menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İKİ İDEALİST İNSANIN ÜRETİM MÜCADELESİ: ALİ TUR VE MÜMTAZ OTUR

7 0
yesterday

Bu ülkede bir dönem, devlet bursuyla yetişen mühendisle ideolojik sendikacı, aynı fabrikada yan yana durdu. Biri, “Bu devlet beni okuttu, bu millete borçluyum” diyordu; öteki, “Sınıf mücadelesi” sloganıyla fabrikayı hedef gösteriyordu. Ali Tur’un Bozo romanının ikinci cildiyle, Adnan Yolalan’ın Bir Mümtaz İnsan kitabı, tam da bu çatışmanın iki çarpıcı örneğini anlatıyor. İki eserde gayretleriyle fabrika kuran, devletin imkânıyla yetişip ülkesine hizmet eden aydınlar, sonunda hüsranla baş başa kalıyor; “işçi hakkı” adına sahneye çıkan kimi sol işçi örgütleri ise, süt emdiği ineği boğazlayan çani gibi, kendi ekmek kapısını kendi elleriyle yok ediyor.

Ali Tur’un çizdiği dünyada karşımıza Mardinli bir Kürt aydını çıkar. Yoksul bir çevreden çıkmış, yatılı okullarda sürünerek teknik öğretmen olmuştur. Hayata bakışı nettir: “Bu diploma benim değil, milletimin bana emanetidir.” Kendisine açılan rahat ve bireysel zenginlik yollarını değil, sanayiye, üretime, bu toprakların kalkınmasına hizmet etmeyi seçer. Çalıştığı fabrikada üretimi en seviyelere çıkarır. Fabrika sahibinin kızı ile evlenir. Fabrikanın ortağı olur. Bu başarı gece gündüz çalışmanın mükafatıdır.Çelik dolap üreten bir fabrikanın devleşmesi büyümesi, bu çalışmanın somutlaşmış hâlidir. Devlet Malzeme Ofisi’ne yapılan çelik dolap satışlarıyla fabrika büyür; sadece patron değil, işçi de kazanır. Atölyede, ofiste, sahada hissedilen hava, klasik bir “sömürü düzeni”nden çok, “aynı gemideyiz” duygusudur. Üreten bir Türkiye hayali, hem yöneticinin hem ustanın hem işçinin yüreğinde karşılık bulur.

Ne var ki 1974’te DİSK öncülüğünde patlayan grevlerle birlikte çarklar bir anda durur. Kâğıt üzerinde bu bir “işçi hakları mücadelesidir; sloganlar, pankartlar, nutuklar öyle söyler. Ama fabrika cephesinden bakıldığında görülen manzara başkadır: Kazanlar donar, üretim durur, fırınlar soğur, makineler paslanmaya bırakılır. İş bırakma, emekçinin elini güçlendirmek yerine, onun çalıştığı kapıyı hedef alır. Sonunda fabrika kapanır. Ne işçi kalıcı bir kazanım elde edebilmiştir, ne de ülke kendi sanayi hamlesini ileri taşıyabilmiştir. Arkada bırakılan, boşalmış bir fabrika binası, işsiz kalmış insanlar ve “iyi niyetle kurduğumuz bu işletme niçin bu hâle geldi?” diye içi yanan bir aydın kuşağının halkasıdır Ali Tur. Fabrikanın üzerine kurulu arsası satılarak işçi tazminatları piyasa borçları ödenir. Ortaklar ceketlerini alarak çıkıp giderler. İş veren Fabrikasız çıplak, işçi işsiz kalır. . Ali Tur bu olayın sonucunu şöyle anlatır. Fabrika sahibi Ahmet Karamancı 350 çalışanını tazminatlarını öder. Çünki o Ahilik kültürüyle yetişmiş bir vatanseverdi. Yoksul Cumhuriyetin bu günlere gelmesinde alın teri vardı. Komünizm denilen şey bu tere göz koyan asalaktır. Bu asalakların araçları kullandıkları fakir insanlardır. Onlar işsiz kalsın ki ülke istedikleri rejime boyun eğsin. Atatürk bu gerçeği bildiği için Şefik Hüsnüleri 1925 yılında 50 arkadaşıyla beraber Komünist olmamakla suçlayarak TKP.yi kapattı. Şefik Hüsnü Paris’e kaçtı. Şeyh Said ve Şefik Hüsnü’nün komünistlik belası aynı zamana rastlamıştı. Kökten dinci yapı ile komünist yapı bir devleti yıkmak için ortak hareket eder. Çünkü merkezleri aynıdır. Atatürk bu iki gerici zihniyetle........

© Antalya Son Haber