menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İki sürecin de tanığı Güleç anlattı: Süleymaniye Habur olmasın

7 0
18.07.2025

Habur ve Süleymaniye… Türkiye’nin barış süreçleri açısından kritik iki dönüm noktası. 20 Ekim 2009 tarihi ilk çözüm süreci kapsamında PKK lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla 8’i Kandil’den 26'sı Mahmur’dan 34 kişi Habur'dan Türkiye'ye giriş yapmış. ‘Barış Grubu’ diye adlandırılan bu grup iyi niyet göstergesi olarak dönemin İç İşleri Bakanı Beşir Atalay’ın deyimiyle “evlerine dönmüş”lerdi.

5 savcı, 1 hâkim ve 30 avukatla Habur sınırına mahkeme kuruldu. Bu avukatlardan hem Habur sürecini takip eden hem de 11 Temmuz Süleymaniye’de 30 PKK üyesinin silah yakma törenine katılan Diyarbakır Barosu Başkanı Abdulkadir Güleç iki adımla ilgili kritik farkları bianet’e değerlendirdi.

Habur sürecinde yaşanan krizleri anlatan Abdulkadir Güleç, “İfade alan savcılar, özellikle gelen PKK'lilerin ‘Geldik, teslim olduk’ şeklinde ifade vermelerini istiyorlardı. İlk kriz gelenlerin bu şekilde ifade vermek istememesinden doğru yaşandı, Demokratik Toplum Partisi’nin yürüttüğü görüşmeler neticesinde çözüldü. Ama sonradan biliyoruz ki Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı değiştikten sonra, silah bırakıp teslim olanlarla ilgili açılan soruşturma tutuklamalarla sonuçlandı ve cezaevlerine girdiler” sözleriyle sürecin başarısızlığa uğradığını ifade etti.

Güleç, bu süreçte cezaevinde kalp krizi geçirip hayatını kaybeden Barış Grubu Üyesi Lütfü Taş’ın avukatıydı. Habur’un provokasyonlar neticesinde sabote edildiğini söylüyor. Türkiye’deki yeni sürecin de provokasyona açık olduğu konusunda uyarıyor. Güleç, Habur ve Süleymaniye tanıklıklarını şöyle değerlendiriyor:

“Törende siz de tanıklık ettiniz, biz de… Habur'u da gören biri olarak söylüyorum, bence iyi organize edilmişti. Ona göre daha disiplinli, daha önceden düşünülüp planlanmış, takvimlendirilmiş bir çalışmaydı. Habur’a göre başarılıydı çünkü işin başına dünya deneyimlerinden farklı olarak önce silahlara veda önce silahlı mücadeleye son verme, akabinde demokratik ve siyasal zeminde mücadele ve müzakere etme gibi bir durum söz konusu. Bu süreç, operasyonlarla, gözaltılarla, tutuklamalarla kayyımlarla tabii ki tekrar sabote edilebilir. Ama diğer sürece göre daha sağlıklı yürüdüğünü ifade edebilirim.”

Süleymaniye’deki töreni “duygusal bir an” olarak değerlendiren Güleç, “Bir ritüelle silahların yakılması aslında bir dönemin silahlı yürütülen mücadelenin sonlandığını ve yeni demokratik siyaset alanının, hukuk alanının sonuna kadar açılmasını hedefleyen bir törendi. Açıklamanın içeriğinde de zaten bu vardı. Dolayısıyla artık Kürt sorununun çözümüne dair daha çok demokratik yöntemlerin, hukuk alanının tercih edildiğini, bütün toplumsal kesimlerin dâhil olarak bir tartışma yürüterek Kürt meselesine dair çözümün önünün açıldığını söyleyebiliriz. Bu alanda çalışma yürütenlerin elini güçlendiren bir yeni dönemden söz edebiliriz” dedi.

Güleç, Habur sürecinde yaşanan hukuksuzlukların tekrarlanmaması ve ders çıkarılması gerektiğini belirterek atılması gereken adımlara ilişkin şöyle konuştu:

“Grup silah bıraktı ancak bununla ilgili bir yasal düzenleme yok. Tekrar bu demokratik alana, siyaset alanına ya da sivil yaşama nasıl dâhil olacaklar, nasıl katkı sunacaklar? Bununla ilgili bir yasal düzenleme yok. İvedilikle bunun yasal dayanağını oluşturulması lazım. Çünkü sonradan Barış ve Demokratik Grubu'nun sözcüsü Bese Hozat ‘Ben Ankara'da Türk İzmir'de İstanbul'da siyaset yapmak istiyorum’ diyor. Bugüne kadar silahla hep ya da şiddet diyalektiği ile bunu savunan bir kişi ben Barış ve Demokratik Toplum Grubu olarak siyaset yapmak istiyorum dediğinde bunun önünü açacak düzenlemelerin de yapılması lazım. Öncelikle bu bütün silahı bırakan PKK'lilerle ilgili bir düzenlemenin yapılması elzemdir. Silah bırakanların akıbeti ve sürecin gidişatıyla ilgili toplumda endişeler var bunların giderilmesi şart.

Baro Başkanı Güleç, çözüm sürecine ilişkin atılması gereken adımlar noktasında Meclis’te kurulacak komisyonu işaret ederek, “Bu komisyonda da konuşarak siyaset alanını genişletmek durumundayız. Sonuçta barış denilen şey sadece silahların bırakılmasıyla gerçekleşecek bir durum değil. Aslında barış süreci silahlar bırakıldıktan sonra da devam ediyor. Barışın felsefesindeki eşitlik, adalet ve hukukun kurumsallaşması gerekir. Dolayısıyla barış sürecinin kurumsallaşması için, onun inşa edilmesi için gerekli yasal anayasal düzenlemelerin ilk olarak yapılması elzemdir” çağrısı yapıyor.

19 Ekim 2009'da Kandil'den sekiz PKK'li ve Mahmur kampından 26 mülteci, PKK lideri Abdullah Öcalan'ın çağrısı üzerine, barış ve Kürt sorununa çözüm sürecine destek vermek için Türkiye'ye geldi.

Habur sınır kapısından gelenleri onbinlerce insan karşıladı. Grup Habur'da ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakıldı. Serbest kaldıktan sonra birçok etkinliğe katılan grup üyelerinin yaptıkları konuşmalar dava konusu oldu.

Kürt sorununun demokratik çözümü tartışmaya açılmışken, hükümetin politikası kısa süre sonra değişti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan "Şov yapıyorlar" diye tepki gösterdi. Grubun barış için oynayacakları rolleri kısıtlandı.

6 Nisan 2010’da Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, “Barış Grubu” üyesi 30 kişi hakkında dava açtı. 16 Nisan 2010’da Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, Lütfü Taş’a “örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla 10 ay hapis cezası verdi. 1 Haziran’da Mehmet Şerif Gençdal tutuklandı.

17 Haziran’da Kandil ve Mahmur grubundan 17 kişi hakkında açılan davanın ilk duruşmasında, Mahmur grubundan Ayşe Kara, Abdullah Yaman, Caziye Kabul, Zehra Tunç, Sisin Yaman, Nurettin Turgut ile Kandil grubundan Mustafa Ayhan, Lütfü Taş, Elif Uludağ ve Hüseyin İpek tutuklanarak cezaevine konuldu.

Demokratik Toplum Partisi (DTP) kapatıldı; Kürt siyasetçiler ve hak savunucuları Kürdistan Topluluklar Meclisi (KCK) operasyonlarıyla cezaevine gönderildi.

Grubun 26 üyesi hakkında davalar açıldı, tutuklama kararları verildi. Tepkilerin ardından Avrupa'dan gelmesi planlanan barış grubu kararından vazgeçti.

(AB)

Erdoğan, Beştepe'deki "Kabine Toplantısı" sonrasında yaptığı basın açıklamasını dağınık bir biçimde muhalefetin eleştirlerini karşılamaya ve hükümetinin başarılı olamadığı konuları gerekçelendirmeye ayırdı.

Erdoğan, "iyi olanın, doğru olanın, faydalı olanın peşinden [gittiklerini]", "kimseye yüceden bakmada, kibirlenmeden, gece[lerini] gündüz[lerine] katarak milleti] hizmetinde" olduklarını iddia etti.........

© Bianet