menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

“Gönül” filmi: Roman müziği ve eğlence algısı

8 9
11.06.2025

Yönetmen Soner Caner tarafından hayata geçirilen BKM yapımı “Gönül” filmi, etkileyici bir aşk hikayesinin yanı sıra kültürel etkileşimleri ve baskı altındaki gelenekleri de ele alıyor.

Film, Anadolu’nun çeşitli yerlerine dağılmış Dom’ların gündelik ve sosyal yaşamını anlatmaktadır. Film, Dom grubundan Piroz’un abisi ile birlikte bir köye düğün için çalgıcı olarak gitmesi ve orada Sümbül’e aşık olmasını konu alıyor.

Bu durum, iki farklı kültür arasındaki çatışma ve farklılıkları gözler önüne seriyor. Bu nedenle, filmin ortaya çıkışı önemli ve tartışmaya değer.

Gönül filminde doğrudan bir nefret söylemi görülmese de gündelik pratikte Romanlara dair kalıplaşmış belirli tahayyüllerin varlığı söz konusu.

Bunlardan dikkat çeken iki önemli unsur ise kavga sahneleri ve Rom ve Dom gruplarla çokça özdeşleştirilmiş; müzik.l filminde doğrudan bir nefret söylemi görülmese de gündelik pratikte Romanlara dair kalıplaşmış belirli tahayyüllerin varlığı söz konusu. Bunlardan dikkat çeken iki önemli unsur ise kavga sahneleri ve Rom ve Dom gruplarla çokça özdeşleştirilmiş; müzik

“Tanrı insanları yarattı. baktı çok mutsuzlar. onlara domları gönderdi. konup göçtüler. çalıp söylediler. bir gönüle düşmek için…”

Bu noktada Gönül filminin tam da girişindeki cümle, kurumlar, kişiler (ideolojileri fark etmeksizin) ve üst yapılar tarafından Romanlara atfedilen her ne olursa olsun neşeli kalabilen, gülmesini, eğlenmesini ve hatta eğlendirmesini bilen insanlar algısını bizlere hatırlatır nitelikte.

Bu tahayyüller Ateşli Çingene filminde de çeşitli şekillerde kendisini göstermekte. Ediz Hun tarafından canlandırılan filmin ana kahramanlarından Ali’nin yetenekli bir müzisyen olması ve bunun hemen fark edilmesi yine tam da kendisini tarihin farklı zaman dilimlerinde sürekli tekrar eden o meşhur “yetenekli Roman müzisyen” imgesinin 70’lerdeki tezahürünü oluşturuyor. Filmdeki bu tahayyüller Türkiye’nin neoliberalleşme sürecinde aslında Romanlara atayacağı “eğlendirici, neşeli, ne olursa olsun mutlu” rolünün de bir ön izlenimi niteliğinde.

Bu noktada etnomüzikolog Gonca Girgin’in 1980 darbesinin ardından sertleşen politik iklimine karşın, eğlenceli, devlete karşı gelmeyen, eğlendiren Roman imgesinin popülerleşmenin aslında hiç de tesadüf olmadığı vurgusunu hatırlamak oldukça kıymetli. Zira, bu tip tahayyüler Romanların hak arayışında organize olamayacağı, kendi hakları için mücadele veremeyecekleri gibi ön kabullerin tam da kaynağı.

İşte bu sebeple tam da bu noktada şu soru akla geliyor; Romanların tarihsel bellekte salt bir biçimde müzik ve eğlence ile özdeşleştirilmesi, hala temel hakları için mücadele veren Rom, Lom ve Dom grupları nereye sıkıştırıyor ve bu sıkışmışlıktan gücü tekelinde tutan kişi ve kuruluşlar nasıl yararlanıyor?

Sanıyorum hem "Gönül" hem de "Ateşli Çingene" gibi filmler tam da Girgin’in işaret ettiği 1980'lerde popülerleşen Roman algısının devamlılığını sağlayarak, aslında Roman toplulukları gerek politik gerekse emek düzleminde statik bir noktaya yerleşmeye zorluyor.

(BY/EMK)

“Gençlerin sınavdan çekilişi, sadece bir sayı değil; bir sistemden, bir umuttan ve bir gelecekten vazgeçiştir.”

2025 Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) başvurularında, bir önceki yıla kıyasla yaklaşık 600 bin kişilik bir azalma yaşanması, Türkiye’nin genç nüfusu ve eğitim sistemi üzerine yeniden düşünmemizi gerektiren önemli bir gelişmedir. Bu düşüşün altında yatan nedenleri sadece sayısal verilerle değil, aynı zamanda toplumsal dönüşümler, ekonomik koşullar ve bireysel motivasyonlar çerçevesinde de değerlendirmek gerekir.

Türkiye’de doğurganlık oranı son yıllarda belirgin şekilde düşüyor. TÜİK verilerine göre, 2001 yılında 2,38 olan toplam doğurganlık hızı, 2023’te 1,51’e geriledi. Bu da üniversite çağındaki gençlerin sayısında doğal bir azalmayı beraberinde getiriyor. 18-24 yaş aralığındaki nüfusun daralması, sınav başvurularında sayısal düşüşe yol açan temel etkenlerden biridir.

Türkiye’de üniversite mezunu işsizliği uzun süredir ciddi bir yapısal sorun olarak öne çıkıyor. YÖK ve İŞKUR verilerine göre, iş bulamayan ya da mezuniyet sonrası asgari ücretle çalışmak zorunda kalan milyonlarca genç, üniversite diplomasının ekonomik karşılığını alamıyor. Bu durum, lise son sınıf öğrencilerinde ve mezun adaylarda........

© Bianet