100 yılımız bitti bir gram akıllandık mı?
Recep Tayyip Erdoğan :
"Anayasa Mahkemesi'nin kararını kabul etmek durumunda değilim. Verdiği karara da uymuyorum, saygı da duymuyorum." 2016
Recep Tayyip Erdoğan :
"Demokrasi bir tramvaydır. Günü geldiğinde ineriz."
"Demokrasi bizim için bir tramvaydır. İstediğimiz durağa gelince ineriz." 14 Temmuz 1996
Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Merkezi (DİSK-AR), Türkiye'deki gerçek işsizliğin resmi verilerle örtüşmediğine dikkat çekti, geniş tanımlı işsiz sayısının Haziran 2025 itibarıyla 13 milyon 383 bine yükseldiğini ilan etti...
Bir film: "Suffragette!" (2015)...Belki de Türk demokrasisinin 2025'te enkaz görünümü kazanmasını anlayabilmek için "Suffragette!" (2015) ve "Mary Poppins" (1964) filmlerini seyretmeliyiz!
Theresa Garnett (1888 - 1966) ve Hugh Arthur Franklin (1889–1962) 1909-1910 döneminde birer kamçıyla siyasetçi Winston Churchill'e saldırdılar! Churchill'i İngiliz kadınlarına kötü davranmakla suçladılar! Kadınların oy hakkı için eylem yapan kadın ve erkek eylemcilerin hışmından 22 Kasım 1910'da Başbakan Herbert Henry Asquith (torunlarının çocuklarından bir tanesi oyuncu Helena Bonham Carter'dır) bir taksiye atlayarak kurtuldu...Churchill kadın eylemci Cobden Sanderson'ı polislere göstererek "Bu kadını götürün elebaşlarından biri bu, belli" demişti...Winston Churchill'in eşi Clementine Churchill de (1885-1977) kadın hakları için mücadele eden herkesi desteklemişti...
1917'de Churchill avam kamarasında kadınların oy kullanma hakkına sahip olmasını destekleyen doğrultuda oy kullandı...1928 yılında İngiliz kadınlar oy kullanma hakkına sahip olacaktı...
1837-1901 arasında 63 yıl yedi ay İngiltere’ye bir kadın (Kraliçe Victoria) hükmeder; ancak 19. yüzyılda ve 20. yüzyılın önemli bir bölümünde İngiltere’de kadın, insan hakları, seçme, seçilme, talepleri için bir araya gelen işçi sınıfından kadınlar İngiliz devleti için birer azılı devlet düşmanı, rejim muhalifi, terörist ve cadı ilan edilir; acımasız bir sürek avı başlatılır; bu kadınlar her fırsatta cezaevlerine atılır…Baş rollerde üç Oscarlı Meryl Streep, iki kez Oscar adayı Helena Bonham Carter ile Oscar adayı Carey Mulligan var…
Meryl Streep bu filmde 1999’da TIME Dergisi tarafından 20. yüzyılın en önemli, en değerli, en saygın 100 kişisinden biri ilan edilen feminist Emmeline Pankhurst (1858-1928) rolünde…Pankhurst ile yoldaşlarının verdiği büyük mücadele İngiliz kadınına 1928’de seçme ve seçilme hakkını kazandırmıştı… Emmeline Pankhurst, Gloria Steinem (1934 doğumlu) gibi günümüzün önde gelen feministlerinin öncüsü kabul ediliyor…
Emmeline Pankhurst'ın kadın hakları için mücadelesi 109,970,048 ( yaklaşık 110 milyon) seyirciye sadece ABD-Kanada sinemalarında ulaşan ve konusu fantastik ögeler, sihirli güçleri olan bir dadının çevresinde gelişen, 1910 yılının Londra'sında (London) geçen "Mary Poppins" (1964) filmine de konu oldu! "Bewitched" adlı TV dizisi (1964) ve "Nanny McPhee" (2005) sinema filmi de Avustralyalı kadın edebiyatçı P.L. Travers'ın (1899-1996) 1934'te yarattığı Mary Poppins karakterinden esinlenmiştir...
Belki de Türk demokrasisinin 2025'te enkaz görünümü kazanmasını anlayabilmek için "Suffragette!" (2015) ve "Mary Poppins" (1964) filmlerini seyretmeliyiz!
Kadınlar haklarını kazanabilmek için İngiltere'de yarış atlarının altında ezilerek öldüler, lüks mağazaların vitrin camlarını kaldırım taşlarıyla tuzla buz ettiler, siyasilerin evlerini yaktılar, zindanlara atıldılar, terörist damgası yediler...
ABD'ndeyse Katharine Martha Houghton Hepburn (1878-1951) kadın hakları savaşçısı olarak saygınlık kazanacaktı...
ENFLASYON CANAVARININ FOTOĞRAFI ÇEKİLDİ!
Yıllara göre Türkiye'de KYK burs ve kredisi ile alınabilen ortalama tavuk döner sayısı:
2013 | 75
2014 | 74
2015 | 71
2016 | 75
2017 | 73
2018 | 71
2019 | 63
2020 | 63
2021 | 64
2022 | 45
2023 | 31
2024 | 16
2025 | 16
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 169. maddesi : Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir, başka amaçla kullanılamaz!
Anayasa uygulanıyor mu? Kesinlikle uygulanmıyor!
AKP'nin ilk Anayasa değişikliğinde bu madde de uçacak!
1938
Tükiye Cumhuriyeti'nin kurucularından Kâzım Karabekir Paşa, 29 Ekim 1938 tarihinde günlüğüne düştüğü notta varoş kültüründen duyduğu dehşeti ve üzüntüyü ifade eder:
"Akşam ailece Kadıköy ve Üsküdar’a gittik. Seviye günden güne düşüyor. Hele üsküdar sahilinde oturacak insanca bir yer yok. Halk köyden veya muhaceretten gelmiş gibi…"
Yakup kadri karaosmanoğlu (1889-1974) "Ankara" adlı romanının (1934) üçüncü baskısının girişinde gelişmiş ülkeler ligine asla giremediğimizi, bu nedenle derin hayal kırıklığı ve üzüntü içinde olduğunu ilan eder...
"Türkiye'de Milli Mücadele ruhundan hemen hiçbir iz bulamıyorum...Hayalini kurduğum Türkiye'nin gerçekleşmesine doğru bir gelişme olmuş mudu? Ben 1934'te bir gün gelip öleceğini aklımdan bile geçirmediğim Atatürk'ün öncülüğü ve rehberliğiyle bu ideal Türkiye'ye yirmi yılda varacağımızı umuyordum. Şimdi o 20 yılın üstünden bir 20 yıl daha geçmiş bulunuyor. Fakat biz, sosyal, kültürel ve ekonomik devrim şartları bakımından "Ankara" adlı romanımın ikinci bölümünde verdiğim ve karikatürünü yaptığım Ankara'nın içinde tepinip durmaktayız..."
"Ankara" adlı romanda Millî Mücadele yıllarında hiçbir çıkar gözetmeksizin yurtları için çalışan bazı subayların ve politikacıların zaferden sonra “sermaye çevreleriyle ilişkileri” ya da “arsa spekülasyonu”, “taahhüt işi” gibi girişimlerle zenginleşmeleri, “inkılap”a boşvermeleri. Romanın kadın kahramanı Selma’nın yaşamı izlenerek Millî Mücadele inancının ateşli dönemleri ve sonrası anlatılıyor.
Yirminci yüzyılın ilk yarısında büyük bir üretkenlikle dergilere yazdığı şiir, öykü, makale ve eleştiri türü yazılarla Türk edebiyatı sahnesine adımını atan Yakup Kadri Karaosmanoğlu, romanları, hikayeleri, denemeleri, oyunları ve anılarıyla, en önemli edebiyatçılarımız arasında yer alır. Üslup özellikleri bakımından Yakup Kadri'nin 1910'dan 1974'e dek verdiği eserler Türkçe'nin geçirdiği bütün evreleri yansıtır. Eserlerinin konu ve fikir zenginliği de dil özelliklerinin çeşitliliğinden aşağı kalmaz. Yakup Kadri'nin Fransız edebiyatı etkisinde başlayan yazarlığı, 1920'lerden sonra özgün bir sese kavuşarak siyasi ve sosyolojik konulara, tarihe, dönem çatışmalarına ve birey psikolojisi irdelemelerine yönelir. Fecr-i Ati'den yetişmiş ama bunu izleyen elli yıl boyunca toplumsal koşullar, tarihi süreçler ve bireysel portreleri romanın dokusuna........
© Akdeniz Gerçek
