menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

SYKP Eş Genel Başkanı Mertcan Titiz: Kalıcı barış için sürecin seyircisi değil, öznesi olmalıyız

10 1
08.07.2025

PKK lideri Abdullah Öcalan'ın çağrısıyla başlayan "Barış ve Demokratik Toplum Süreci"ni değerlendiren Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Eş Genel Başkanı Mertcan Titiz, “Silahların susması yeni bir mücadele biçiminin başlangıcıdır” dedi.

PKK'nin kendini feshetmesinin ardından başlayan yeni çözüm sürecine ilişkin görüş ve önerini bianet'e anlatan SYKP Eş Genel Başkanı Mertcan Titiz, "Süreç, toplumsal mücadele için önemli bir fırsat penceresi sunuyor. Silahlı çatışmaların sona ermesi, toplumsal muhalefetin nefes almasını, örgütlenmesini ve yeniden inisiyatif almasına imkan oluşturuyor" ifadelerini kullandı.

PKK’nin fesih kararı sonucu silahsız mücadele dönemi başladı. Bu yeni dönemi halkların mücadele tarihi açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

Silahlı mücadeleyle şekillenmiş bir dönemin son bulmasını, bir yenilgi olarak değil; mücadele araçlarının, siyasal konjonktüre, kazanımlara, yerel / bölgesel / küresel toplumsal ve siyasal koşullardaki değişime uygun şekilde yeniden düzenlenmesi olarak değerlendiriyorum. Bu tür dönüşümler, dünya halklarının mücadele tarihinde çeşitli örneklerle yaşanmış, silahlı biçimlerin sivil ve siyasal alanlara evrilmesiyle daha geniş toplumsal kesimlerin sürece katılımı mümkün hale gelmiştir.

Bugün yaşanan da Kürt Özgürlük Hareketi açısından benzer bir tarihsel eşiktir. Öz örgütlenmeye, yerel demokrasiye, sivil alanların güçlendirilmesine dayanan yeni dönem; halkların doğrudan siyasal aktör olduğu, karar süreçlerine katıldığı, kendi yaşamını örgütlediği bir mücadele biçimini hedefliyor. Silahların devreden çıkartılması, devrimci iradenin lağvedilmesini değil; bu iradenin halk meclislerinde, mahalle örgütlerinde, kadın ve gençlik yapılarında yeni bir biçim alarak ve daha da genişleyerek yeniden inşa edilmesini öngörüyor. Bu anlamda ortaya çıkan yeni dönem, sadece Kürt halkı açısından değil, Türkiye’deki tüm ezilen toplumsal kesimler için daha güçlü bir dayanışma ve birleşik mücadele zemini yaratma potansiyeli taşıyor. Siyasal alanda yaşanan kaos, halkların kendi öz örgütlülükleri ve mücadeleleriyle domine edilebilirse, bu tarihsel adım, demokratik bir yeniden kuruluşun önünü açabilir.

Önümüzdeki günlerde PKK sembolik bir törenle silah bırakmış olacak. Ardından Meclis’te somut adımları atılan komisyonun kuruluşunun ilan edilmesi bekleniyor. Genel olarak tüm siyasi partiler Meclis’te çözüm konusunda hem fikir. Bu hususta kimlere hangi sorumluluklar düşüyor? Süreç nasıl işletilmeli?

Şüphesiz demokratikleşme, yalnızca parlamenter alanda yürütülecek bir süreç değildir; tam tersine halkın doğrudan katılımını içeren, toplumsal bir yeniden inşa sürecidir. Ancak Meclis bu süreci güvenceye alacak yasaların üretilmesi, siyasetin ve toplumun bütün kesimlerinin sürece dâhil olabileceği zeminlerin yaratılması açısından önemli bir işleve sahiptir. Ne yazık ki bugünkü Meclis yapısı, halkların gerçek temsiliyetinden uzak; merkeziyetçi, antidemokratik ve baskıcı bir siyasal mimarinin ürünüdür. Bu noktada, kurulması önerilen komisyon tartışmalarını önemsiyoruz. Bu komisyonun yapısı, işleyişi ve hedefleri sürecin önünü açma noktasında belirleyici olacaktır.

Öncelikle, böyle bir komisyonun sadece TBMM İçtüzüğü ile değil, yasayla kurulması gerektiğini düşünüyoruz. Yasal bir dayanağa sahip olması, hem toplumsal meşruiyet açısından hem de sonuç alıcı olması bakımından çok daha anlamlı olacaktır. Ayrıca komisyonun çoğulcu bir anlayışla oluşturulması kritik önemdedir. TBMM’de grubu bulunan partilerin yanı sıra, grubu olmayan ancak çözüm sürecine katkı sunabilecek siyasi parti ve yapıların da katılımı sağlanmalıdır. Komisyonun karar alma süreçleri güçlü bir konsensüs mekanizmasına dayanmalı, sadece sayı çokluğuyla değil, nitelikli tartışma ve uzlaşmayla karar alınmalıdır.

Bununla birlikte, komisyonun dışarıdan uzman, akademisyen, emek, kadın ve ekoloji örgütleri, barolar, meslek birlikleri, mecliste temsil edilmeyen siyasal partiler, Alevi örgütleri gibi toplumsal kesimlerden temsilcileri dinlemesi ve onların görüşlerini sürece dahil etmesi gerekir. Böylelikle sadece siyasal değil, aynı zamanda toplumsal bir zemin inşa edilebilir. Süreç yalnızca siyasal partilerin sorumluluğunda değil; ancak toplumsal hareketlerin, yerel meclislerin, işçi örgütlerinin, LGBTİ , kadın ve gençlik mücadelelerinin, Alevi toplumunun aktif katılımıyla demokratik bir karakter kazanabilir. Gerçek bir demokratikleşme, ancak halkın sürecin öznesi haline geldiği koşullarda mümkündür. Sonuçta mesele sadece bir........

© Bianet