Dijital Bağımlılığın Psikolojik Örüntüsü: Bir İçsel Çöküşün Anatomisi
Travma, yalnızca yaşanan bir olayın etkisiyle sınırlı kalmaz; aynı zamanda o olayın kişinin ruhsal yapısına bıraktığı kalıcı izlerin şekillendirdiği bir süreçtir. Psikolog John Bowlby’nin bağlanma teorisi ve Peter Levine’ın travma üzerine çalışmaları, bu etkilerin ne kadar derin olabileceğini ve insanın psikolojik yapısındaki kalıcı değişimleri nasıl tetikleyebileceğini gösteriyor. Bu bakış açısıyla, dijital bağımlılık, yalnızca bir alışkanlık sorunu değil, aynı zamanda travmanın dijital dünyadaki yansımasıdır. İnsan, yaşadığı travmatik deneyimlerin yarattığı duygusal boşluğu doldurmak için sanal bir kaçış arayışına girer ve bu süreç, ekran başında geçirilen saatlerin kontrolsüz bir şekilde artmasına yol açar. Dijital dünyanın sunduğu hızlı ödüller ve geçici hazlar, travmanın yarattığı boşlukları kısa vadeli de olsa doldurur. Ancak, bu çözüm ne yazık ki geçicidir ve sonunda bağımlılığı besleyen bir kısır döngüye dönüşür. Dijital bağımlılığın psikolojik yapısının anlaşılabilmesi için, bu kökenlere inmek gerekir.
Travma ve Dijital Sığınak
Erken dönemlerde yaşanan travmalar, dijital dünyaya kaçışı tetikleyen önemli bir faktördür. Çocuklukta ihmal, duygusal istismar veya aile içindeki iletişim eksiklikleri, gençlerin dijital ortamda sığınacak bir yer aramasına neden olabilir. Gerçek dünyada kendini değersiz hisseden bir birey, sanal dünyada oyunlar veya sosyal medya aracılığıyla kendini kahraman olarak görebilir. Bu kaçış, kısa vadeli bir rahatlama sunarken, uzun vadede duygusal boşlukları daha da derinleştirir.
Dürtüsellik ve Çarpık Gerçeklik Algısı
Dijital bağımlılığın temelinde dürtüsellik yatar. Anlık........
© Başkent'te Karar
