menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Srebrenitsa'dan 30 yıl sonra: Batı’nın çifte standardı ve keyfi adalet anlayışı

13 1
12.07.2025

Anadolu Ajansı Boşnakça, Hırvatça ve Sırpça Haberleri Müdürü Mustafa Talha Öztürk, Srebrenitsa Soykırımı’nın 30. yılı vesilesiyle Balkanlar’daki Batı politikalarının mirasını, uluslararası adaletin çifte standartlarını ve Bosna’nın geleceğine dair çıkmazları AA Analiz için kaleme aldı.

***

İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa’da yaşanan en büyük katliamın üzerinden otuz yıl geçmesine rağmen, Srebrenitsa hala jeopolitik çıkarların ve taraflı adalet anlayışının Balkanlar’ın kaderini nasıl şekillendirdiğini gösteren çarpıcı bir simge olarak varlığını sürdürüyor. Gazze’de sivillerin acısı sürerken ve Lahey, İsrailli liderleri yargılamaya hazırlanırken, Batı’nın Srebrenitsa konusundaki ısrarlı sessizliği ile Yugoslavya’yı kaosa sürükleyen politikaları Avrupa’nın üzerinde hala karanlık bir gölge olarak duruyor. Srebrenitsa’da 8 binden fazla Boşnak Müslüman erkek ve çocuğun katledilmesinin üzerinden otuz yıl geçmesine rağmen, Batı’nın Yugoslavya’nın dağılmasındaki rolüne ve ardından sergilenen çifte standartlı adalet uygulamalarına dair pek çok soru hala cevapsız.

Bu yıl Bosna, 11 Temmuz’da Potoçari Anıt Mezarlığı’nda biri kadın olmak üzere, yaşları 19 ile 67 arasında değişen yedi kurbanı daha sonsuzluğa uğurlayacak. Her yıl, kimliği yeni belirlenen kurbanlar, soykırımın yıl dönümünde toprağa veriliyor. Tuzla’daki Kimlik Tespit Projesi kapsamında, defnedilmek üzere aile onayı bekleyen dokuz kişinin kalıntıları hala muhafaza ediliyor. Ayrıca DNA testleriyle kimliği belirlenen 45 kurbanın cenazeleri, kalıntılarının eksik olması ve ailelerin onay sürecinin tamamlanmaması nedeniyle henüz defnedilemedi.

1990’ların başında Batı’nın izlediği politikalar, Yugoslavya’nın dağılma sürecini hızlandırdı. Vatikan’ın ve Batılı başkentlerin desteğiyle Slovenya ve Hırvatistan, adeta bir önceliklendirme ile Avrupa Birliği ve NATO yoluna sokuldu. Her ne kadar bu hamleler demokratikleşmeye destek olarak sunulsa da, gerçekte bu tercihler dini ve kültürel yakınlıklarla şekillenmişti. Katolik kimlikleriyle Slovenya ve Hırvatistan, Soğuk Savaş sonrası Avrupa düzeni için "doğal" ortaklar olarak görülüyordu. Buna karşılık, önemli bir Müslüman nüfusa sahip, çok kimlikli Bosna Hersek; rekabet halindeki çıkarların ortasında yalnız bırakıldı. Bu durum, ülkedeki etnik ve dini fay hatlarını daha da derinleştirerek........

© Anadolu Ajansı Analiz