Türkiye’nin yeni ‘kız grubu’: Manifest
Manifest, Türkiye müzik piyasasına hareketli pop ritimleri ve sahne şovlarıyla hızlı bir giriş yaptı.
YouTube’da yayınlanan Big5 yarışmasında, yarışmacılar sesleri ve dans yetenekleri üzerinden değerlendirildiği üç farklı aşamadan geçtiler. Ses ve dans aşamalarını geçen 15 yarışmacı, kamp sürecine adım attı. Bu aşamanın sonunda seçilen beş kişi, Türkiye’nin yeni “girlband”i Manifest’i oluşturdu.
Bu sene ilki düzenlenen yarışma sonucunda oluşan Manifest grubunun normalde beş kişiden oluşması beklenirken; Zeynep Oktay, Sueda Uluca, Lidya Pınar, Esin Bahat, Hilal Yelekçi ve Mina Solak isimli henüz 20’li yaşlarının başında olan altı kişiden oluşuyor.
Grubun ortaya çıkışı ve yükselişi, Türkiye’deki önceki örneklere pek benzemiyor; daha çok dünyada büyük etki yaratan K-pop gruplarının oluşum sürecini andıran bir yolla sahneye çıktılar.
Güney Kore’de ortaya çıkan K-pop, kısa sürede global müzik piyasalarını da etkisi altına alan küresel bir fenomene dönüştü. K-pop grupları, şirketlerin “idol sistemi”yle yarışmacıları seçip yıllar süren eğitim süreçlerinden geçirerek yeni gruplar halinde piyasaya sürmesiyle ortaya çıkıyor. Böylece K-pop, Güney Kore’nin dünyaya pazarladığı bir kültürel ihracat ürününe evrildi.
Üretilen sosyal medya içerikleri, yüksek prodüksiyonlu müzik videoları, dans koreografileri ile geniş kapsamlı bir proje olarak tasarlanan bu müzik endüstrisi, ABD’ye de uzandı.
Los Angeles merkezi “kız grubu” KATSEYE, 2023’te ABD’de düzenlenen “Dream Academy” adlı reality şovun sonunda seçilen üyelerle oluşturuldu. Güney Kore, İsviçre, Filipinler ve ABD’den üyeleri bulunan KATSEYE, farklı etnik ve kültürel arka planlardan gelen üyeleriyle birlikte küresel bir “kız grubu” olarak tanınıyorlar.
Bu ve benzeri örnekler, global arenada tanınırlık elde etti ve müzik endüstrisinin işleyiş biçiminde yeni kapılar araladı. Türkiye’de bu yöntemle ortaya çıkan Manifest grubu üyeleri de verdiği demeçlerde, en büyük hayallerinin uluslararası arenada görünürlük kazanarak Türkiye’yi temsil etmek olduğunu sık sık dile getiriyor. Manifest’in K-pop grupları ve KATSEYE gibi globale nüfuz edip edemeyeceklerini zaman gösterecek.
Big5 yarışmasının organizatörlerinden ve dijital bir medya ajansı olan Hypers’ın kurucusu olan Tolga Akış, verdiği bir demeçte grubun K-pop kalıplarına sokulması yerine, Türkiye’ye özgü bir tarzı temsil eden “T-pop” çatısı altında değerlendirilmesi gerektiğini düşündüğünü belirtti.
Manifest grubu ilk parçaları olan “Zamansızdık” şarkısıyla sektöre giriş yaptı. Grubun hayran kitlesini çocuklar ve gençler oluşturuyor. Grubun hayran kitlesinin ismi ise “Manifam” olarak biliniyor.
Manifest’in kuruluşunun üzerinden çok kısa bir süre geçmişken, 19 Mart’ta başlayan Saraçhane eylemleri Türkiye’deki hukuksuz yargılamalara ve uygulamalara karşı direnişin simgesi haline gelmiş, farklı politik görüşlerden binlerce insanı ve özellikle gençleri bir araya getirmişti. Bu dönemin en öne çıkan özelliklerinden biri ise kayyım atamalarıyla kendi üniversitelerinde de uzun bir süredir mücadele eden gençlerin mücadelesine dönüşmesiydi.
Grubun hayran kitlesinin çoğunluğu bu dönemde mücadele eden gençlerden oluşuyor. Manifest’in ikinci şarkısı olan Arıyo’ya ise hayranları ‘‘Hak, Hukuk, Adalet’’ sloganlarını içeren bir remix yaptı. Grup da bunu sahiplenerek konserlerde kullandı.
Türkiye’de 90’lar ve 2000’lerin başındaki “pop çağı ateşinin” yandığı dönemlerden bugüne gelindiğinde bu pop çağının kapanarak yerini rap’e bıraktığı görülüyor. Manifest tam da bu dönemde ortaya çıkarak piyasaları kökünden sarstı. Yeni bir pop ateşinin alevlerini müzik dünyasına savurdular.
Türkiye’de rap şarkılarında kadınların sadece birer nesne olarak görüldüğü ve kadın bedeninin aşağılandığı sözler bulunması kamuoyunda tartışmalara sebep olmuştu.
Manifest grubu üyelerinden Zeynep Oktay T24’e verdiği demeçte, kendi şarkılarının da rap içerdiğini; ancak ayrımcı sözler içermediğini belirtti. Böyle sözler içeren şarkıları sanat olarak görmediğini ve dinlemediklerini ekledi.
Grubun ilk albümü olan “Manifestival” ise 13 Haziran 2025’te piyasaya sürüldü. Albüm çok kısa bir süre içerisinde milyonlarca dinlemeye ulaştı. Grup, Türkiye’de 2025 yazının en çok dinlenilen ve konuşulanlarından oldu. Sadece şarkıları ve sahne performansları değil; Youtube, TikTok, Instagram gibi sosyal medya platformlarına ürettikleri içerikler de milyonlarca insan tarafından takip ediliyor.
Albümlerinin çıkmasıyla daha fazla konser vermeye başlayan grup, Türkiye’de konser vermenin bir prestij olarak görüldüğü Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu’nda ilk konserlerini verdi. İstanbul dışında da konser vermeye başlayan grubun konser bileti fiyatlarının çok pahalı olması ise son dönemlerde fazlaca eleştiriliyor. Çoğunluğunu öğrencilerin oluşturduğu hayran kitlesi, konser fiyatlarının pahalılığından şikâyet ediyor. Temel ihtiyaçlarına bile ucu ucuna para yetiştiren öğrenciler kültür-sanat etkinliklerine ayıracak bütçe bulamazken konser biletlerinin hayli uçuk seviyelerde seyretmesinden rahatsız olduklarını dile getiriyorlar.
Big5’ın yeni sezonunun 2026 Eylül ayında yayına girmesi planlanıyor.
Bu yıl yarışma, daha çok eğitim ve reality şov formatında çekilecek. Ayrıca yaş aralığı değiştirildi, yalnızca 18-20 yaş arasındaki yarışmacılar kabul edilecek. Yurt dışında benzer örneklerini gördüğümüz bu format, Türkiye’de de kendi kitlesini oluşturdu.
Yarışmanın ilerleyen yıllarda devam etmesi, Türkiye müzik endüstrisinde yeni bir pazarın oluşmasına zemin hazırlıyor. Global çapta ne kadar etkili olacakları ise zamanla görülecek.
Manifest dahil olmak üzere, dünyanın dört bir yanında ortaya çıkıp hem ulusal hem uluslararası düzeyde tanınırlık elde eden bu grupların hayran kitlelerinde etkileri çok büyük. Onlar gibi giyinmek, onlar gibi görünmek, onlar gibi beslenmek, onlar gibi davranmak hayranlar için hayli önemli hâle geliyor.
Grupların bu kadar geniş hayran kitlelerine seslenmelerinde sosyal medyaya ürettikleri içerikler etkili oluyor. Grubun takipçi kitlesi, grup üyelerinin bir gününü nasıl geçirdiğine, o bir gün içinde neler yediğine, neler giydiklerine çektikleri vloglar sayesinde ulaşabiliyor. Dünya çapında tanınan isimlerin ortak noktası, sıkı bir beslenme ve spor programına sahip olmaları ve bunun sonucunda tek tip bir beden algısı oluşması.
Sadece vücut tipleri değil; yaptıkları makyajlar, giydikleri kıyafetler de ana akım modanın birer parçası. Günümüzde beden ve moda algısının şekillenmesinden en çok şirketler kâr sağlıyor: Sağlıklı ve fit beslenme programları yüksek fiyatlarla satılıyor, ana akım giysi parçaları ise hızla tükeniyor.
Birçok kadın, “kabul edilen” beden algısına uymadığı için psikolojik sorunlarla mücadele ediyor ve bütçesinin büyük kısmını bir kalıba girmek için harcıyor. Ancak bu sorun sadece hayran kitlesini etkilemekle kalmıyor, toplumsal düzeyde de yaygın bir etkisi var.
Bu gruplarda yer alan üyeler de söz konusu beden algısına uymak zorunda bırakılıyor. Beslenme şekilleri, giyim tarzları ve davranış biçimleri çoğunlukla menajerlik şirketleri tarafından paket halinde dayatılıyor. Görselliğin ön planda olduğu medya sektöründe çalışan insanlar için bu kalıplara uymak neredeyse bir zorunluluk haline geliyor. Bu standartlara uymayanlar sektörde kendine yer bulmakta güçlük çekiyor. Medya, gıda, müzik ve eğlence sektörü şirketleri kendi ürünlerini pazarlamaya devam ederken, hem sanatçılar hem de hayran kitlesi sistematik bir döngü içinde birbirini bu düzene uyum sağlamaya itiyor. (AG/TY)
Belgeselin başında Kırgızistan’ın etrafı yüce dağlarla çevrili yayla manzarasında tahıl balyalarını tatlı bir meyilden aşağıya yuvarlayan nezih bir erkek topluluğuyla tanışıyoruz.
Görüntülerin çekildiği anlar için ışığın ideal olduğu saatlerin seçilmiş olması, kadrajların gayet isabetli ve kapsayıcı ayarı coğrafyanın hakkını vermekle kalmıyor, seyirciyi adeta bir masal diyarına taşıyor.
Kırsal kesimde kadınların da tarımla uğraşması klişesine aykırı olarak, gözümüzün tarlalarda iki cinsiyetten çiftçi araması sonuçsuz kalıyor ve kamera erkek kahramanlarımıza yaklaştıkça bunun sebebini anlar gibi oluyoruz.
Sanki belgesel ekibi orada diye belirli bir tavır içinde olan ve mevzubahis çekimler için adeta hazırlanmış gibi duran çiftçi erkekler aralarında sohbet ederken baklayı ağızlarından çıkarıyorlar.
Muhabbet, köy kadınlarının futbolla iştigal etmesinin ve takıntılı şekilde sürdürdükleri bu faaliyetten dolayı çocuklara benziyor olmalarının etrafında dönüyor. Bunu söylerlerken erkeklerin köyün kadınlarını yargılıyor veya aşağılıyor olduğu hissine kapılmıyoruz. Daha çok bir şaşkınlık sonucunda önüne geçilemeyen bir dedikodu enerjisi yayıyorlar veee “Ya erkeklerden daha iyi oynarlarsa?” lafı, sanki tüm mesele bundan ibaretmiş gibi bir tanesinin ağzından dökülüveriyor.
Lakin “Filmin esas argümanını anladım” hissini anında aşılayarak açılış bölümünün sonunda can alıcı şekilde patlatılan kilit cümle sonradan muhtelif epizotlarla desteklenemiyor; mevzubahis cümle erkeklerin evrensel çaptaki korkularını ziyadesiyle ifade etmesine rağmen,........
© Bianet
