menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Körfez ülkeleri İran-İsrail geriliminde nasıl konumlandı?

4 0
24.06.2025

Mardin Artuklu Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Mehmet Rakipoğlu, İran-İsrail geriliminde Körfez ülkelerinin tutumunu AA Analiz için kaleme aldı.

***

İsrail'in 13 Haziran 2025'te başlattığı İran'a yönelik geniş çaplı saldırılar ve İran'ın bu saldırılara karşı misillemeleri, Körfez ülkelerini jeopolitik ikileme sürükledi. Güvenlik, enerji-su güvenliği ve diplomasi ekseninde üçlü sınavla karşı karşıya kalan Körfez ülkeleri, hem İran'ın bölgesel nüfuzundan duydukları endişeyi hem de İsrail'in kontrolsüz agresifliğinin yarattığı istikrarsızlığı yönetmek zorunda.

Körfez ülkeleri, coğrafi konumları ve sınırlı askeri kapasiteleri nedeniyle İsrail-İran çatışmasının "ilk mağdurları" olma riskini taşıyordu. İran'ın balistik füze ve insansız hava aracı (İHA) menzilindeki bu ülkeler, 2019'da Aramco tesislerine düzenlenen saldırı ve Yemen'deki Husi füze atakları gibi örneklerle kritik altyapılarının savunmasızlığını zaten deneyimlemişti. Haziran 2025'te İsrail'in İran'ın nükleer tesislerini hedef alan vur-kaç operasyonları, Körfez'in güvenlik endişelerini yeniden alevlendirdi.

Körfez'in savunma stratejisi iki eksenli bir paradoksa dayanıyor. Bunlardan ilkini Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) sağladığı güvenlik şemsiyesi ve Beyaz Saray yönetimlerine bağımlılık oluşturuyor. Körfez İş Birliği Konseyi (KİK) üyeleri, Patriot ve THAAD gibi hava savunma sistemlerine yaptıkları yatırımlara rağmen ABD'nin 5. Filosu gibi dış güvenlik garantilerine bağımlılıklarını sürdürüyor. Ancak Washington'ın İsrail'e koşulsuz desteği, Körfez'de "ABD'nin bizi İran misillemelerine karşı koruyamayacağı" algısını güçlendiriyor. İkinci paradoks ise normalleşme eğilimleridir. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn'in 2020'de İsrail'le imzaladığı Abraham Anlaşmaları, kısmen İran'a karşı ortak cephe oluşturma amacı taşıyordu ancak İsrail'in tek taraflı saldırganlığı, bu ülkeleri "İran tehdidine karşı İsrail'le ittifak" ile "Tel Aviv'in bölgesel istikrarı hiçe sayan tutumu" arasında sıkıştırdı. Suudi Arabistan gibi ülkelerin İsrail'le normalleşme müzakerelerini askıya alması, bu gerilimin diplomatik yansıması oldu.

23 Haziran'da İran, ABD ve İsrail'in ortaklaşa gerçekleştirdiği saldırılara yanıt olarak Körfez'deki Amerikan askeri üslerini hedef aldı. Özellikle Katar'daki El-Udeyd Üssü'nün hedef alınması, bölge için önemli kırılma anıydı. Nitekim bu üs, ABD'nin Orta Doğu'daki en büyük askeri varlığı ve operasyonların merkezi olarak biliniyor. İran'ın bu adımı, Körfez güvenlik mimarisinin zayıf noktalarını bir kez daha gözler önüne serdi. Körfez'de "alanın savaş sahasına dönüşme" korkusu derinleşti.

Körfez'in bu askeri kırılganlığı, hibrit bir savunma modeline yönelimi zorunlu kılıyor. Hem KİK........

© Anadolu Ajansı Analiz