Feride Çiçekoğlu: Yazmak uyanıkken rüya görmektir
“Uçurtmayı Vurmasınlar” filmiyle hafızalara kazındı, Barış’ın soruları ve derin bakışıyla içimize dokundu. O zamandan bu yana yazıyor, anlatıyor, öğretiyor ve gençlerle hayal kuruyor.
Sinemadan edebiyata, akademiden çocuk kitaplarına uzanan üretim çizgisinde, Feride Çiçekoğlu’nun kaleminin merkezinde çocuklar ve gençler var.
Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi yazar ve senarist Feride Çiçekoğlu, son dönemde kaleme aldığı “Bir Senaryo Yazalım” ve “Milföy ve Arkadaşları” kitaplarıyla çocukların ve gençlerin iç dünyasını hem bir yazar hem bir kadın duyarlılığıyla anlıyor, anlatıyor. Çİçekoğlu, bu kitaplarla, yalnızca anlatmayı değil, dinlemeyi ve birlikte yazmayı da teşvik ediyor.
Çiçekoğlu ile gençlerle yazmanın, hayal kurmanın, hikâye anlatıcılığının iyileştirici gücünü, çocuk bakışının yazıya nasıl yansıdığını ve geleceği şekillendiren genç anlatıcıları konuştuk.
Sizce çocuklara ya da gençlere senaryo yazmayı öğretmek neden önemli? "Gençler için senaryo yazımı" gibi bir kitap hazırlamak fikri sizde nasıl doğdu?
Senaryo yazmak bizi yoran, üzen şeyleri, kimseye doğrudan anlatmak istemediklerimizi rüya görür gibi anlatmak. Anlatarak iyileşiyoruz. Özellikle gençlerin buna çok ihtiyacı var. Uyanıkken rüya görmenin gençlere ne kadar iyi geldiğini yakından bildiğim için bu tecrübeyi paylaşmak istedim. Kitabın fikri böyle doğdu.
Uçurtmayı Vurmasınlar’daki o unutulmaz çocuk bakışı, yıllar sonra gençlere senaryo yazmayı öğretmeye dönüşüyor. Sizce çocukların anlatacak hikâyeleri nelerden doğuyor?
Evet, ben çocuk bakışını Uçurtmayı Vurmasınlar’da anlattığım Barış’la öğrendim. Aşamadığımız engeller, çözemediğimiz haller, bizi anlamayan büyükler… çocukların anlatacak hikâyeleri buralardan doğuyor.
Çocukların ve gençlerin iç dünyasına nüfuz edebilmek için bir yazar ya da eğitmen nasıl bir dikkat, nasıl bir hassasiyet geliştirmeli sizce?
Bence dinlemek çok önemli. Dinliyor gibi görünmek değil ama, sahiden dinlemek. Doğru bildiğimizi anlatmak için sıramızı bekler gibi değil, anlamak için dinlemek.
Yazar ya da eğitmen, bir yetişkin önce şunu içtenlikle kabul etmeli: Çocuğun baktığı yerden dünya farklı görünür. Çoğu şey yenidir, heyecan vericidir, keşif ve gelecek duygusu vardır. Yetişkinler gelecek duygusunu yavaş yavaş, belki de hiç fark etmeden yitirirler.
Kendi tecrübelerimizi ve geçmişten gelen yüklerimizi üstten bir bakışla gençlere aktarmak yerine onların sezgilerine, heyecanlarına ve hikâyelerine açık olmak bizi de iyileştirebilir, kendi travmalarımızdan kurtarabilir. Yani gençleri dinlemek onlara bir iyilik yapıyor gibi değil, kendi iyiliğimiz için.
Sizin hikâyelerinizde çocuklar sıklıkla sessiz ama dirençli. Bu çocuk karakterleri nasıl inşa ediyorsunuz? Gözlem mi, empati mi daha ön planda?
Barış sessiz mi? Emin değilim. Çok soru soruyor, sorduğu soruların bazıları bugün hala hatırlanıyor; mesela, “Niye uçmuyor İnci?” Kitabın yayınlanmasından bu yana 40 yıl geçti, bir fincan kahve misali bu sorunun 40 yıldır hatırı var.
Çocuk dünyasını merak etmemin, onların soracağı soruları sezmemin altında tabii ki kendi çocukluğum var. Kendi çocukluk hikâyelerimi hapishanede Barış’la geçirdiğim iki yıla yakın sürede çok düşündüm. Neden benim hayali arkadaşlarım vardı büyürken? Neden yalnız bir çocuktum? Büyüklerin dünyası bana neden uzaktı?
Ve en önemlisi, benim neden çok canım sıkılırdı? Bu sorularla Barış’ı anlamaya çalıştım. Çocuk karakterleri inşa etmekten çok onları el yordamıyla ve çoğu kez içime bakarak şekillendiriyorum diyebiliriz.
Milföy ve Arkadaşları gibi bir çocuk kitabı yazmış biri olarak, sizce edebiyat mı sinema mı çocuklara kendini daha doğrudan ifade etme imkânı tanır?
İkisinin yeri ayrı. Ama günümüzün görsel aleminde çocuklar sinemaya hatta sinemadan da çok oyunlara, hepsinden önemlisi ekrana yatkınlar.
Toplu taşıma araçlarında hepimiz gözlüyoruz; huysuzlanan, ağlamaya başlayan bir bebeğe telefon ekranı açıldığı anda o bebek dikkat kesiliyor, ekranda akıp giden görüntülere kilitleniyor.
Görüntülerin akıp gitmesi önemli, çünkü bebeğin dikkat süresi sınırlı. Edebiyat daha uzun süreli dikkat isteyen bir mecra. Demem o ki, gelecek görselden yana gibi görünüyor.
Bugünün çocukları ve gençleriyle ilgili olarak gözlemlediğiniz en büyük değişim nedir? Yazma eğilimlerinde ya da anlatmak istediklerinde ne değişti?
Bugünün çocukları ve gençleriyle ilgili gözlediğim en büyük değişim yukarıda sözünü ettiğim sözelden görsele dönüşüm.
Yazma eğilimlerinde ve anlatmak istediklerinde bu dönüşümün etkileri çok belirgin. Dijital oyunlarla gerçek yaşam arasında geçişkenlikler, bilim kurgunun ağır bastığı gelecek hikâyeleri, doğanın yok edilmesi ve küresel ısınma ile kaygılar… şimdilerde ağır basan konular bu alanlara kaymış görünüyor.
Ama ergenlikle ilgili konularda da ilginç değişimler var. Alışageldiğimiz uzaktan uzağa romantik aşklar belki hala var ama toplumsal cinsiyet algılarındaki dönüşümler nedeniyle daha pasif-agresif hikâyeler de var.
Genç kadınlar daha cesur, bedenleriyle daha barışık, genç erkekler iktidar yitirdikleri için bazen şaşkın, bazen suskun, bazen de saldırgan olabiliyorlar.
Senaryo yazımı kitabınızda gençlere "hikâyeni anlat" derken, sizce onların en çok zorlandığı ya da çekindikleri yer neresi oluyor?
En çok aileleriyle ilgili konularda zorlanıyorlar. Bir yandan en keskin çelişkileri onlarla yaşıyorlar ama bir yandan da onlarla ilgili olumsuz yorum yapmaya, hikâyelerini anlatırken onları ele vermeye çekiniyorlar.
Kitabın asıl amacı da bu konuda gençlere yardımcı olmak; gerçek........
© Bianet
