DOLANI DOLANI GELİYOR DA UYUYORUZ
Bir zamanlar hiçbir şeyi umursamaz, her şeye güler geçerdim; hani Orhan Veli gibi, "bir elinde ayna bir elinde tarak, umurunda mı dünya" modunda.
Sonra bir farkındalık mı oluşuyor ne, sorgulamaya başladım. O zaman da bir şeylerin bilgisine gereksinim duyup okumaya, doğru kişi ve söylemleri dinlemeye başladım.
Bu ise benim hem mutluluğum hem de mutsuzluğum oldu ama mücadele azmimi de körükledi; biraz da dönemin ve gençliğin de etkisi, katkısı ile bazen gözü karartarak, bazen de kaşı gözü yardırarak yürüdük.
İnsan, insanoğlu gerçekten çok garip bir mekanizma, bazen tüy kadar bir yükü bile kaldıramıyor, bazen de kocaman bir dağı yüklüyor omzuna, sırtına alıp gütürüyor Kaf Dağına.
Maalesef bunların hepsi bilinç ve sorumluluk.
Bu, bazen dönem öğretisi ile olurken, genellikle de eğitim ile de oluyor ya da olmuyor, oldurmuyorlar.
"Türkçem, benim ses bayrağım" diyen Fazıl Hüsnü DAĞLARCA, bir işin zorluğu, imkansızlığının ötesinde inanmışlığı dizelediği "Mustafa Kemal'in Kağnısı" şiirinde, bir öyküden çok inanmış yurtsever her insanın yüreğine oturacak şu dizeleri yazar:
"Yediyordu Elif kağnısını, /Kara geceden geceden./ Sankim elif elif uzuyordu, inceliyordu,/ Uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar,/ İnliyordu dağın ardı, yasla,/ Her bir heceden heceden.
Mustafa Kemal'in kağnısı derdi, kağnısına/ Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı./ Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifçik,/ Nam salmıştı asker içinde./ Bu kez yine herkesten evvel almıştı yükünü,/ Doğrulmuştu yola önceden önceden.
Öküzleriyle kardeş........
© Akdeniz Gerçek
