menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

SON ÇAĞRI:YANLIŞ "DURUŞMA" DAN DOĞRU "TARTIŞMA" YA DÖNELİM

6 1
latest

1967 yılından bu yana her on yılda bir 10 Temmuz tarihinde kutlanan “Dünya Hukuk Günü”nde değilse bile hukuk yılında yazılan yedi yazımın en kısa olanın sonuncusunda çağrım, şudur efendiler: “En hakikî mürşit” bilimin ışığında kesinlikle yanlış “duruşma”dan doğru “tartışma”ya bir an önce dönmeliyiz.

“Bilimin ışığında” dedim.

Sayın yargıçlar, sayın savcılar, sayın avukatlar, Sayın Türk hukukçuları, tam bu noktada sizlere “en hakikî mürşit” olan bilimle ilgili yaşanmış tarihsel ve çok düşündürücü bir olayı anımsatmak ve bilime dönmenizi bir kez daha salık vermek istiyorum.

Bilindiği üzere, hukuk, özetle insana özgü davranışları, insanlar arası ilişkileri düzenler. Bunları yasalar başta olmak üzere kurallara bağlar.

Bu düzenleme ve kurallar ise, insanın insan olarak doğarken sahip olduğu, çoğu kez eksik de olsa anayasalarda sadece dökümü yapılan haklara ve özgürlüklere asla aykırı olamaz.

Çoğu insanın daha doğarken sahip olduğu bu hak ve özgürlükler, elbette uygarlıkla birlikte zamanla değişir, gelişir.

Anayasalarla asla sınırlı değildir. Olamaz da.

Ayrıca unutulmamalıdır ki, her hak ve özgürlük, her insana kullanacağı bir güç, erk, yani iktidar tanır ve bunları sağlama alır. Dolayısıyla hukuk, rastgele bir kurallar yığını değil; kendi içinde tutarlı bir düzen, bir “hukuksal gövde”dir (corpus juris). Bu gövdeyi MÖ Platon, tanrısal ve adil olanın yansıması diye tanımlamış; insan iktidarını tutkuyla açıklayan Aristoteles ise, hukuku akıl ile özdeşleştirmiş, “hukuka uyma ruhu” ve bilinci üzerinde durmuş, bunların en küçük ihlalde bile çökeceğini ve devleti yıkacağını belirtmiştir.

Elbette yerindedir bu doğrudur, bu tanı. Çünkü tarihin tanıklığıyla doğrulanmaktadır.

Zira her şeyden önce bilinçli olarak hukuk biliminden sapan biri, aynı zamanda toplumsal yaşamı örseleyen yetersiz bir canlıdır da.

Bu sapmaya başkaldırmayan insan ise, hukuk öznesi olamayacağını sergileyerek bunu açıkça ortaya koymuş bir zavallıdır.

Burada bir ayraç açarak bilimin önemini vurgulamak isterim.

Bilindiği üzere insanlık, kimya alanında “bilimsel çalışmalarıyla Fransa’ya şeref” katan kimya biliminin kurucusu günahsız Avukat Antoine Laurent de Lavoisier’nin (1743-1794) giyotinde son soluğunu verirken bile, canını değil, bilimi düşünerek laboratuvar arkadaşı dönemin ünlü matematikçisi Joseph Louis Lagrange’a (1736-1813) söylediği şu sözleri asla unutmamıştır: “Dikkat et! Başım kesildikten........

© Antalya Son Haber