İstanbul’da yaya alanları sistematik şekilde işgal ediliyor
Kaldırımlar şehir yaşamının en temel unsurlarından biri. Karayolları Trafik Yönetmeliği’nde ‘kaldırım’, yolun yalnız yayaların kullanımına ayrılmış olan kısmı ifade ediyor.
Ancak yayalara ayrılan bu kısmı rahat rahat kullanabilmek; kaldırıma park edilen arabalar, kaldırıma taşan işletmelerin masa ve sandalyeleri, inşaat malzemeleri, reklam panoları, tabelalar ve birçok farklı gerekçeyle işgal edildiği için oldukça güç.
İstanbul başta olmak üzere birçok kentte kaldırımlar artık kamusal erişim alanı olmaktan çıkmış durumda.
Bu işgal durumu, ufak ve alışıldık gibi gelse de gündelik hayatımızda büyük bir zorluğa neden oluyor. Birçok yaya, kaldırımı kullanmak yerine yola inmek zorunda kalıyor; bu durum ise kazalara ve yaralanmalara yol açıyor.
Uzmanlar, kaldırımların işgal edilmesini yalnızca fiziksel bir problem olmaktan öte kent hakkının ihlali ve erişilebilirlik sorunu olarak görüyor.
Mekânı ve gündelik meseleleri sürdürülebilirlik perspektifiyle ele alan mimar ve eğitimci Aslı Suner’e göre kaldırımlar kent içinde yaşam ve serbest dolaşım hakkının en kritik alt yapısını oluşturuyor.
Ancak kaldırımların işgallerinin bu hakkın ihlali olduğunu söyleyen Suner’e göre bu işgal birkaç farklı şekilde gerçekleşiyor. İşgalin, İstanbul’da ‘Rant işgali’ ile de alakalı olduğuna değiniyor:
“İşletmelerin kaldırıma kontrolsüzce taşmaları, güvenli bir dolaşım alanı bırakmayıp yayaları sokaktan ilerlemeye zorluyor. İkincisi motosikletlilerin trafiği atlatmak için kaldırımı kullanma ve yine arabaların kaldırma park etmesi en büyük problemler. Bu sebeple işgal ve rant çok türlü.
Bu örneklerin hepsinde görünür olan bireysel faydacılık, dışarda kalan da müştereklerin hor kullanımı ile toplumun geri kalanı. Bir de ‘kaldırıma yaşam katan’ bir işgalcilik var; çatlaklardan, derzlerden sızan yabani otlar, çiçekler, onların çağırdığı kelebekler, böcekler... Yaşamın işgali kimseyi dışarda bırakmıyor.”
Kent hakkının ihlali denildiğinde, yaya geçitleri, kaldırımlar, mahalle sokakları, meydanlar, toplanma alanı olarak rezerve edilmiş ancak ranta açılmış alanların ilk akla gelenler olduğunu söyleyen Suner, ‘hayvanların kent hakları’nın da ellerinden alındığı ifade ediyor.
Kaldırımların kentin sosyal ve kültürel hatta ekolojik sürdürülebilirliğinde rollerinin büyük olduğunu söylüyor:
“Hem mimar olarak hem de eğitimci kimliğimle erişim hakkını yaşam hakkının bir uzantısı olarak görüyorum. Bu hakkın her ölçekten tasarımın merkezinde yer alması gerektiğini düşünüyorum.
Mimarlar, erişim derken sadece kaldırım ve sokak gibi kentsel mekanları değil yapı içinden kamusal mekanlara güvenli erişimi de tasarlamak, planlamak ve uygulamakla da görevli.”
Suner, kaldırım işgallerinin küçük gibi gözükse de aslında kenti saran bir sorun olduğunu........
© Bianet
