menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Fethin hedefinde dini mekânlar ve Ani

10 0
previous day

Dini mekânlar çok eskiden beri fetihler tarihinin merkezi hedeflerinden olmuştur. İster bir toplumda yerleşik dinin karşısında bir başka dini gücün galibiyetiyle olsun, isterse fethedenin fethedilenden farklı bir dine sahip olması sonucunda olsun, egemen olan gücün ilk yaptığı işlerden biri, dini mekanları yıkmak veya dönüştürmektir.

Tarihte dini mekanların bir başka dini mekâna dönüştürülmesi daha çok, tek tanrılı dinler döneminde yoğunlaşmıştır. Takribi olarak 4 bin yıllık bu dönemin en çatışmalı geçen kesitini ise, Hristiyan ve İslam imparatorluklarının (ve devletlerinin) 1.400 yıllık tarihi oluşturur.

İmparatorlukların hatta modern devletlerin egemenlik sahaları için, Hristiyanlık ve Müslümanlık adına kılıçlar çekildi. Amin Maalouf’un dediği gibi “herkes kendi tanrısına, diğerlerinin dualarını susturması için yakarıyordu.”

İmparatorluklar veya devletler kendi aralarındaki savaşların rengini her ne kadar dini değerlerle boyamaya kalksa da o yaldızlı boyaların altında egemen sınıfların yeni hakimiyet ve sömürü alanları ele geçirme, iktisadi çıkarlar elde etme, öteki üzerinde tahakküm kurma ve galibiyetin hazzını yaşama gibi dünyevi çıkarlar yatar.

İktidarlar tarafından Hristiyanlık ve Müslümanlık, egemenliğin birer manivelası olarak kullanılınca, bu her iki dinin simgeleri olan kilise ve cami de egemenliğin çatışmalı mekânsal araçları oldular.

Galip tarafın egemenlik inşasında, dini mekanların dönüştürülmesi neden bunca önem teşkil eder? Bu sorunun cevabı dini mekânın anlamında yatmaktadır.

Dini mekân yalnızca bir bina değildir. Dini mekân ibadethaneyle de sınırlı değildir. Toplumun sosyal ve kültürel yapı taşlarından olan dini mekanlar aynı zamanda inananlar için manevi birer sığınaktır.

Elbette hepsi için değil ama, kimi dini mekanların ritüellere de uygunluk teşkil eden mimarisi, ideolojik bir formasyonla inşa edilir. Büyük ve irtifalı mekânlar, zarif süslemeler, tasvirler, minare ve kuleler yoluyla gök yüzüne doğru yükselme görselliği vb.

Dini mekanların mimarisi ve ona atfedilen değerler bütünü, yalnızca inancın değil aynı zamanda iktidarların de egemenliğini yansıtan simgesel özelliklerden oluşur. Kutsallık halesiyle kuşatılan dini mekanlar, inanç aracılığıyla iktidarların dokunulmazlığını da tahkim eder. Örneğin “Ezan susmaz, bayrak inmez” sloganı, uhrevi ve dünyevi örtüştürmenin tipik ifadesidir. Burada iktidar hep kendine yontar; toplumların tarihinde lafızları ne kadar güçlü olursa olsun inanç dünyası, dünyevi iktidarların hegemonyası için bir araç olarak kullanılmıştır.

Kullanılsın veya yıkıntı halinde olsun, herhangi bir dini mekân ilk başta bir nesne olarak görülür. Ancak onun içine girince o bir nesne olmaktan çıkar ve bir inancı, bir kültürü, bir tarihi hatta yoğun bir nostalji duygusunu hissettiren bir anlam dünyasına kavuşturur. Bu durum, mekânın insan varlığıyla bütünleşmesidir.

İşte dini mekânların bu anlamları nedeniyle galip taraf egemenliğini kurmak, korumak ve yeniden üretmek için başvurduğu yöntemlerden birini de kendi dininin mekanlarını inşa ederken, yenilen tarafın dini mekanlarını yok etmeye veya dönüştürmeye yönelmesi oluşturur. Böylece fethedilen toplumun dini üzerinde kurulan hakimiyet, o toplum üzerinde hakimiyet kurmanın kısa ve etkin yoluna dönüşür.

Yukarıda sözünü ettiğimiz dini mekanların........

© Bianet