menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Siyasal sürgünümüzün haklı çağrısı

42 19
11.05.2025

Bugün, 11 Mayıs 2025, İnci’nin ve benim yaşamımızı, yazgımızı kökten değiştiren, yarım yüzyılı çoktan aşan sürgünümüzün başlangıcının 54. yıldönümü…

Ant’ın sıkıyönetimce kapatılmasından sonra ismimiz radyo ve gazetelerdeki arananlar listesinde, duvar afişlerinde tekrar tekrar duyurulduğu, hakkımızda açılmış davalarda istenen hapis cezası talepleri 300 yılı aştığı, anti-militarist yayınlarımızdan dolayı askeriyenin fiziksel tehditleri yoğunlaştığı için 11 Mayıs 1971 sabahı sahte bir pasaportla Ankara'dan Lufthansa uçağına binerek Türkiye’den ayrılmıştık...

Bu sadece bizim yazgımız da değildi... MHP lideri Bahçeli'nin başlattığı diyalog sürecinin son aşamasında PKK'nin olağanüstü kongre toplayarak Öcalan'ın çağrısına uygun kararlar aldığını açıklaması üzerine Avrupa Sürgünler Meclisi yayımladığı bildiride Türkiye'nin sürgünler gerçeğini şöyle açıkladı:

"Türkiye'de 12 Mart, 12 Eylül askeri darbeleri sonucu binlerce siyasi şahsiyet, politik baskı, işkence, idam, tutuklanma ihtimali üzerine yaşamlarını güvenceli ve özgürce yaşayabilecekleri, düşünce ve fikirlerini serbestçe açıklayabilecekleri ortamlara kavuşmak üzere, Türkiye'den yurtdışına çıkmaya ve sürgün yaşama mecbur bırakıldılar.

"12 Eylül faşist yasaları ve mahkemelerinin kararları sonucu vatandaşlıktan atılan, mal ve mülklerine el konulan bir çok politik insan mağduriyet yaşadı ve devlet baskısına maruz kaldı. Bu yasaların devamı niteliğinde olan uygulamalar ANAP, DOĞRUYOL ve AKP hükümetleri döneminde de sürdü."

Bittabi, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde sürgün uygulamalarının 1971 öncesi de var... Cumhuriyet döneminde yaşanan ilk toplu sürgün olayı, Kemalist iktidarın varlıklarından rahatsız olduğu 150 kişiyi 1924 yılında sürgün etmesi, 1927’de de özel bir yasayla vatandaşlıktan çıkartmasıydı.

1925’te Takriri Sükun Kanunu’nun kabulünden sonraki tek parti diktası döneminde, haklarında sürgün kararı verilmemiş olsa da, sürekli takibat, tehdit, tutuklama ve mahkumiyete maruz kalan komünistler, örneğin Nazım Hikmet, Şefik Hüsnü, İsmail Bilen, illegal yollardan sürgüne çıkmaya mecbur olmuşlardı.

İkinci Dünya Savaşı’nın bitimini izleyen sözde çok partili rejim döneminde de sol örgütlenme ve yayınlar daha baştan sıkıyönetim yasaklamaları, tutuklamalar ve mahkumiyetlerle karşı karşıya kaldı. Yaşım itibariyle ben de bu insanlık dışı uygulamaların tanığıyım.

CHP’nin kışkırtmasıyla 1945 yılında Tan Gazetesi'nin milliyetçi bir güruh tarafından susturulmasından sonra iki büyük gazetecimiz, Sabiha Sertel ve Zekeriya Sertel, yıllarca zindanda yatırıldıktan sonra serbest bırakıldığında da sürekli tehdit altında bulunan büyük ozanımız Nazım Hikmet, Demokrat Parti'nin "demokrasi" vaadleriyle iktidar olduğu dönemde Türkiye’den ayrılmak zorunda kalmışlardı. Nazım Hikmet, hemen ardından Türk vatandaşlığından çıkartılmış, değerli bilim insanlarımızdan Prof. Fahrettin Petek de, Fransa'ya sürgüne çıktıktan on yıl sonra, yine "demokrasi" vaadleriyle iktidara el koyan Milli Birlik Komitesi tarafından "vatansız"laştırılmıştı.

Ülkemiz tarihi, Osmanlı’da başlayıp cumhuriyet döneminde de ardı arkası kesilmeyen Ermeni. Asuri, Grek, Kürt, Ezidi, Alevi soykırımlarıyla, Trakya’yı Yahudilerden temizleme operasyonuyla, Müslüman ve Türk olmayanları hedef alan Varlık Vergisi uygulamasıyla bir sürgünler tarihidir.

6-7 Eylül 1955 pogromundan sonra çok sayıda Rum ve Ermeni vatandaşın Türkiye'yi........

© Artı Gerçek