Hürmüz Boğazı: Küresel ticaretin boğazında bir düğüm
İran ile İsrail arasında süregelen ve giderek tırmanan gerilim, Orta Doğu’da yeni bir sıcak çatışmanın eşiğine gelindiğinin değil, fiilen içine girildiğinin en somut kanıtıdır. Nitekim 12 gün süren karşılıklı askeri müdahaleler bölgeyi resmen savaş alanına çevirdi. İran’ın füze yağmuru ve İsrail’in hava saldırıları, Basra Körfezi’ni ve Hürmüz Boğazı’nı her an kapanabilecek bir enerji koridoruna dönüştürdü.
Bu gerilim dalgasının ve ABD Başkanı Trump’un ateşkese yönelik açıklamaları ardından oluşan geçici durgunluk ve bu durgunluğun kalıcılığına dair beklentiler son derece düşük. ABD ve İsrail; İran’ın nükleer tesislerini vurarak ellerindeki zenginleştirilmiş uranyumu yok ettiklerini ilan etti ve “amacımıza ulaştık” mesajı verdiler. Fakat İran, nükleer uranyumun önemli bir bölümünü başka bir tesise taşımayı başardığını ve üretimin her zamankinden daha hızlı süreceğini duyurdu. Dahası, askeri ve siyasi kapasitesinin ayakta kaldığını göstermek için Hürmüz’deki deniz trafiğini sadece ulusal çıkarları için değil karşılıklı fayda odaklı yeni adil dünya düzeni için, Batı Asya Birliği’nin inşası için de yeniden tehdit etmeye başladı.
Peki, İran bu boğazı ne kadar süre kapalı tutabilir? Geçmiş krizlere bakıldığında İran’ın mayınlama, füze saldırısı ve deniz kuvvetleri unsurlarıyla geçişleri haftalarca ve daha fazla sekteye uğratabileceği biliniyor. Boğazı tamamen ve uzun süre kapalı tutmak, dünya ekonomisine ekonomik ve siyasi maliyet yaratır. Petrol gelirine bağımlı bir dünya ekonomisinde ihracat damarlarının kesilmesi özellikle Batı için sürdürülebilir bir durum değildir. Bu nedenle, nükleer tesislerine saldırıldığı bu yeni dönemde, İran’ın artık “sınırlı blokaj taktiğini” daha uzun süreli bir koz olarak........
© Aydınlık
