Keskin Bayındır: Başmüzakereci olarak Öcalan Meclis’te konuşabilir
Kürt sorununun çözümüne ilişkin süreç, PKK’nin kongreyle kendini feshetmesi, ardından silah bırakma kararı, en son da Türkiye'den tamamen çekilmesiyle birlikte yeni bir evreye girdi. Diğer yandan sürece ilişkin Meclis'te kurulan Komisyon'da dinlemelerin tamamlanmasının ardından, yasal düzenlemeler aşamasına geçilmesi bekleniyor.
Sürecin geldiği aşamayı bianet'e değerlendiren Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır, bundan sonraki gelişmelerde entegrasyon yasalarının belirleyici olacağını ifade etti.
Çözüm sürecinin üzerinden bir yıl geçti ve bugün yeni bir aşamaya evrildiğini söyleyebiliriz. Bugüne kadar çok kez Kürt sorununun çözümü konusunda girişimler oldu. Bugüne kadar yaşanan diğer süreçleri de göz önüne aldığınızda gelinen aşamayı nasıl değerlendirirsiniz?
Süreç tek taraflı adımlarla da olsa ikinci aşamaya geldi. Sıra devletin adım atmasındadır. Bu aşamada PKK’ye özgü geçiş yasalarıyla birlikte zaman kaybetmeden demokratik entegrasyon yasalarının çıkarılması gerekmektedir. Kritik bir aşamadayız. O yüzden bu sürecin mutlaka başarıya ulaşması gerekiyor.
Kürt halkının son yarım yüzyıldır ontolojik düzeyde verdiği ‘varlık savaşı’, yaşadığımız tüm sorunların temel kaynağıdır. Varlık mücadelesine karşı savaş ekonomisi geliştirildi. Savaş harcamalarındaki istikrarlı artış yoksulluğu, sefaleti, çürümeyi büyüttü ancak Kürt sorunu bitmek bir yana küresel bir sorun haline geldi.
Norm devletin kırmızı kitabına giren bu sorun, siyasi iktidarların da kırmızı çizgisi olunca ‘sonuçları’ ‘neden’ olarak gören güvenlikçi bir zihniyet kökleşti. Bu zihniyetin büyüttüğü Kürt sorunu şu an bir devlet krizine dönüşmüş durumdadır.
Geldiğimiz aşamada Kürt sorunu büyük oranda siyasi hesapların konusu olmaktan çıkarak ‘devletin bekası’ sorunu haline geldi. O yüzden Devlet Bahçeli şahsında başlatılan diyaloga Sayın Öcalan ciddiyetle yanıt verdi. Ardından gelen süreç şaşırtıcı oldu. Sayın Öcalan Kürtlerin önderi olarak devletin uzattığı eli tuttuktan sonra sürecin şöyle ilerlemesi bekleniyordu: Karşılıklı atılacak demokratik adımlar karşılığında silahların bırakılması ve PKK’nin en sonunda kendisini feshetmesi. Ancak Sayın Öcalan içinde bulunduğumuz kritik süreci kavrayarak önce PKK’nin feshini, ardından Türkiye’deki gerillaların çıkışını sağladı. Herkes buna şaşırmış durumdadır. Çünkü dünya çatışma çözümleri deneyimlerinde bir ilktir. Bu yüzden başmüzakereci olarak Sayın Öcalan bunun al-ver süreci olmadığını, mücadelenin bundan sonra demokratik siyaset temelinde yürütüleceğini ilan etti. Yani farklı bir taktik adımla bu süreç gelişti ve devam ediyor. Bu yüzden demokratik siyaset mücadelesi önemlidir.
Devletin, iktidarın değil toplumun kazanmasını böyle sağlayabiliriz. Toplumu böyle savunabiliriz. Ezber bozan bir yaklaşımdır. Ancak pratikte işleyen, uygulanabilir bir yöntem olduğunu görüyoruz. Sayın Öcalan’ın önerdiği demokratik çözüm modelinde, barışın asıl güvencesi halkın örgütlü katılımıdır. Yerelden örgütlülük bu işin esasıdır. Eğer toplumsal özne sürece dâhil edilmezse, barış geçici bir uzlaşı olarak kalır. Şu anki çözüm süreci, önceki girişimlerden farklı olarak ilk kez bu derinliğe dokunma potansiyeli taşımaktadır. Sayın Öcalan’ın paradigması meseleyi ‘devlet ile örgüt arasında bir pazarlık’ olmaktan çıkarıp, ‘toplumun demokratik dönüşüm süreci’ haline getirmiştir.
PKK’nin kongreyle kendini feshetmesi, ardından silah bırakma ve Türkiye’den tamamen çekilme sürecini ilan etmesi bölgedeki ve Türkiye’deki dengeleri yeniden tartışmaya açtı. Sizce bu adımlar, iktidar nezdinde beklenen karşılığı bulabildi mi?
Süreç ağır aksak da olsa ilerliyor ama bir yıldır atılan adımlar tek taraflıdır. Buna rağmen süreç ikinci aşamaya geldi. Artık adım atma sırası siyasi iktidardadır. İlk adım olarak Komisyonun Sayın Öcalan ile görüşme yapması gerekiyor. Hatta bir değil birden fazla kez gidilmesi ve Sayın Öcalan ile istişare halinde olunması gerektiğini düşünüyorum. Sayın Öcalan Meclis’e de gelebilir ve tüm genel kurula hitap edebilir. Başmüzakereci olarak bu en doğal hakkıdır. Unutmayalım, silahların susması, kuşkusuz tarihsel bir eşiği ifade eder; ancak barışın kendisi değil, yalnızca onun başlangıcıdır. Bunu başlatacak olan da yasal düzenlemeler olacaktır. Sayın Öcalan’ın özgürlüğünü de bu yüzden savunuyoruz. Kendisi serbest kalırsa moral ve enerjisiyle sorunun çözümünü hızlandıran ve kolaylaştıran bir aktör olacaktır. Bu da zorunlu olarak demokratikleşmesinin önünü açacaktır. Kürt halkı o zaman gerçekten sürece güvenecek ve Türk halkı da Sayın Öcalan’ı dinledikçe hakikatin bambaşka olduğunu görecektir.
Kürt sorununun çözümü için çıkarılacak yasalar demokratik bir Cumhuriyet’in ilk tohumları olacaktır. Önümüzdeki birkaç ay içinde, yeni yıla geçmeden PKK’ye özgü geçiş yasaları ve entegrasyon yasalarının çıkarılmasını bekliyoruz. Demokratikleşme adımları olarak çıkarılacak yasal düzenlemeler yargı paketlerine sığdırılamayacak kadar büyüktür. Sorunun kalıcı çözümü toplumsal barışı sağlayacak bu meseleye özgü yasaların çıkarılmasıyla mümkündür. Öte yandan çoğu adım için yasa çıkarmaya bile gerek yoktur. AİHM kararlarının uygulanması bile siyasi rehine olan birçok arkadaşımızın özgür olmasını sağlar. Kayyım konusu da aynı şekilde.
Kalıcı barış nasıl olur? Böyle bir barış, güvenlik merkezli reflekslerin ötesine geçilerek, karşılıklı siyasi irade, toplumsal meşruiyet ve hukuki güvence temelinde inşa edilebilir. Kürt meselesinde ihtiyaç duyulan şey, tek taraflı adımlar değil, devlet ile toplumun eş zamanlı bir demokratik dönüşüm iradesi göstermesidir. Ancak bugün hâlâ siyasetçilerin, gazetecilerin ve yerel yöneticilerin cezaevinde olması, demokratik siyasetin alanını daraltmakta ve barış dilinin güçlenmesini zorlaştırmaktadır. Bu durum, silahların susmasına rağmen yapısal şiddetin farklı biçimlerde sürmesine neden oluyor. Yani bir türlü fikirler konuşamıyor.
Özetleyecek olursak; gerçek çözüm, tek taraflı jestlerde değil; karşılıklı demokratik dönüşüm iradesinde yatmaktadır. Tarihsel süreç içerisinde dünya deneyimlerinden ortaya çıktığı gibi barış, bir tarafın geri adım atmasıyla değil, iki tarafın da ortak bir demokratik gelecek tasavvurunda buluşmasıyla mümkündür. Silahların gölgesini ortadan kaldıracak olan şey, adaletin, eşitliğin ve özgürlüğün kurumsallaştığı bir demokratik düzenin inşasıdır.
Diğer yandan komisyonun dinlemeleri tamamlamasıyla birlikte Meclis açısından da yeni bir sürece girildi diyebiliriz. Bu aşamada gerek iktidar partilerine gerekse muhalefete hangi sorumluluklar düşüyor? Ana muhalefetin yaklaşımı sizce yeterli mi? Süreci tamamen dışlayan çevrelerin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet, dinlemeler bitti ve PKK, provokasyonların önüne geçmek için Türkiye dışına çıktı. Devlet tarafından ivedilikle karşılık verilmeyi hak eden bir adımdır bu. Süreç bu aşamaya gelmişken Komisyon’un Sayın Öcalan ile görüşmeyi tartışmasını bile yanlış buluyoruz. Türkiye’nin son elli yılının sosyo-ekonomik ve politik tarihine damga vurmuş PKK’nin kurucu önderi ve bu meselenin muhatabı o değil mi? Kürtler adına başmüzakereci olarak bir hücrede barışı inşa etmeye çalışmaktadır. Şimdi Sayın Öcalan ile görüşmeyeceksiniz de kiminle görüşeceksiniz?
Cumhurbaşkanı Erdoğan bir önceki çözüm sürecinde "Barış için gerekirse baldıran zehri içerim" diyordu. Zehir içmesine gerek yok, Komisyon Sayın Öcalan’ın yanına gitsin ve görüşsün. Kendisi Genel Kurul’a hitap edebilsin. Sayın Öcalan ile yapılacak görüşme ülkenin demokrasi iklimine girmesini........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein
John Nosta