Türkiye'nin damla damla biten mirası
Ne var ki, o coşkulu akış yerini giderek endişeli bir fısıltıya bıraktı. Bugün, Türkiye sadece iklim değişikliğinin getirdiği kuraklıkla değil, yanlış politikalar ve bilinçsiz tüketimle de boğuşarak bir su krizinin eşiğinde duruyor. Bu, sadece bir çevre sorunu değil, aynı zamanda bir gelecek meselesi.
Türkiye, coğrafi olarak su zengini bir ülke gibi görünse de durum pek de öyle değil. Dünya nüfusunun neredeyse dörtte biri su stresi altında yaşarken, bu küresel krizin rüzgârları bizi de etkiliyor. Tarih, suyun sadece yaşam için değil, aynı zamanda iktidar için de ne denli kritik olduğunu defalarca gösterdi. Mezopotamya’da Fırat ve Dicle nehirleri etrafında kurulan medeniyetler, suyun gücünü anlamıştı. Ancak bu güç, aynı zamanda çatışmaların da kaynağı oldu. Gelecekte bu tür çatışmaların artacağı yönündeki bilimsel öngörüler, bizi şimdiden önlem almaya davet ediyor.
Genel açıdan baktığımızda, su krizinin birden fazla sebebi olduğunu görüyoruz. Başta iklim değişikliği olmak üzere, düzensiz yağış rejimleri, beklenmedik seller ve uzun süreli kuraklıklar, barajlarımızdaki su seviyelerini tehlikeli bir şekilde düşürüyor. Ancak tüm suçu doğaya atamayız. Yanlış su yönetimi ve plansız kentleşme, bu sorunu daha da derinleştiren insan yapımı faktörler olarak göze çarpıyor. Tarımsal sulamada hala verimsiz ve eski yöntemlerin kullanılması, nehirlerimizin ve........
© Analiz
