KÖY ENSTİTÜLERİ TARTIŞMASI: KAPATILMA SÜRECİ
Türkiye’nin 1940’ta 3803 sayılı kanunla kurduğu Köy Enstitüleri, kısa zamanda kırsal eğitimde benzersiz bir atılımın sembolü oldu. Ancak 1946’dan sonra değişen siyasal iklim, “komünizm” suçlamaları ve muhafazakâr‑milliyetçi basının kampanyalarıyla birlikte, proje CHP içinde budanmaya, 1954’te ise Demokrat Parti döneminde 6234 sayılı kanunla hukuken kapatılmaya yürüdü.[1] Bu, hem eğitim siyaseti hem de basın tarihi açısından bir “dil savaşı”ydı: Bir yanda “komünist yuvası/ahlâk bozulması” suçlamaları, öte yanda “iş içinde eğitim”i, üretici okul fikrini ve kırsal kalkınmayı savunan bir hat.[2 “]Oluklar çiftti, birinden kir birinden nur akıyordu” güya. Nur kimdi? Kir kimdi?
1946 dönüşü ve Yücel’in ayrılışı
Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’in 5 Ağustos 1946’da görevden ayrılması, yalnız bir isim değişikliği değildi; çok partili hayata geçişte artan baskıyı söndürme, dindirme hamlesiydi.[3] Hasan Ali Yücel , biyografisini iş bankası yayınlarından Celal Şengör yayınladı İdeaist bir eğitimci ve Atatürk devrimleri doğrultusuna hararet eden aydın! .İnönü, yıllar sonra bu dönemi, Yücel‑Tonguç çizgisinin hedef alınmasına karşı “gücünün tükendiği” bir safha olarak andı.[4] Ardından gelen Reşat Şemsettin Sirer döneminde (1947) müfredat daraltıldı, uygulamalı “iş içinde eğitim” ilkesi törpülendi; Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü 1947’de kapandı.[5] Böylece 1954’teki nihai kapatmaya giden siyasal‑zihnî dönüşümün zemini hazırlanmış oldu.[6]
“Kapatılsın” diyen cephe: basında suçlama repertuarı
Muhalif cephe, Enstitüleri “komünist propaganda”, “millî kültürden kopuş”, “ahlâkî yozlaşma” ve “karma eğitim” ‘in ahlaka ve dine aykırı olduğu üzerinden hedefledi. Bu beyin Tevhid-i Tedrisat anlayışına karşıydı. Onları yavruları bu gün Ankara Çankaya ilçesinde kız ortaokulu açtılar. Kurslardaki bademlemelere ses çıkarmayanlar Türk Milletinin çocuklarına ahlak öğretmekle kendilerini görevli saymışlar. Necip Fazıl Kısakürek, “Köy Enstitüleri davası, memleketimizdeki komünizma hulûlünün şahdamarını çizer” diyerek işi varoluşsal bir tehdide indirgedi.[7] Ayrıca yazdığı Köy Enstitüleri adlı risalesinde buraların fuuş yuvası olduğunu yazdı. Hâlbuki yatılı kız öğretmen okulları vardı. Yatılı erkek öğretmen okulları vardı. Ben köy Enstitüsünün devamı olan Aksu öğretmen okuluna ilkokuldan sonra imtihan kazanarak girdim. Tüm köy çocukları aynı sınavdan geçerek oralara girdi. Ne torpil vardı. Nede soru çalma!. Bazı sınıflarda tek tük çevreden kız öğrenci olurdu. Onlarda evlerinden gidip gelirlerdi. Bunlara gündüzlü öğrenci denirdi. Onlarda sınavla alınırdı. Fuhuş yuvası olmak bir yana, Ramazanlarda oruç tutacaklar tespit edilir onların sahurda yemeği hazırlanırdı. Nöbetçi öğretmen oruç tutacakları sahurda kaldırırdı. Ben hatırlıyorum hiç okuma yazması olmayan köyümde 1955’lerde Aksu’nun şanı büyüktü. Orda çocukları komünist ederlermiş, kız erkek yatırırlarmış, gayr-ı meşru doğan doğan çocukları tuvalet çukura atarlarmış vb. Gibi lafları duyar can kulağımla dinlerdim. Orta okulda okuyacak imkanım yoktu. Aksu’yu kazanmalıydım.. Karanlık ışınlar aydınlığa yayılarak........
© Antalya Son Haber
