HAYIRLI RAMAZANLAR
Çöl, gün içinde vücut ısıları bilmem kaç derecelere kadar çıkan kumlarını bir o tarafa bir bu tarafa savuran rüzgâra hiç ses etmeden, sadece onun “vuuv vuuv” diyen haykırışlarını dinliyordu.
Bu garip bir olay da değildi zaten.
O günlerde havalar iyice soğumuştu. Bugün eksi derecelerle ifade edilen sıcaklık derecesiyle aynı değildi, zira insanlık kış soğukları gibi soğuklarla kırılıp telef oluyordu.
O soğuklar ki öyle böyle değildi ve bildiğimiz soğuklarla hiç mi hiç alakası yoktu. O soğukluk rehbersizlikten kaynaklanan bir durumdu.
On sekiz bin âlemi yaratan yaratıcı o âlemde “Ben, cinleri ve insanları sadece bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zariyat suresi, 56. ayet) dediği insanları yaratmış ve onlara rehberler göndererek emir ve yasaklarını bildirmiştir.
Son emirlerini âlemşümul olarak beyan etmiş ve bu âlemşümul emirlere ilk muhatap olarak çöl içinde, soğuğun en şiddetli karanlığın en koyu olduğu dönemde, çölün içlerinde, “Eşref-i mahlûkat” olan Hz. Muhammed Mustafa’yı sallallahu aleyhi vesellem nebi ve resul olarak seçip emirlerini, isteklerini onunla kullarına tebliğ etmiştir. Bu emirlerin en önemlilerinden biri de ramazan ayında ifa edilecek oruç ibadetidir.
Bugün insanımız hiç olmadığı kadar değer kaybına uğramıştır. “Şüphesiz ki Allah adaletli davranmayı, iyilik yapmayı ve akrabayı görüp gözetmeyi emreder. Her türlü hayâsızlığı, kötülüğü ve azgınlığı yasaklar. Düşünüp ders almanız için size böyle öğüt verir.” der (Nahl suresi, 90. ayet) Yaratıcı.
Ve bu ayet her Cuma camilerde hutbeden sonra okunur, inananlara bu önemli hatırlatma yapılır. Öyle ki bu uyarının, bu duyurunun Ömer bin Abdülaziz zamanından beri yapılmakta olduğu da rivayet edilir.
Ancak mevcut halde, komşu komşuyu sevmez saymaz, akraba akrabayı sevip saymaz, kollamaz, görüp gözetmez ve hatta “akraba-akrep” ilişkisi kurarak farklı bir düşünce ortadadır. Hayâsızlık denen utanma duygusu çoktan vicdanları, evleri, yurtları terk etmiş, kötülük azgınlık revaç görmektedir. Ahlaksızlık, kötülük, azgınlık maddi imkânların, makamın, mansıbın yedeğinde yükselmiş, boy atmış, görünmez olmuştur.
“Sizin en hayırlınız, kendisinden hayır umulan ve asla kötülük beklenmeyendir.” (Buhârî, Edeb, 57) demiş “İnsanlığın Efendisi.” Yazık ki bu hadise uymayan Müslümanlar arasında güven ve vefa duygusu maalesef kalmamıştır. Dost, arkadaş, kardeş, akraba, komşu vs. birbirine sırtını bile dönemez hale gelmiştir. Hayır ummaktan vazgeçilmiş zarar gelmesin diye aradaki bağlar zayıflatılmış, koparılmak üzeredir.
Bunun yanında insanların, Müslümanların “kalp hayatı” denilebilecek özellikleri en alt seviyelere gerilemiş, “Yaratıcı-kul” irtibatı zayıflamış, ibadetler geçiştirilmektedir. Yapılan ibadetler şeklen olsa da öz itibariyle içleri boş haldedir. Mesela ve maalesef hac ibadeti gibi önemli bir ibadet “hacı” namını kazanmak için yapılan........
© Başkent'te Karar
