Traoré ve müttefikleri Batı’ya sırt çeviriyor: Sahel’de pan-Afrikanizm arayışı
Batı Afrika’nın iç kesimlerinde yer alan Burkina Faso, son yıllarda aşırı şiddet eylemleri ve askeri darbelerle gündeme geliyor. Ülke, 2011’den beri IŞİD ve El-Kaide gibi örgütlerin hedefinde.
Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre, sadece 2021 yılında 2 bin 354 kişi saldırılar sonucu hayatını kaybetti. Toplam 83 bin kişi evinden edildi, 100 bin kişi sakat kaldı. Örgütlerin aşırı şiddet eylemleri, toplamda 1.2 milyon kişiyi etkiledi.
Sendikaların orduyu harekete geçirerek darbe yaptığı tek Sahra Altı ülkesi olan Burkina Faso’nun darbelerle dolu bir geçmişi var. En bilinen liderlerinden Thomas Sankara, 1980'lerde ülkeyi sosyalizme götürmeye çalışırken suikasta kurban gitti. 2022’de darbe ile iktidara gelen Ibrahim Traoré ise henüz sivil yönetime geçiş tarihi vermiyor; güvenlik sağlanmadan seçim olmayacağını söylüyor.
Bu gelişmeler hakkında "Sahra Altı" kitabının yazarı, Yeditepe Üniversitesi Afrika uzmanı Doç. Dr. Selim Volkan İpek ile konuştuk.
İpek, darbe ile iktidara gelen Traoré’nin konumunu şu sözlerle değerlendiriyor:
“Traoré bugün dünyanın en genç cumhurbaşkanı. Ancak onun darbesini devrimci olarak tanımlamak doğru olmaz. Çünkü bir monarşiyi devirmedi ya da bir halk hareketinin öncülüğünü üstlenmedi. Traoré, kendisinden önce darbe ile başa gelen bir başka asker, Paul Henri Damiba’yı devre dışı bırakarak iktidara geldi.”
İpek’e göre bu tablo yalnızca Burkina Faso’ya özgü değil; Mali ve Nijer’de de benzer bir eğilim gözlemleniyor. Askerler, sivillerin yönetimde başarısız olduğu ve güvenlik sorunlarını çözemediği kanaatinde. Bu nedenle bir darbeyi başka bir darbenin izlediği bir döngü oluşuyor. Uzmana göre, darbelerin ardındaki asıl motivasyon ise terörle mücadelede sivillere duyulan güvensizlik. Ne Mali’de ne Nijer’de ne de Burkina Faso’da cihatçı gruplara karşı kalıcı bir çözüm üretildiği için askerler kendilerini tek çıkış yolu olarak görüyor.
Burkina Faso’nun eski lideri Thomas Sankara ile Traoré arasında yapılan karşılaştırmalara değinen İpek, iki lider arasındaki farkları vurguluyor: “Traoré ve Sankara karşılaştırılamaz bile. Sankara çok farklı biri, çok daha bilinçli ve ülkede sadece darbe yapmadı, ülkeyi sosyalizme götürmek istedi.”
İpek, Sankara’nın başarılarını sıralarken şunları söylüyor: “Sankara, 'Kadınlarımız bugüne kadar bir inek gibi görüldüler,' diyerek yönetimi boyunca kadınlara siyasette daha fazla rol verdi. Tüm yabancı maden şirketlerini ulusallaştırdı, iki milyon çocuğu sarıhumma, sıtma ve menenjite karşı aşılattı, çölleşmeye karşı 10 milyon fide diktirdi. 350'den fazla okul açması, yolsuzlukla mücadele için kurduğu Devrimci Halk Mahkemeleri gibi uygulamaları, 'Afrika'nın Che Guevarası' olarak anılmasını sağladı. Traoré bu karizmaya sahip değil.”
Darbe sonrası yönetimi devralan Traoré, geçtiğimiz aylarda Moskova’ya resmî bir ziyaret gerçekleştirerek Rusya’ya yakınlaştı. Bu adım, özellikle Fransa ile köklü bağların kopma noktasına gelmesi açısından dikkat çekti. Traoré’nin Rusya’ya yönelmesi, hem ülke içindeki terörle mücadele politikaları hem de bölgedeki dengeler açısından önemli bir kırılma olarak görülüyor.
Uzmanlara göre bu tercihin ciddi riskleri var. İpek, Fransa’nın bölgeden tamamen dışlanmasının Burkina Faso için olumsuz sonuçlar doğurabileceğini vurguluyor. Ona göre, Fransa’nın boşluğunu Rusya ile doldurmaya çalışmak büyük bir hata olabilir; çünkü bu ülkeler terörle mücadelede Fransa’nın sağladığı askeri ve lojistik desteğin yerini dolduramaz. İpek, Traoré ve benzeri liderlerin yeniden Paris’le diyaloğa girmesi gerektiğini söylüyor.
İpek ayrıca Fransa’nın rolünü tarihsel bir bağlamda değerlendiriyor: Batı Afrika’daki Frankofon ülkeler açısından Fransa kuşkusuz kolonyalist bir geçmişin temsilcisi. Ancak aynı zamanda bu ülkelerin postkolonyal kimliğinin de bir parçası haline gelmiş durumda. Ona göre Fransa’dan uzaklaşmak, ilk bakışta güçlü bir anti-kolonyalist tavır gibi görünebilir; fakat uzun vadede bu ülkelerin kalkınma ve güvenlik ihtiyaçlarını zayıflatma riski taşıyor.
Mali, Burkina Faso ve Nijer’in ECOWAS’tan ayrılarak kurdukları Sahel Devletleri Birliği (AES), bölgenin yeni yönelimini gösteriyor.
İpek, bu oluşumun amacını “terörle mücadelenin aslında dış müdahalelere karşı verilen bir bağımsızlık savaşı olduğunu göstermek” olarak özetliyor. Ona göre AES, Batı’ya bağımlılığı reddeden, daha halkçı ve askeri bir Pan-Afrikanizm çizgisi izlerken; diğer bölge ülkeleri kapitalist, Batı ile uyumlu ve sivil bir Pan-Afrikanizm anlayışını sürdürüyor.
1949 doğumlu Sankara, 1983-1987 yılları arasında Burkina Faso’nun başında bulundu. Anti-emperyalist ve sosyalist politikalarıyla “Afrika’nın Che Guevarası” olarak anıldı. Pan-Afrikanizm vurgusu güçlü bir liderdi. 1987’de bir darbeyle öldürüldü; ama bugün hâlâ ülkesinde kahraman figür olarak hatırlanıyor.
1988 doğumlu olan Traoré, 2022’de başka bir darbeci olan Paul-Henri Damiba’yı devirerek iktidara geldi. Dünyanın en genç devlet başkanı olarak biliniyor. Fransa ile bağları koparma yoluna girerken Rusya’yla yakın ilişkiler kurdu. Sahel Devletleri Birliği’nin kurucu liderlerinden biri.
(BG/TY)
Çeşitli iş kollarında çalışan beyaz yakalıların hangi sınıfa mensup olduğuna dair tartışmalara son yıllarda bir şekilde denk gelmişizdir.
Bu iş kolu kültür oldu mu daha da derinleşir tartışmalar. Bu alanda........
© Bianet
