menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Sıcaklıkla yükselen hak arayışları: İklim davaları, hakları yeniden tanımlıyor

10 1
30.07.2025

İklim krizi, her geçen yıl daha da derinleşen ve yıkıcı sonuçları olan insani bir kriz. Bu kapsamda doğada yaratılan geri dönüşümü olmayan erozyon, açık insan hakları ihlalleri doğuruyor. Bu hakların başında yaşam, sağlık, barınma ve mülkiyet gibi daha birçok hak doğrudan ya da dolaylı bir şekilde tehdit altında.

Küresel raporlar, iklim değişikliğinin her yıl yüz binlerce insanın erken ölümüne yol açtığını ve milyonlarca kişinin iklim mültecisi olarak yer değiştirmek zorunda kaldığını ortaya koyuyor.

İklim değişikliği konusunda yeterli farkındalık yaratılamaması ve daha da önemlisi iklimi koruyacak, iklim adaletini sağlayacak somut adımların atılmaması, insanlığın kendi mezarını kendi elleriyle kazdığı bir süreci hızlandırıyor.

Uluslararası Af Örgütü'nün 2024 raporuna göre;

İklim krizinin insan hakkı meselesi olarak tanımlanması noktasında bağlayıcı uluslararası yasal beyanlar da söz konusu. Bu bağlamda kurulmuş çeşitli aktivist gruplar, iklim adaletine erişim konusunda ısrarcı. Aynı zamanda uluslararası insan hakları mekanizmalarının kararlarının yerine getirilmesinin de takipçisi.

Son olarak, BM'nin yargı organı olan Uluslararası Adalet Divanı (UAD), iklim acil durumu karşısında devletlerin yükümlülüklerine ilişkin dönüm noktası niteliğinde bir tavsiye kararı yayımladı. 23 Temmuz 2025 tarihinde açıklanan bu danışma görüşü, UAD tarihinin en büyük iklim davası olarak kaydedildi. Karar kapsamında 96 ülke ve 11 uluslararası kuruluş dinlendi, yazılı görüşlerde 91 devlet yer aldı.

Karar, bağlayıcılığı olmasa da birçok hukukçu ve aktivistin, devletlerin iklim ihmallerinde hukuki sorumluluk doğurabileceği yönündeki savunmasını teyitlemiş oldu. Bu karar aynı zamanda, iç hukuk sistemleri ve mahkemeler açısından güçlü bir hukuki dayanak oluşturmuş oldu.

UAD’nin açıkladığı bu görüş, iklim krizi ile mücadelede yasal çerçeveyi genişletiyor. Ülkeler sadece kendilerine bir iklim hedefi belirlememekle birlikte, bu hedeflere ulaşmak için artık hak temelli hukuki sorumluluk da taşıyor.

Kararla iklim adaleti soyut bir kavram olmaktan çıkıyor; devletlerin tarihi, mevcut ve geleceğe dönük sorumlulukları, uluslararası hukukta somut yükümlülükler haline geliyor.

Devletleri iklim değişikliği ile mücadele etmeye zorlayan ve hatalı iklim politikalarını teşhir etmeye yönelik açılan iklim davalarında, davacılar lehine kararlar da çıkıyor. Bu anlamda AİHM'in verdiği 3 karar kritik.

İsviçre kararı, iklim krizinin insan haklarıyla doğrudan bağlantılı olduğunu hukuken tescilleyen ilk büyük AİHM kararı oldu. Kararların üçü de, iklim kriziyle mücadelede hukuki sorumlulukların belirginleşmeye başladığını; ancak henüz sınırlı kaldığını ortaya koydu.

Türkiye'de ise iklim krizini yüksek mahkemeye taşıyanlar gençler oldu.

Uluslararası anlaşmalar uyarınca hükümet eylemlerini izlemeyi amaçlayan bağımsız oluşum, Climate Action Tracker (CAT), Türkiye'nin genel iklim politikalarını ve hedeflerini, Paris Anlaşması'nın bir buçuk derece sıcaklık hedefine ulaşmak için "kritik derecede yetersiz" olarak değerlendirdi.

Hükümetin yetersiz iklim politikalarına karşı mücadele eden genç iklim aktivistleri Atlas Sarrafoğlu, Seren Anaçoğlu ve Ela Naz Birdal Cumhurbaşkanlığı’na karşı açtıkları davanın Danıştay tarafından reddedilmesi üzerine hak arayışlarını Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) taşıdı. Üç isim de iklim krizine ses getirmek ve taleplerini duyurmak için bir araya gelen gençlerin oluşturduğu küresel bir iklim hareketi olan Youth for Climate organizasyonunun bir parçası olarak mücadele yürütüyor.

Hukuk yolculuklarına 2024 yılında çıkan Atlas Sarrafoğlu ve Seren Anaçoğlu mücadelede geldikleri aşamayı bianet'e anlattı.

İklim aktivisti ve avukat olan 22 yaşındaki Seren Anaçoğlu, öncelikli hedeflerinin davayı AİHM'e taşımak olduğunu söyledi:

"AYM'de açtığımız davada şu an dosya, komisyon incelemesi aşamasında bulunuyor. Fakat AYM'nin işlemleri biraz daha uzun sürüyor ve bu bizim atacağımız adımları da etkiliyor. Aslında tamamen hukuki bir karar oluşturup davayı hem uluslararasılaştırmak hem de davanın vermiş olduğu sonuçla beraber aslında Türkiye'nin iklim politikalarının nasıl ilerlediğini de gösterebilmek istiyoruz."

Anaçoğlu, dava sürecinin Meclis'te kabul edilen İklim Kanunu'ndan önce sonuçlanmamasını eleştirerek "Bilimsel verilere dayanarak bir rapor oluşturduk. Bu verileri aslında bir kanıt olarak sunduk. Bu yüzden de aslında İklim Kanunu bizim için çok önemliydi. Buradan çıkan kararla kanuna katkı sağlamak istiyorduk; ama kanun, karardan önce çıktı. Ve kanun, insan haklarından bihaber, iklim ve adaletinden bağımsız, tamamen bir Ticaret Kanunu gibi ortaya çıktı," sözleriyle tepkisini dile getirdi.

Genç iklim aktivisti Atlas Sarrafoğlu ise amaçlarının sadece seslerini duyurmak değil, "bir şeyleri değiştirmek" olduğunu söyleyerek şöyle dedi:

"Hukuki mücadele sabır ve kararlılık ister. Bu yolculuğa çıkmamıza neden olan en temel şey, iklim krizinin hayatımızın her alanını tehdit eden, geri dönülmez etkiler yaratan bir adaletsizlik olmasıydı. Bizim kuşağımız, bu krizin sonuçlarını en ağır şekilde yaşayacak olan kuşak.

"Dolayısıyla sadece sesimizi duyurmak değil, gerçekten bir şeyleri değiştirmek için harekete geçmek zorundayız. Çünkü yaşamakta olduğumuz kriz, sadece bir çevre meselesi değil; aynı zamanda bir hak meselesi, bir adalet meselesi. Bu dava yalnızca bizim değil; bu ülkedeki ve dünyadaki tüm gençlerin, geleceğin ve gezegenin davası. Biz bu süreci sonuna kadar........

© Bianet