menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Deprem ve stratejik akıl

18 18
25.04.2025

Bu hafta içinde İstanbul’da yaşanan 6,2 şiddetindeki deprem, ne kadar hazırlıklı olup olmadığımıza dair tartışmaları yeniden gündeme getirdi. Depremler kuşağında olan ve yüksek deprem riski ile karşı karşıya bulunan Türkiye ne yazık ki proaktif davranmak yerine bu tartışmaları her deprem sonrasında yaşıyor, gündem değişiyor ve konu unutulup gidiyor. Oysa bundan iki yıl önce Türkiye çok büyük bir deprem felaketi yaşamış ve on binlerce vatandaşımız vefat etmişti. Büyük deprem felaketinin yaraları hükümetin gerçekleştirdiği büyük seferberlikle sarılmaya çalışılıyor. Ancak deprem ve depremin yıkıcılığı gerçeği hala karşımızda büyük bir sorun olarak durmaya devam ediyor.

ABD Başkanı Ronald Reagan 1980 yılında iktidara geldiğinde yaptığı konuşmada ‘yaşadığımız bu krizde devlet sorunumuzu çözmüyor; sorun devletin ta kendisi’ demişti. Devlet düşmanlığı ve ‘devletin toplumsal hayatın her alanından çekilmesi’ ilkesi neoliberal ideolojinin temel dayanağıdır. Bu ilke Türkiye’de 12 Eylül 1980 Gladyo darbesi ile hayata geçirildi. Devlet hayatın her alanında adım adım tasfiye edildi. Kuralsızlık kural oldu, kaotik bir sistem ortaya çıktı. Türkiye’de kurulan uğursuz ‘serbest piyasa’ rejimi böyle hayatımıza girdi. Öyle ki Türkiye’de kurulan ‘serbest piyasa’ rejimi ABD’dekinden daha da ‘serbestti’. İlk yapılan işlerden birisi planlamanın sona erdirilmesi oldu. Devlet kurumları işlemez hale getirildi ve birbiriyle bağları koparılan kamu kurumlarının bazıları tasfiye edildi. Kalan kamu kurumlarının yetkileri daraltılarak etkisiz hale getirildi, içleri boşaltıldı. Bunlar yapılırken yoğun devletçilik karşıtı propaganda yapıldı. Bu dönemde ‘benim memurum işini bilir, bugün git yarın gel’ gibi deyişler kazandırıldı Türkçeye.

Bugün Türkiye’de deprem riskinin en üst düzeyde nedenlerinden birisi planlamanın tasfiye edilmesi ve devletin etkinliğinin azaltılmasıdır. 1950’lerde başlayan gecekondulaşma 1970 ve 1980’lerden sonra yoğunlaştı ve sistematik hale geldi. 1980’de ülke nüfusunun yüzde 56’sı kırlarda yaşarken 2000’lere geldiğimizde nüfusun yüzde 75’i şehirlerde yaşamaya başlamıştı. 1980 sonrasında IMF ile yedi kez stand by anlaşması imzalandı ve Türkiye ekonomisi IMF’nin çizdiği çerçevede yeniden organize edildi. IMF Türkiye’ye ucuz iş gücü ile imalat........

© Aydınlık