Çin'de kadın olmak
Çin’le ilgili okuduğum ilk kitap, Altın Kitaplar’ın bastığı Pearl S. Buck’un “Ana” kitabıydı. Misyoner bir Amerikalının kızı olan Buck’un hayatının çoğu Nanking ile Şanghay’da geçer. Romanlarında Çin’i anlatır. 1933’te yayınlanan “Ana” romanı ile dikkatleri çeken Buck, 1938’de Nobel alan ilk Amerikalı kadın yazar olur. Romanlarında misyoner, Batılı yaklaşım sezilse de – boşuna Nobel vermezler – iki yaklaşımın çarpıştığı yerde Çin, görmek isteyen için pırıl pırıl parlar.
“Ana,” 1949 öncesi Çin’in çalkantılı dönemini köylü bir ana üzerinden anlatır. Tip bir köyde kayınvalidesi, üç çocuğu, sorumsuz kocası ile yaşayan; tarla süren, hayvanlara bakan, ailesini bir arada tutmak için didinen “Ana”dır. Ne devrimden ne milli burjuvaziden ne de teorik açıklamalardan haberi vardır. 30 yıl önce okuduğumda demiştim ki “Çin’de kadının bizim Anadolu kadınından hiç farkı yok!” “Ana”dan sonra Buck’un Çin’in geleneksel kadınını anlatan “Şakayık, Orkide, Doğu Rüzgârı Batı Rüzgârı…” kitaplarını da okudum.
Ying Yang öğretisinde erkek sert, etkileyici, aydınlık, düz, zengin diye tanımlanırken kadın yumuşak, itaatkâr, karanlık, fakir v.b. özelliklerle tanımlanır. İffetli olmak, en önemli özelliktir. Edebiyatta kadın karakterler; önceki hayatlarında erkek olduklarını, ancak geçmişteki eylemlerinden dolayı kadın olarak doğmakla cezalandırıldıklarını belirtirler. Evliliklerde kadının söz hakkı yoktur. Bizdeki gibi çocuk gelinler de görülür. Erkek çocuk doğuran mükâfatlandırılır. Kadınlar evin ekonomisinden, çocukların eğitilmesinden sorumlu olmalarına rağmen söz hakkına sahip değillerdir. Çin hukukunda kadın, kocasının kendi ailesine kasten kötü davranması durumunda boşanabilir. Dünyada da kadının durumu pek farklı........
© Aydınlık
visit website