşın Rengi" filminde ustalıkla birleşiyordu. Bir aile albümünden yola çıkılarak çekilen film, 90'larda yakılan Kürt köylerinin, kişisel ve toplumsal hafızanın kesiştiği noktada, kuşaktan kuşağa nasıl aktarıldığını ve dönüştüğünü izliyordu. Fotoğraflar, bazen yalandan daha gerçek olabiliyordu.
Coğrafya, sınır ve kimlik, Bêrîvan Saruhan'ın "Hattın Yukarısındaki Yıldız" filminde ironik bir şekilde ele alınıyordu. Mardin’in sınır köyünde pencere korkuluklarındaki yıldızların sökülmesi için köye baskınlar yapılması, şiddetin ne kadar absürt boyutlara ulaşabileceğini gösteriyordu.
Kenan Diler'in "Kavak Ağacının Gölgesinde" (Kürtçe adıyla "Li Ber Siya Spîndarê") filmi, festivalin kapanış yapıtı olarak ataerkil baskı ve özgürleşme mücadelesini işledi. Film, aile içi şiddeti ve geleneksel baskıyı kırmanın mümkün olduğuna dair umut veriyor. Festivali bu filmle kapatmak, acılı günlerde insanların yüzünü güldürmesi ve umut aşılaması açısından anlamlıydı. Gelecek festivallerde bu türden daha fazla filmin yer alması dileğiyle...
Festivalde gösterilen diğer filmler de kendi hikayelerini anlattı: Rêzan Mîr Uğurlu'nun "36", Burcu Güler'in "Iris'in Yürüyüşü", Serwa Aliveisy'nin "Rojin'in Rüyası", Borhan Ahmedi'nin "Rüzgar Gibi Topraksız", Şehram Maslakhi'nin "Son 5 Dakika", Ebrahim Hesari'nin "Üzüm Mevsimi"...
Her film, bir dert, bir ses, bir çığlıktı. FilmAmed'in bu yıl gösterdiği çeşitlilik, belgesel sinemanın sadece bir kayıt aracı değil, aynı zamanda toplumsal dönüşüm için bir araç olabileceğini kanıtlıyordu. Bu filmler, ana akım medyanın susturduğu, devletin görünmez kılmaya çalıştığı hikayeleri ekrana taşıyordu. Ve belki de tam da bu yüzden, FilmAmed sadece bir festival değildi; bir direniş eylemiydi.
Kapanış gecesi verilen ödüller, festivalin sadece bir sinema etkinliği değil, aynı zamanda politik ve ahlaki bir duruş sergilediğini bir kez daha gösterdi. Her ödül, bir ismin ya da değerin hafızasını yaşatmak için verilmişti.
Orhan Doğan Hakikat ve Adalet Ödülü - "Dargeçit" filmine verildi. Berke Baş'ın yönettiği film, 1995'te Mardin'in Dargeçit ilçesinde kaybedilen gençlerin ailelerinin 27 yıllık adalet arayışını belgeliyordu. Berke Baş'ın sabırlı kamerası, acının ve direncin yıllar içinde nasıl iç içe geçtiğini ustalıkla yakalamıştı. Bu ödüle layık görülmesi, festivalin kayıplar meselesini unutmadığının da bir göstergesiydi.
Leyla Kasım Kadın Özgürlük Ödülü - "Özgürlüğün Sesini Vurdu (Shot the Voice of Freedom) " filmine gitti. Zainap Entezar'ın filmi, Taliban'ın yasaklarına karşı direnen iki Afgan kız kardeşin hikayesini anlatıyordu. Entezar'ın filmi, sadece Afganistan'daki kadınların değil, dünyanın her yerinde özgürlük için mücadele eden kadınların sesiydi. Leyla Kasım'ın anısına verilen bu ödül, tam da bu yüzden anlamlıydı.
Hevsel Bahçeleri Ödülü - "Habibullah" filmine verildi. Adnan Zandi'nin filmi, sesini susturmaya çalışılan müzisyen Habibullah Zandi'yi anlatırken doğa, kökler ve geleneğin yaşatılması üzerine derin sorular soruyordu. Hevsel Bahçeleri gibi tarihi ve ekolojik önemi olan bir alana atıfla verilen bu ödül, belgesel sinemanın sadece toplumsal değil, ekolojik meselelere de ışık tutması gerektiğini hatırlatıyordu.
Jüri Özel Ödülü - Fırat Yücel, Erhan Örs, Hakan Bozyurt, Can Memiş, Sibil Çekmen, Nadir Sönmez, Serra Akcan ve Belit Sağ'ın birlikte hazırladığı "Görünür Görünmez: Bir (Oto)Sansür Antolojisi" filmine verildi. Farklı anlatım teknikleriyle Türkiye'de sansürün nasıl içselleştirildiğini gösteren film, ifade özgürlüğü meselesine ışık tutuyordu. Jürinin bu filme özel ödül vermesi, festivalin ifade özgürlüğü meselesine verdiği önemi gösteriyordu.
Kemal Kurkut Halk Ödülü - En duygusal an, 2017 Newroz'unda öldürülen Kemal Kurkut'un annesi Sican Kurkut'un sahneye çıkmasıydı. Anne Kurkut, ödül vermek için sahneye çıktığında uzun süre ayakta alkışlandı. Anne, "Ben gül gibi oğlumu kaybettim. 9 yıldır neler çekiyorum. Lütfen bu katillere ceza versinler" derken sesi titriyordu. Ödül, Bizim İsmail filminden sonra İsmail Beşikçi’nin fenalaşmasından dolayı halk oylamasının yapılamaması nedeniyle, Kemal Kurkut'un katledilmesinde gerçekleri açığa çıkaran ve bundan dolayı yargılanan Gazeteci Abdurrahman Gök'e verildi. Gök'ün sözleri içleri burktu: “Benim........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Sabine Sterk
Stefano Lusa
Mort Laitner
Ellen Ginsberg Simon
Gilles Touboul
Mark Travers Ph.d