menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Polis ablukasında Gezi anması: Gezi dimdik ayakta!

13 7
01.06.2025

Taksim Dayanışması Koordinasyonu Gezi Direnişi’nin 12'inci yıldönümünde “Karanlık gider, Gezi kalır” diyerek Taksim'e çağrı yaptı.

Çağrının ardından Beyoğlu'nda çok sayıda bölge sabah saatlerinden bu yana çok sayıda polis ve barikatlarla kuşatıldı.

İstiklal Caddesi'ne çıkan tüm sokaklar, bariyerlerle kapatıldı. Galatasaray Meydanı 4 koldan ablukaya alındı.

Koordinasyon üyelerinin İstiklal Caddesi'nden uzaklaştırılmasıyla eylemciler, Taksim'in ara sokaklarında toplanmaya başladı.

İstiklal Caddesi üzerinden Gezi Parkı'na çıkan bütün ara sokakların kapalı olması nedeniyle toplanma Mis Sokak'ta gerçekleşti.

Eyleme DEM Parti milletvekilleri Kezban Konukçu ve Çiçek otlu da katıldı.

Yüzlerce kişi Gezi anması için Mis Sokak'ta polis barikatının ortasında buluştu. Gezi'de hayatını kaybedenlerin isimlerinin okunmasıyla anma başladı.

Gençlerin katılımının yoğun olduğu eylemde, "Her yer Taksim her yer direniş", "Yaşasın devrim ve sosyalizm" sloganları atıldı.

Kitle "Sırrı’ya sözümüz barış olacak" sloganlarıyla 3 Mayıs'ta hayatını kaybeden DEM Parti Milletvekili ve TBMM Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder'i de andı.

Mis Sokak'ta yapılan basın açıklamasının ardından Taksim'e yürümek isteyen öğrenci örgütlerine polis müdahalede bulunuyor.

Polis, basını alandan uzaklaştırarak görüntü alınmasına izin vermedi.

Anma sonrası dağılan onlarca genç ablukaya alındı. Ablukaya alınan gençler gözaltına alındı.

Anayasa tartışmalarına ilişkin yazı kaleme alan tutuklu gazeteci Elif Akgül, "Nasıl bir anayasadan önce, kiminle anayasa?" sorusunun asıl mesele olduğunu yazdı.

Gazeteci Candan Yıldız'ın "Dışarıdan İçeriye Mektuplar” köşesine atıf yapan Elif Akgül, tutuklu bir gazetecinin gözünden “Nasıl bir anayasa” sorusunu yanıtladı.

"İçerik, öznelerden bağımsız değil" diyen Akgül'ün yazısı şöyle:

Cumhuriyetleri Rousseaucu bir toplum sözleşmesi olarak ele alabiliriz. En basitleştirilmiş tarifiyle toplum olarak biz bir sözleşme (anayasa) yapacak bir irade seçiyoruz. Sonra o ve ardıl iradelerin o sözleşmeye uymasını bekliyoruz.

Lakin Türkiye Cumhuriyeti ne Ursula K. Le Guin’in Urras’ı, ne de bizler Omelas’ı terk edebilenleriz. Eşitlikçi, kapsayıcı, özgür bir anayasayla böyle bir ülke kurabileceğimiz başka bir gezegen yok elimizde. Kuruluşundan itibaren soykırım, katliam, pogrom, darbe ve zorla kaybedilmelerle yüklü bir bagaja sahip, her bir kesimin bir mağduriyet kimliği kazandığı, eski travmalar daha aktarılmaya vakit bulamadan yenilerin yaratıldığı bir ülke. Adaletin herkese ama herkese lazım olduğu bir ülke. Bu yüklerin başında ise durmadan etrafında tartıştığımız darbeler tarihi geliyor.

İşte toplum olarak ortak sözleşmelerimizi en çok da bozan bu darbeler. Öyle ki ülke tarihinin en özgürlükçü anayasası olarak adlandırılan ’61 anayasası da darbenin lekesini üzerinde taşıyor. Çünkü darbecilik geleneği askeri darbelerden de önce “iktidara gelenin sözleşmeye kendi kurallarını koyma hakkını” kendinde görmesine dayanıyor.

Bu gelenek -ki bunu tedavi edilmesi gereken bir hastalık bir patoloji değil yıkılması gereken sistemsel bir sorun olduğu için gelenek olarak adlandırıyorum-........

© Bianet