menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Plastik Kasaba: Birleştiren aynılıklar, kurtaran farklılıklar üzerine

13 2
friday

İnsanlar aynılıklarından beslenir, demişti annem bir keresinde, özellikle içinden çıkamadıkları durumlarda kendileriyle aynı durumda olan diğerlerine yönelirler.

Çok ciddiye almıştım bu lafını. Epey de ters bir yerinden almıştım üstelik, takip eden yıllar boyunca hep aynı olmayı kovaladım başkalarıyla; bir ideal vardı belli ki, onun peşinden koşup durdum, yalnız kalmamak adına.

Topluma uyum sağlamak uğruna benim gibi çaresizce çırpınan bir diğer kızın hikâyesi ile karşılaştık yakın zamanda. Sizi Ophelia ile tanıştırayım.

Duygularını alabildiğine uçlarda yaşayan bir baba ile hayatı dengede tutmaya çalışırken istemsizce katılaşmış bir annenin kızı. Adı, tiyatrocu ailesinin Shakespeare aşkından geliyor. Ophelia, ailesiyle birlikte bir gezici tiyatro hayatı yaşıyor. Okul, arkadaşlar, düzenli bir hayat, rahat bir ev, kendine ait bir oda…Çoğumuza alışıldık gelen şeyler yok onun hayatında.

Tam da bu sebeple, geçici durakları Stopford’a vardıklarında, kendinden farklı olana ayan beyan karşı duran bir topluluğun içine düştüklerini anlaması uzun sürmüyor.

Susie Bower’ın Türkçeye çevrilen ilk çocuk romanı Plastik Kasaba, kesinlikle alışkın olmadığımız bir ailenin sıkış tepiş karavanına atıyor bizi; bu çılgın, dibine kadar otantik aileyle ucu sonu görünmeyen bir maceraya dalıyoruz.

Annesinin kaygıları, babasının akışa bırakmışlığı bir yana Ophelia, fırsatını bulan her çocuk gibi kendi yolunu çizmeye çalışıyor. Kasabadaki tuhaf olaylar yakasını bırakırsa tabii…

Bir yandan okulda giderek tek tipleşen ideal öğrenciler, sert, kuralcı öğretmenler; bir yandan eşyalarını yürüten, karavanlarına saldıran yabancılar ve bitmek bilmeyen plastik atıklar… Farklılıkları düzeltilmesi gereken problemler olarak gören bu hipnotize toplumda bakalım kazanan kim olacak? Aynılıklarıyla övünen, pürüzsüz, mükemmel çoğunluk mu; kabul görmemiş farklılıklarını kendine zırh yapmış saldırgan azınlık mı?

Yoksa herkesi birleştiren ortak bir yol var mı?

Uzun seneler boyu, ideal yaşam tarzının çevreye uyum sağlamak olduğuna inandım. Marifetin aynı veya farklı olmaya çalışmak değil de çabalamadan bir kendilik halini yakalamak olduğunu sonradan anlayacaktım.

Günışığı Kitaplığı tarafından yayımlanan Plastik Kasaba, bana idealin kolaylığını; farklı olanın çelişkili zorluğunu ve insanın bu ikisi arasında neden bocalayıp durduğunu yeniden sorgulattı.

Size başka neler sorgulatır kim bilir; artan plastik kullanımının yarattığı ekolojik sorunları, günümüzün kalıplara tıkılmış önyargılı ilişkilerini, sınırlayıcı eğitim sistemini, okullarda zorbalık veya ebeveyn-çocuk çelişkilerini… Seçin beğenin. Azade Aslan çevirisiyle dilimize kazandırılmış bu muzip roman artık hepimizin.

"İnsanlar aynılıklarından beslenir" demişti annem. En büyük aynılığımız, hiçbirimizin mükemmel olmadığı gerçeği, diye düşündüm bitirirken bu kitabı. Birleşen ve ayrılan noktalarımızla hepimiz kendine has spiral şekiller gibi dolaşıyoruz bu hayatı.

Bu hikâye, kendi yolunda giden, farklılıkların değerini gören herkese. Beni derin bir yas döneminden zarifçe çıkaran, kimsenin beklediği gibi biri olmamak derdimi yuvarlayıp yumuşatıp boğazıma takılmadan yutmamı sağlayan bu şahane romana onu benimle buluşturan Günışığı Kitaplığı’na teşekkürlerimle.

Yaşasın çocuk kitapları.

(ÇYK/EMK)

Osman Kavala'nın hukuksuzca tutulduğu cezaevindeki sekizinci yılında layık görüldüğü Almanya'nın en önemli nişanlarından büyük şair ve yazar Johann Wolfgang von Goethe'nin onuruna verilen Goethe Madalyası'nın sunumunu Maxim Gorki Tiyatrosu direktörü Shermin Langhoff yaptı.

Goethe'nin doğum yeri olan Weimar'da düzelnenen törende, ödülün 70. yılında Osman Kavala'nın Goethe Madalyası’nın eşi Ayşe Buğra'ya verilmesi öncesinde Langhoff'un yaptığı konuşmayı paylaşıyoruz.

* * *

Bugün itibariyle 2 bin 858 gündür Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda hapis tutulmakta olan Sevgili Osman ya da herkesin senden saygıyla bahsederken kullandığı şekliyle Osman Bey,

saygıdeğer Profesör Ayşe Buğra, yedi yıl boyunca maruz kaldığı Kafkaesk dava hakkında bir kitap yayınladığınız eşinizi temsil etmek üzere İstanbul’dan Weimar’a teşrif eden Sevgili Ayşe Hocamız,

saygıdeğer Enstitü Başkanı Gesche Joost ve

saygıdeğer Enstitü Genel Sekreteri Johannes Ebert,

ve elbette siz sevgili konuklarımız,

değerli jüri üyelerimiz ve burada bulunan tüm misafirler:

Sizleri -unutulmuş kadın temsilcileri de dâhil olmak üzere- şairler, düşünürler ve geçmiş çağların demokrasiye gönül vermiş kişilerin kenti Weimar’da selamlamak isterim!

Buraya ayağımın tozuyla geldiğim, Ege Denizi’nde bulunan On İki Ada’dan birinde Ahmet İnsel’e rastladım; İnsel, Osman Kavala ve diğer dostlarıyla beraber 1982’de, yani 12 Eylül darbesinden kısa bir süre sonra İletişim Yayınevi’ni kurmuştu.

Osman Kavala o günlerde henüz 25 yaşındaydı. İleride Türkiye’nin en saygın yayınevlerinden biri olacak İletişim, süregelen bu baskı döneminde demokrasiye ve eleştirel düşünceye katkı sağlayacak eserler yayınlayacaktı.

On İki Ada, 1967’den 1974’e dek mevcudiyetini sürdüren askeri cunta döneminde komünistlerin, anarşistlerin ve diğer muhaliflerin sürgün edildiği bir coğrafyaydı. Nitekim 1909’da dünyaya gelen şair Yannis Ritsos, 1967........

© Bianet