menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

DEVA Partisi’nden '10. Yargı Paketi' çıkışı: Adalet krizine pansuman yetmez

12 7
previous day

Geçtiğimiz günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na (TBMM) sunulan yeni infaz düzenlemesi, hızla Adalet Komisyonu'ndan geçti.

Kamuoyunda '10. Yargı Paketi' olarak bilinen ‘Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin bayramdan önce yasalaşması bekleniyor. Dokuz farklı kanunda veya maddede değişiklik öngören düzenleme ile aralarında mükerrir suçluların da olduğu 27 bin mahpusa tahliye yolunu açılacak. Ancak söz konusu paket, siyasi, hasta ve yaşlı mahpusların durumuna ilişkin beklentileri karşılamadı.

Muhalefet, iktidar tarafından uzun süredir medyada ‘infaz sorunlarına çözüm’ olarak sunulan düzenlemeyi yeterli bulmadı. CHP, yasa teklifinin anayasaya aykırılıklar taşıdığını belirtirken; DEM Parti de paketin mevcut adaletsizlikleri kurumsallaştırdığına dikkat çekti.

10. Yargı Paketine bir tepki de Demokrasi ve Atılım Partisi'nden (DEVA) geldi. DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Emin Ekmen, kısa sürede Meclis komisyonundan geçen 10. Yargı Paketi’ni bianet’e değerlendirdi.

Paketin adalet sistemine duyulan güvensizliği gidermekten, toplumun vicdanını rahatlatmaktan ve cezada adaleti, infazda ise eşitliği sağlamaktan uzak olduğunu belirten Ekmen, “İktidar, her zamanki gibi sorunlarımızın asıl kaynağına inerek gerçek bir yargı reformu yapmak yerine sistematik birkaç meseleye yönelik öngörülen pansuman tedbirlerle günü geçiştirmeye çalışmıştır” dedi.

Ekmen, paketin toplumun ve hukuk çevrelerinin beklentilerini de karşılamadığını vurgulayarak, “Aylardır kamuoyunda paket üzerinden yüksek beklenti oluşturuldu. Özellikle bayram öncesi kamuoyuna vaat edilen, “Covid izni” olarak bilinen düzenleme pakette yer almadı. Binlerce insan ve aileye verilen söz tutulmadı. Ya söz vermeyeceksiniz ya da sözünüzü tutacaksınız” eleştirisinde bulundu.

Adalet Bakanlığı’nın cezaevlerine ilişkin son verilerine göre, yaklaşık 410 bin tutuklu ve hükümlü bulunduğunu hatırlatan Ekmen, “Bu sayı, Cumhuriyet tarihinin en yüksek cezaevi nüfusu anlamına geliyor. Üstelik içerideki her bir kişinin dışında bir ailesi, çocuğu, yakınları var. Bu tablo, sadece cezaevlerinin değil, tüm toplumun içinde bulunduğu adalet krizini gözler önüne seriyor. Paketin en ciddi eksiklerinden biri, yargı sistemine duyulan güven erozyonuna yanıt verememesi. Ne cezalarda adaleti veya infazda eşitliği sağlayacak bir yaklaşım mevcut, ne de yargının yapısal sorunlarına dokunan bir vizyon söz konusu” dedi.

Paketin en ciddi eksikliklerinden birinin, yargıya duyulan güveni yeniden tesis edememesi olduğunu söyleyen Ekmen, eleştirilerini şöyle sürdürdü:

"Ceza hukukunda temel olan, suçla orantılı, caydırıcı ama aynı zamanda ıslah edici bütüncül bir sistem kurmaktır. Ancak mevcut paket, bu temel ilkeleri dikkate almayan düzenlemelerle doludur. Özellikle mükerrir suçlulara yönelik getirilen koşullu salıverilme imkânı, kamu güvenliği açısından ciddi riskler barındırmaktadır. Kasten öldürme, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar ve uyuşturucu ticareti gibi katalog suçların bu düzenlemelerin dışında açıkça bırakılması gerekirdi.

Öte yandan, hasta mahpuslar, kadın mahpuslar ve çocukların yüksek yararını gözeten düzenlemeler de yeterli olmadığı kanısındayım. Hasta mahpuslar için öngörülen kriter yine keyfiliğe yol açabilecek nitelikte, hem de Adli Tıp Kurumunun tekeli kaldırılmış değil. Ayrıca anne ve babası aynı anda cezaevinde olan çocuklar için hükümlü annelerin infazlarının ertelenmesi veya konutta infaz gibi haklardan yararlanabilmeleri için adım atılmadı."

DEVA Genel Başkan Yardımcısı Ekmen son olarak, denetimsizliklere ve keyfi uygulamalara dikkat çekti:

"Diğer taraftan, İdare ve Gözlem Kurullarının denetimsiz yetkileriyle mahpusların tahliyelerinin keyfi biçimde engellenmesi uygulamasına da çözüm getirilmemiştir. Oysa bu kurullar, infaz sürecini yargı denetiminden uzak, objektiflikten yoksun biçimde yönlendirmektedir.

Yine diğer bir beklenti örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyenlere ilişkin düzenleme. Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı doğrultusunda kaldırılacağı söylenirken yine bu maddeye ilişkin de bir düzenleme yapılmamıştır."

(AB/Mİ)

AKP kurucularından, eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Eski Kültür Bakanı Ertuğrul Günay ve eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın da aralarında olduğu 19 kişi Türkiye'de "Hukukun üstünlüğü"nün olmadığını tartıştıkları bir "Adalet Çağrısı" yayımladılar.

Hüseyin Çelik açıklamayı sosyal medya hesabından yayımladı.

Açıklamayı "Demokrasi Platformu’nda yayınladığımız Adalet Çağrısı’nı kamuoyuna arz ediyorum. Saygılarımla" notuyla yayımlayan Çelik, imzacılar arasında Erdoğan hükümetleriyle en içli dışlı olanıydı.

Çelik, 2001'de AKP'nin kuruluşuna katılmak için üyesi olduğu Doğru Yol Partisi'nden (DYP) ayrılarak AKP'nin program yazımına katılmış ve AKP TBMM Grubu oluştuğunda ilk grup başkanvekili olmuştu.

24 Kasım 1990'da dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın Anayasa Mahkemesi üyeliğine atadığı Haşim Kılıç 1999 ve 2003'te iki kez Anayasa Mahkemesi başkanvekilliğine seçildikten sonra AKP iktidarında 22 Ekim 2007'de Anayasa Mahkemesi başkanlığına getirilmiş ve görevini 10 Şubat 2015'e kadar südürmüştü. 2008'de AKP'nin kapatılması için açılan davada Anayasa Mahkemesi Başkanı olarak görev yapan Haşim Kılıç, AKP'nin kapatılmamasında belirleyici bir rol oynamıştı. AYM'nin 6 üyesi kapatma aralarında Kılıç'ın da olduğu 5’i ise karşı yönde oy kullandı. Nitelikli çoğunluk için gerekli olan en az 7 oy sağlanamadığı için AKP kapatılmadı.

Metni imzalayanlar arasında AKP'ye yakınlıklarıyla olduğu kadar AKP'ye yönelik muhalefetleriyle bilinen kişiler de var.

Hüseyin Çelik, Haşim Kılıç, Ertuğrul Günay, Bahattin Yücel, Ertuğrul Yalçınbayır, Figen Çalıkuşu, Hakan Tartan, Haluk Özdalga, Nesrin Nas, Mehmet Altan, Doğu Ergil, Abdulbaki Erdoğmuş, Beyhan Aslan, Müslim Doğan, Sırrı Özbek, Suat Kınıklıoğlu, Erdal Türkkan, Ali Rıza Çoban ve Helün Fırat.

Ülkemizin hukuk devletine, eksiksiz, gerçek demokrasiye kavuşması; herkesin barış içinde, özgür, onurlu ve müreffeh bir yaşam sürmesi için, iktidarı, tüm yöneticileri ve hukuk uygulayıcılarını hukukun üstünlüğü ilkesine uymaya ve adaletli olmaya çağırıyoruz.

Mevcut gidişe seyirci kalmamak, her duyarlı yurttaşın görevi; insani ve vicdani sorumluluğudur. Çağrımız bu sorumluluğun gereğidir. Antik çağın ünlü bilginlerinden Herakleitos'un söylediği gibi "adaletsizliği, bir yangından daha çabuk önlemek gerekir." Bu nedenle, yöneticileri ve yetkilileri uyarmayı ertelenemez bir yurttaşlık görevi sayıyoruz.

Tüm sorunlarımızın temeli adaletsizliktir.........

© Bianet