menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Avrupa’nın sanayisiz silahşorları Asya’nın değirmenlerine karşı

17 5
04.06.2025

Yazının içeriğine inmeden başlıkta sizi biraz durdurmak isterim. Amacım güçlü bir metaforla Avrupa'nın sanayi temelsiz silahlanma çabasını ve Asya'nın sabırlı, üretim odaklı yükselişini çarpıcı biçimde karşılaştırmaktı. Bu nedenle “Değirmenler” ifadesi ile uzun vadede güç inşa eden, sabırla çalışan, dönüp duran sistemin simgesini seçtim. Cervantes’in ölümsüz roman kahramanı Don Kişot, bir zamanlar yel değirmenlerine saldırarak kahramanlık yaptığına inanıyordu. Günümüzde ise Avrupa değirmenlerin arasında silahşor gibi duruyor ama elindeki kılıç artık demirden değil, tahta bir umuttan oluşuyor.

Sanayi temeli giderek zayıflayan bir kıta, askeri harcamalarla yeniden güçlenmeye çalışıyor. Oysa karşısındaki rakip, sessizce değirmenlerini çeviriyor; üretim, inovasyon, nüfus dinamizmiyle yeni bir çağın kapılarını aralıyor. Bu metinde, Avrupa'nın sanayisiz silahşorlüğü ile Asya'nın stratejik değirmenlerinin arasındaki farkı, 2030’a kadar gerçekleşecek küresel dönüşümün ışığında sorguluyoruz.

1945’ten sonra kurulan Batılı hegemonik sistemi, hızla çöküşe geçti. Uluslararası Para Fonu (IMF) verilerine göre 2030 itibarıyla dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasında yalnızca iki Batılı ülke yer alacak: ABD ve Almanya. Japonlar batı sistemi içinde konumlanmakta ancak coğrafya kaderdir ve Asya gücüdür. Geri kalan yedi ülke ise Asya ve Güneydoğu Asya’dan; Çin, Hindistan, Endonezya, Türkiye, Rusya ve Brezilya gibi ülkeler (IMF, World Economic Outlook, 2023).

IMF verilerine göre, Türkiye 2030 yılında dünyanın en büyük 5. ekonomisi olacak. 14 büyüme oranı ve 6,9 trilyon dolarlık GSYİH hedefiyle, Türkiye, yükselen güçler sırasına giriyor (IMF, World Economic Outlook, 2023).

Bu liste yalnızca rakam değil; aynı zamanda küresel güç dengesinin dönüşümünün somut göstergesi. Bu dönüşümün merkezinde ise Avrupa var. Bir zamanlar sanayi devriminin beşiği olan bu kıta, artık kendi iç krizlerine mahkûm gözüküyor.

Avrupa, düşüşe geçti mi? Ve bu düşüş, 2030’a kadar tam anlamıyla hissedilecek mi? Bu soruları biz soruyoruz ama bizden fazla emin olun Avrupa bu tartışmanın yarattığı depresyona teslim olmuş durumdadır.

Doğurganlık Krizi ve Uygarlık Sorunsalı

Dünya nüfusu artarken, gelişmiş Batılı toplumlarda doğum oranları düşmeye devam ediyor. BM verilerine göre, Güney Kore'de 2024 yılında 200 bin civarında bebek doğdu. Bu sayı, mesela İstanbul’un ilköğretim düzeyindeki kız öğrenci sayısından bile azdır (UN DESA, 2024). Japonya'nın nüfusu her yıl 500 binden fazla azalıyor (National Institute of Population and Social Security Research, 2023).

Batı Avrupa ve Amerika’da yaşlanan nüfus yapısı, sadece demografik bir sorun değil aynı zamanda uygarlık temelinin çözülmesinin işareti. Birey artık yalnızca tüketici, kullanıcı, izleyici haline geldi. Hayatın anlamı, iPhone 13 ile iPhone 12 arasındaki fark kadar daraldı.

Toplumlar din, millet, aile gibi geleneksel dayanak noktalarını kaybedince, yerine ne koydular? Hiçbir şey. Boşluk oluştu. Bu boşluk ise zamanla siyaseti, medeniyeti ve hatta yaşamı anlamlandırma yeteneğimizi alt üst etti. Aslında hiçbir şey demekle hata yapıyorum. LGBT, Woke kültürü, neoliberalizmin ruhunu üflediği dinsel ve ideolojik aşırılıklar, mikro milliyetçilik geleneksel değerlerle savaşa sokuldu.

Türkiye’miz milli demokratik devrimimizi tamamlamak yerine Avrupa merkezci neoliberal özgürlükçülük tuzağında........

© Aydınlık