menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Antalya Arkeoloji Müzesi yıkılıyor: "Sadece Antalya’nın değil, Türkiye’nin meselesi”

14 1
22.07.2025

Kültür ve Turizm Bakanlığı, 20 Mart 2025’te Antalya Arkeoloji Müzesi’nin yıkılacağını açıkladı. Bakanlık, karara gerekçe olarak binanın depreme dayanıksız oluşunu ve artan depolama ihtiyacını gösterdi. Oysa yapı, Türkiye’de yarışma projesiyle inşa edilen ilk müze olma özelliğini taşıyor.

Kararın ardından çok sayıda sivil toplum örgütü bir araya gelerek Müze Çalışma Grubu’nu kurdu.

Grubun sözcüsü, Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Gül Işın’la, müzenin tarihi ve kültürel değeri, yıkıma neden karşı çıktıkları ve sürece dair talepleri üzerine konuştuk.

Prof. Dr. Gül Işın, Müze Çalışma Grubu’nun ilk etapta Antalya Kültürel Miras Derneği’nin girişimiyle gündeme gelen bir fikir alışverişi ağı olarak ortaya çıktığını söyledi. Ardından, aralarında Antalya Barosu, Arkeologlar Derneği, Akdeniz Üniversitesi Öğretim Elemanları Derneği, Eğitim Sen ve İnşaat Mühendisleri Odası’nın da bulunduğu 13 farklı kurum güçlerini birleştirdi.

Bakanlığın “yıkım” kararından sonra ise bu çabalar daha somut bir platforma dönüştü.

Işın’a göre yıkıma karşı çıkmanın temel nedeni sadece yapısal bir müdahaleye karşı durmak değil, binanın Türkiye’deki müze mimarlığı tarihinde oynadığı öncü rolü savunmak. 1964’te açılan bir yarışmayla seçilen ve Doğan Tekeli, Sami Sisa, Metin Hepgüler gibi dönemin önemli mimarları tarafından tasarlanan yapı, 1972’den beri Antalyalıların belleğinde yer etmiş durumda:

“Bu yapı, Türkiye’de yarışma projesi ile inşa edilen ilk müzedir. Mimari olarak modernist Cumhuriyet kimliğinin taşıyıcısıdır. Yıkılması, bir dönemin kültürel ve kamusal mirasının silinmesi anlamına gelir.”

Işın, yapı için deprem riski gerekçesiyle yıkım kararı alınsa da bu değerlendirmenin tam bir performans analizine dayanmadığını, yalnızca ilk aşama olan karot testiyle sınırlı kaldığını vurguluyor ve “Madem bu bina riskliydi, neden beş yıldır ziyaretçiler içeri alındı?” diye soruyor.

Müze Çalışma Grubu, yıkım dışında alternatifler de öneriyor. Antalya Kent Konseyi’nin raporlarına ve İnşaat Mühendisleri Odası’nın teknik değerlendirmelerine göre, falezler üzerinde yer alan tek katlı bu yapı, mimari özüne zarar verilmeden güçlendirilebilir: “Yıkım ve yeni müze için 2,5 milyar TL'lik bir bütçeden söz ediliyor. Oysa mevcut binanın güçlendirilmesi yalnızca 180 milyon TL gibi çok daha düşük bir maliyetle mümkün.

Grup, mevcut müzenin orijinal tasarımı korunarak restore edilmesini ve çağdaş bir sergileme modeliyle daha butik bir yapıya dönüştürülmesini öneriyor. Ayrıca, artan eser sayısı için müzeye yakın bir bölgede yüksek kapasiteli modern bir depo/salon binası inşa edilmesini talep ediyor.

Müze Çalışma Grubu, Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan şimdiye dek herhangi bir doğrudan yanıt alamadı. Randevu talepleri reddedildi, lansmanlara ise yalnızca davetli kurumların alınacağı belirtildi. Bu tutum, iletişim kurmaya çalışan uzmanlar için sürecin şeffaflıktan uzak ilerlediğini gösteriyor.

Öte yandan, müzedeki eserlerin taşınma süreci de kaygı verici.

Işın, heykellerin paketlenmeden futbol sahasına taşınacağı yönünde duyum aldıklarını, eserlerin güneş altında kalabileceğini, iklimlendirme sistemlerinin yetersiz kalabileceğini belirterek şöyle dedi:

“Eserlerin sigortalanıp sigortalanmadığı bile belirsiz. Konteynerlarda saklanacağı söyleniyor; ama jeneratör destekli bir sistem kurulacak mı, nem ve sıcaklığa karşı önlem alınacak mı belli değil. Kamuya ayrıntılı bir açıklama yapılmadığı için bilemiyor, endişeleniyoruz.”

Işın’a göre Antalya’daki bu süreç, Türkiye genelindeki müze politikalarının bir parçası.

Işın, şu an ülkede kapalı olan 35 müze bulunduğunu, bunun ciddi bir kültürel kayıp olduğunu söyleyerek “Türkiye, arkeolojik zenginliği açısından eşsiz bir ülke ama bakanlığa bağlı sadece 217 müze var. Bunun 35’i şu anda kapalı. Bu durum, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ‘kültür’ tarafına yeterince eğilmediğini gösteriyor,” dedi.

Mersin Anamur Müzesi 13, Isparta Müzesi 11, Elazığ Müzesi ise 9 yıldır kapalı durumda.

Müze Çalışma Grubu, yerel bir mesele olarak başlayan bu sürecin artık ülke çapında bir hafıza savunmasına dönüştüğünü düşünüyor. Instagram hesaplarında paylaştıkları üzere temmuz ayı boyunca her gün saat 18:00’da yıkıma karşı Antalya Arkeoloji Müzesi bahçesinde buluşuyorlar. Işın, çağrısını şöyle özetliyor:

“Antalya halkının ötesinde tüm yurttaşları bu sürece sahip çıkmaya davet ediyoruz. 20. Yüzyıl Cumhuriyet Dönemi kamusal değerlerimizin hafızalardan kolayca silinmemesi için toplumsal bir farkındalık yaratmalıyız.”

I. Dünya Savaşı’nın ardından, 1919 yılında İtalyanların Antalya’yı işgali sırasında açıkta bulunan eski eserlerin İtalyan Konsolosluğu’na taşınmak istenmesi üzerine Antalya Lisesi öğretmeni Süleyman Fikri Erten, 15 Ekim 1919’da Antalya Mutasarrıflığına başvurarak kendisini fahri Asar-ı Atika memuru olarak tayin ettirdi. Müze kurma çalışmaları bu tarihte başladı.

İlk olarak Antalya Merkez’deki eski eserler, Tekeli Mehmet Paşa Camii karşısındaki terk edilmiş Bayraktar Baba Türbesi’nde toplanarak geçici bir depo müze oluşturuldu. 1922 yılında bu eserler, mübadele sonrasında boş kalan Panaya Kilisesi’ne (Alâaddin Camii) taşındı ve burada ilk müze binası kuruldu. 1937 yılında müze, Yivli Minare Camii’ne; 1972 yılında ise hâlâ kullanılan modern binaya taşındı.

1988 yılında “Avrupa Konseyi Yılın Müzesi Özel Ödülü”ne layık görüldü. 30 bin metrekarelik bir alana yayılan müzede kapalı sergi salonları, açık hava galerileri, çocuk bölümü, modern sanatlar sergi salonu, konferans salonu, kafeterya ve video gösterim alanı bulunuyor.

Müze koleksiyonu, Alt Paleolitik Çağ’dan Bizans dönemine kadar geniş bir zaman dilimini kapsıyor. Doğa Tarihi ve Prehistorya Koleksiyonu, bölge kazılarından elde edilen eserler, Roma dönemi çömlekleri, Perge kökenli mitolojik heykeller, lahitler, takılar, mozaikler, ikonalar, madeni ve cam eserler koleksiyonun öne çıkan parçaları. Özellikle Perge’de bulunan Roma dönemi heykeltıraşlık eserleri ve müze kurtarma kazılarından elde edilen ünik buluntularla Antalya Müzesi, dünyanın sayılı arkeoloji müzeleri arasında yer alıyor.

Kaynak: Kültür ve Turizm Bakanlığı

(BG/TY)

Erlend Loe, iyi bir yazar. Başarısını, olayları ve insanları dikkatle gözlemleyip hikâyeleştirmeye borçlu. Hikâyelerinde şimdiyi ve geçmişi harmanlayan Loe, insanların birbiriyle kurduğu ve kuramadığı iletişimle beraber, tortulaşmış ve kişiyi yaşadığı dünyaya kâh yabancılaştıran kâh uyumsuz hâle getiren hatıralara yoğunlaşıyor. Öte yandan, insan-doğa ilişkisine, buradan hareketle kişinin yeni bir kimliğe bürünme sürecine dair kalem oynatan yazar, başka hayatların mümkün olabileceğini gösteriyor.

Loe’nin kafa yorduğu bir diğer mesele aşkın yaşamı iyileştirdiği mi, yoksa işgal mi ettiği sorusu etrafında şekilleniyor; rutinleri sarsarken yenilerini yaratan, ruhsal gerilimlere yol açarken kişiyi uçuran aşk, yazarın anlatılarında absürt tartışmaları tetikleyen tatlı-sert bir olay hâline geliyor.

Loe’nin alametifarikası, başkasını ve kendini dinleyen kahramanlarla oluşturduğu metinler. Onlar, zaman zaman konuşsa da çoğunlukla suskunlukla var oluyor. Kısacası yazarın hikâyeleri, hayatın akışıyla paralellik gösteriyor ve yaşamın içinden akıp gidiyor. Karakterler de düz bir çizgide ilerlerken aniden tepetaklak olan yaşamlarını düzenlemek için büyük bir çaba harcıyor.

Loe’nin yaşamın içinden akıp gitme ve hayatı yorumlama edimi, yalnızca romanlarıyla sınırlı değil; Gerçeklikle Müzakere’de tekteker üzerindeki gezginliğini anlatırken bu ilginç bisikleti metafor........

© Bianet