menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Mahpus gazeteci Karabay: Adaletin sustuğu yerde yazmak direnmek olur

17 0
30.07.2025

“Cumhurbaşkanına hakaret” ve “Terörle mücadelede görev almış kişileri hedef gösterme” iddiasıyla tutuklanan gazeteci Furkan Karabay, 76 gündür Silivri Cezaevi’nde. İddianamesi ise henüz hazırlanmadı.

Karabay, Silivri Cezaevi’nden bianet’in sorularını yanıtladı. Gözaltına alındığı sabahı, tutuklanma sürecini, cezaevi koşullarını ve içeride üretmeye devam etmenin yollarını anlattı.

Karabay aynı zamanda gazeteciliğe başlama hikayesini, insan hikâyelerine neden bu kadar önem verdiğini ve dışarıdan gelen haberlerin kendisini nasıl etkilediğini paylaştı.

Sabah saatlerinde gözaltına alındınız ve çok kısa bir süre içinde tutuklandınız. Bu süreci nasıl yaşadınız?

Sabah saatlerinde evime yapılan operasyonla gözaltına alınmam ve aynı gün adliyeye sevk edilme üzerine tutuklanacağımı tahmin ediyorduk. Son dönemde, başta İBB soruşturması olmak üzere yapılan siyasi operasyonlarda her an tutuklanabileceğimi bekliyorduk. Nitekim savcı ve hakimin formalite icabı ifade savunma aldığı 5 dakikada tutuklandım. Tutuklandığım bir süreç yaşadık.

Daha önceki tutuk kulaklarımda, hapishane hazırlıklarına aşındı: kıyafet, kitap, sigara...Tutuklandığımda aklıma ilk gelen: Ağabeyim ve Enes sigara, çakmak almıştır umarım. Oldu aslında.

Bugün gazetecilik yapmak nasıl bir risk taşıyor? Bununla birlikte genel olarak çalışma hayatı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Aslında gazetecilik değil sadece, artık memleketimizde hakkını veren, ezmeden ezilmeden, çalmadan, usulsüzlüklere bulaşmadan çalışmak tehlikeli hale geldi. Siyasi iktidarın yarattığı çürüme tüm meslek gruplarına sirayet etti. Mevcut düzende namuslu, dürüst, işini hakkıyla yapan değil suça ortaklık eden, susan, gözlerini kapatanlar muteber.

Dolayısıyla sadece gazetecilik değil, siyasi iktidarın düzenin istediği profilde olmayan kim çalışanlar, tüm çalışanlar tehlike altında.

Cezaevi koşulları nasıl? Orada üretmeye ve yazmaya devam edebiliyor musunuz?

45 kişilik adli suçlardan tutuklu ve hükümlülerle birlikte yaşıyorum. Buranın düzeni de yönetimi de çok farklı. Herkesin yazılmaya, dinlemeye, okumaya değer hayatları, hikayeleri var. İçeride haber yapmaya, insan haklarını savunmaya, okumaya ve yazmaya devam ediyorum. Üretmek, hapishanede kendinizi diri tutmanın en önemli yoludur. Halkımız için de diri kalıp üretmeye çalışıyoruz.

45 kişilik koğuşta her hafta yeni insanların gelip gittiğini görüyoruz. Kimisi suça sürüklenmiş, kimisi suçtan başka bir hayatın olmadığını düşünüyor, kimisi ise her an, bir an önce özgür kalıp suçtan uzak bir hayat yaşamayı hayal ediyor. Herkesin yazılmaya, bilinmeye değer hikâyeleri var. Elimden geldiğince içeriden dışarıya bunu aktarmaya çalışıyorum. Hapishanenin betonundan bile hikâye çıkarabilirsiniz. Burası öyle bir yer.

Gazeteciliğe başlama hikâyeniz nasıl oldu?

Liseyi Aydın Söke‘de okutup gazeteci olmak için İstanbul’a, gazetecilik okumaya geldim. Amacım halkımızda söz olmak, halkımız için mücadele etmekti. Bunu da en iyi şekilde gazeteci olarak yapacağıma kanaat getirmiştim. Gazeteciliğe başlamam bu duygularla tetiklenmişti.

İnsan hikâyelerine neden bu kadar önem veriyorsunuz?

İnsanlar; duyguları, yaşadıkları, hissettikleri tabii ki biriciktir. Ama herkes —bu topraklarda yaşayanlar, hatta tüm insanların— duyguları, hassasiyetleri, sevinçleri, üzüntüleri bir şekilde benzer, hatta kimi zaman aynı. Memlekette patron da işçi de, mafya da gariban da adil yargılanmıyor, hukuksuzluğa uğruyor. Siyasetçi de tetikçi de ihanete uğruyor, yalnız kalıyor, isyan ediyor.

Aslında her hikâye bir şekilde yazılmaya değer oluyor. Her insanın hayatı değerli. Dolayısıyla hikâyelerini yazdığım kişiler yaşadıkları acılara haksızlık olmasın... Her hikâye farklı şekillerde etkiledi beni.

Dışarıdan gelen haberler size nasıl etki ediyor? Dayanışmayı nasıl görüyorsunuz?

Avukatlarımın getirdiği haberler, gazetelerde yazılanlar, televizyonlarda söylenenler tabii ki mutlu ediyor, güç veriyor, mücadeleyi perçinliyor. Dayanışma, örgütlü mücadele, ortak duygularımızın gücü bizi bu cendereden çıkaracak unsurlar. Dayanışma bu sebeple halkımızın geleceği için çok önemli.

Son olarak, içerideyken bile umutla konuşuyorsunuz. Sizi ayakta tutan şey ne?

Bir gün birilerine umut olmayı başarabilecek noktaya gelmek —bu en büyük onurdur. Bu dünyadaki en büyük onurdur. Yeter ki halkımızın umut dalının hangi gözümüzün olduğu bir önemi yok. Umutlarının hangi yönünde olduğumuzun da bir önemi yok. Mücadeleyi, dik durmayı, halkın yanında olmayı sürdürelim.
Yeter ki inanalım… Yarınlar, gelecek bizim. Haklıyız. Bugün değilse de, elbette kazanacağız.

(EMK)

İklim krizi, her geçen yıl daha da derinleşen ve yıkıcı sonuçları olan insani bir kriz. Bu kapsamda doğada yaratılan geri dönüşümü olmayan erozyon, açık insan hakları ihlalleri doğuruyor. Bu hakların başında yaşam, sağlık, barınma ve mülkiyet gibi daha birçok hak doğrudan ya da dolaylı bir şekilde tehdit altında.

Küresel raporlar, iklim değişikliğinin her yıl yüz binlerce insanın erken ölümüne yol açtığını ve milyonlarca kişinin iklim mültecisi olarak yer değiştirmek zorunda kaldığını ortaya koyuyor.

İklim değişikliği konusunda yeterli farkındalık yaratılamaması ve daha da önemlisi iklimi koruyacak, iklim adaletini sağlayacak somut adımların atılmaması, insanlığın kendi mezarını kendi elleriyle kazdığı bir süreci hızlandırıyor.

Uluslararası Af Örgütü'nün 2024 raporuna göre;

İklim krizinin insan hakkı meselesi olarak tanımlanması noktasında bağlayıcı........

© Bianet