Merhaba, bugün sizi Stanley Kubrick’in yönetmenliğinde, insan doğasının en karanlık köşelerini cesurca keşfeden Otomatik Portakal filmiyle, 1970’lerin distopik dünyasına unutulmaz bir yolculuğa çıkaracağım.

Film, endüstri sonrası Britanya’da geçiyor; şehirler gri, soğuk ve mekanik bir düzenin hâkimiyetinde. Bu toplumda ahlaki değerler bulanıklaşmış, iyilik ve kötülük arasındaki sınırlar neredeyse yok olmuş durumda. Bu karmaşık dünyada, gençlerden oluşan bir çete, şiddeti eğlence, güç ve kendi düzenlerini sağlama aracı olarak kullanıyor. Çetenin lideri Alex, hem karizmatik hem de acımasız bir figür olarak öne çıkıyor. Malcolm McDowell’in canlandırdığı bu karakter, seyirciye hem çekici hem de rahatsız edici bir kahramanı bir arada sunuyor. Alex, çevresindekileri kontrol etme ve hayatı kendi kurallarına göre şekillendirme gücünü elinde tutarken, bireysel özgür irade ile toplumun baskısı arasındaki çatışmanın merkezine oturuyor.

Alex’in çete arkadaşlarıyla işlediği suçlar, film boyunca sürekli tekrar eden bir motif olarak karşımıza çıkıyor. Gerek şiddet dolu sokak sahneleri, gerekse müzikle desteklenen karışık ritimli koreografiler, izleyicide hem tedirginlik hem de büyülenmiş bir........

© Anayurt