Boğaziçi Üniversitesi'ne yeni bir kayyım mı geliyor?
21 Ağustos 2025 itibariyle Naci İnci’nin rektörlük süresi doldu. Boğaziçi Üniversitesi’nde şimdi merak edilen soru şu: Yerine kim gelecek, bu atama nasıl yapılacak?
Temmuz ayında, aralarında Prof. Dr. Ünal Zenginobuz, Prof. Dr. Mine Eder, Prof. Dr. Taner Bilgiç, Prof. Dr. Cem Say, Prof. Dr. Can Yücesoy ve Prof. Dr. Nesrin Erkol’un da bulunduğu sekiz akademisyen, rektörlük için adaylık başvurularını YÖK’e sundu.
Bu isimler, aynı zamanda kayyım atamalarına karşı direnişin ve protestoların ön saflarında yer alan akademisyenlerden bazıları.
Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler profesörü Mine Eder kayyım atamalarına dair konuştu:
"Biz Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri olarak daha önce 2021’de bir güvenoyu daha doğrusu bir güvensizlik oyu oylaması yapmıştık. Hata orada Naci İnci’ye karşı yüzde 95 güvensizlik oyu çıkmış olmasına rağmen atandı. O dönemde ‘güvensizlik oyu almadığını’ bildiğimiz 17 kişilik bir grup vardı. O dönemki itiraz sürecinin içinde yer alan 17 isimden yaklaşık 8 ‘i ile beraber rektörlük için adaylık başvurusunda bulunduk."
"Aday olduk ama atanmayacağımızı da biliyoruz. Biz itirazımı dile getiriyoruz yine de. Aslında hiçbirimiz öyle rektör olma meraklısı tipler değiliz. Bu 4,5 yıldır devam eden hukuksuzluklarla dolu sürecin bitmesini istediğimiz için aday olduk. Çünkü şu an kimi koyarsanız koyun Naci İnci’den daha iyi yönetebileceğini düşünüyorum."
"Bence gerçekten tarihe geçtik. Bu dünyanın en uzun akademik mücadelesi olmuş olabilir. Şu anda Amerika’da, Macaristan’da, Brezilya’da dünyanın her yerinde üniversitelere yapılan saldırıların içinde de çok önemli bir hale geldi. Nöbet bunun sembolik, fiziksel bir kanadı sadece. Medyada çok etkileyici bir görsel olduğu için direnişin bir sembolü haline geldi. Ama onun dışında farklı farklı yöntemlerle de bu direniş devam ediyor."
Eder, akademisyenlerin dört buçuk yıldır sürdürdüğü mücadelenin aynı zamanda ciddi bir hukuk savaşı olduğunu belirtti:
“Çok ciddi bir hukuk mücadelesi içindeyiz. Bu kadar asimetrik bir yargı sistemine rağmen açtığımız 250’yi aşkın davanın yaklaşık 5’te 1’ini kazanmış durumdayız. Onları takip ediyoruz. Bütün bu iç birimlere, fakültelere sorulmadan atanan paraşüt dediğimiz hocalara da kişiye özel ilanlar üzerinden davalar açıyoruz. Bu onun önemli bir ayağı.”
Eder, kayyım yönetiminin yalnızca Boğaziçi’ne özgü olmadığını hatırlattı:
“Diğer üniversitelerde de kayyımlar var, Boğaziçi’ne özel bir şey değil bu. Ama biz ifşalıyoruz. Usulüne uygun bir şekilde gelmeyen paraşüt atamalarını eleştiriyoruz, yapılan müdahaleleri, hukuksuzlukları anlatıyoruz. Seçtiğimiz senato üyesi senato toplantısına alınmıyor. Onu videoya çekiyoruz, ifşalıyoruz, medyaya veriyoruz, avukatlarla süreci takip ediyoruz. Bu çok asimetrik bir mücadele de olsa devam ediyoruz.”
Akademisyenlerin direnişinin sembolik bir anlam taşıdığını söyleyen Eder, dayanışmanın önemine vurgu yaptı:
“Direnişin o anlamıyla da çok ciddi bir katkısı var. Yani vazgeçmiyoruz, kabul etmiyoruz derken bu kadar kurumuna bağlı, kurumunun iyi olma halini özleyen, iyi olmadığı için de sürekli mücadelesini veren ve itirazını dile getiren meslektaşlarım olması çok gurur verici bir şey. O yüzden dayanışma için bütün meslektaşlarıma bu sebeple teşekkür ediyorum.”
Rektör atama sisteminin başından beri hukuka aykırı olduğunu belirten Eder, anayasal süreçlere de dikkat çekti:
“Usulüne başından beri karşıyız. Anayasaya karşı olduğunu da söyledik. Hatta bununla ilgili bir konferans bile yaptık. O da kamuoyunda epey ses getirdi. Anayasa Mahkemesi usulen bunu iptal etmişti. Kanun hükmünde bir kararname ile rektör ataması Cumhurbaşkanı’nın tek bir kelimesiyle olmaz dendi. Fakat 12 ay sonra anayasaya aykırı olduğunu bile bile tekrar bu yöntemin kanunlaşmasını sağlayan bir torba yasanın içine kondu. Ve anayasaya aykırı bir şekilde geçti, kanunlaştı. Cumhuriyet Halk Partisi de gidip bunu Anayasa Mahkemesi’ne itiraz etti. Yine bir 5-6 yıl sonra bu iptal olacak. Ama umarım bu sefer usulden değil de esastan da iptal olur. Ama şu anda var olan hukuka göre Cumhurbaşkanı rektörü kendisi atıyor. Bu atama sistemine başından beri itirazımızı çok ciddi bir şekilde ifade eden bir grubuz.”
Eder, son dört buçuk yılda yaşanan tahribatı ise şu sözlerle anlattı:
“Paraşütlere, hukuksuzluklara, öğrencilere açılan yerli yersiz disiplin soruşturmalarına, yurtlarından edilmelerine, barınma krizlerine itiraz ediyoruz. Son 4,5 yılda olanlarla ilgili kocaman bir hasar listemiz var. Kırmızı çizgilerimiz belli, bu yönde taleplerimizi dile getiririz. Sonraki rektör o taleplerle ne yapacak, güvenoyu isteyecek mi, yine öğretim üyelerine rağmen mi yönetmeye çalışacak üniversiteyi, yoksa bizimle birlikte bizim taleplerimize cevap verecek bir şekilde mi yönetecek bunu yaşayıp göreceğiz. Biz de illa her şeyi protesto edelim tadında bir grup hiçbir zaman olmadık zaten. Bu üniversitenin gözlerimizin önünde lime lime parçalanmasını seyretmekten bıktık.”
Sorunun yalnızca rektörlük değil, “tepeden inme bir yönetim anlayışı” olduğunu ifade eden Eder şöyle devam etti:
“En önemlisi buradaki yönetimin değişmesi. Çünkü bu sadece bir rektörlük sorunu değil. Tepeden inme bir anlayış var. O anlayış değişmediği müddetçe itirazımız devam edecek. Tepeden inme kararların olduğu bir yer üniversite olamaz. Çünkü bir üniversitenin ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Özerk olmayan, her şeyin tepeden indiği, kendi kendini yönetemeyen bir üniversitenin bilimsel, akademik ve idari olarak özgür olması zaten imkânsız.”
Boğaziçi’nde dört buçuk yılda yaşananları “üniversite olmayan bir tablo” olarak nitelendiren Eder, şu sözlerle tamamladı:
“Böyle bir üniversitenin neye benzediğini 4,5 yılda maalesef öğrendik. Bu üniversite değil. Kapıda tomalar bekliyor, polisler bekliyor, sürekli bir tedirginlik, kimsenin kendini özgür olarak ifade edemediği bir ortam. Böyle bir üniversite asla olamaz. İyi, nitelikli bir kamu üniversitesi hayalinden vazgeçmediğimiz için zaten bu kadar itiraz ediyoruz. Türkiye’nin binbir tarafından gelen pırıl pırıl öğrenciler için de bu mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğiz. Çünkü biz böyle bir üniversiteyi yaşadık. Ben 30 yıldır buradayım, hiçbir zaman mükemmel değildi ama nasıl çok daha iyi bir üniversite olunur bunu biliyoruz. Devran da dönerse biz bunu çok daha güzel bir hale getiririz."
Prof. Dr. Mine Eder son olarak Boğaziçi’ni daha iyi bir üniversite haline getireceklerine dair olan umudunu da hiçbir zaman kaybetmediğini söyledi.
bianet'e konuşan bir öğrenci de kampüste olan biteni şu sözlerle anlattı:
"Kampüste ise adeta mekân savaşımına girmiş durumda. Kayyımlar kampüs içindeki........
© Bianet
